Post
by Komaeda Togami » March 26th, 2025, 2:29 am
Küçük, bir ucundan orta noktalarına doğru yırtılmış olan parşömene daha önce pek çok kez yaptığım gibi hızlıca göz gezdirerek gözümden kaçan bir şey olup olmadığını kontrol ettim. Olmadığına oldukça emindim; parşömen elime geçtiği günden beri tekrar tekrar okumuş, bariz olan mesajın içerisine gizli bir mesaj veya kod yerleştirilip yerleştirilmediğini teyit etmek için mesai harcamıştım. İçinde bir gizli mesaj bulunduruyorsa da, bu gizemi çözmenin benim kapasitemin üzerinde olduğuna çoktan kanaat getirmiştim. Bu eski parşömen kağıdı üzerindeki mesaj benim için yazılan kelimeler haricinde bir anlam ifade etmiyordu.
Parşömenin elime geçme hikayesi de tuhaftı aslında. Örgütün kuruluş günlerinden beri yanımda olan ve benim için birden fazla kez ellerini kirletmiş olan yardakçım Taro tarafından ulaştırılmıştı bu parşömen parçası bana. Nüfuzumuzun güçlü olduğu nispeten büyük kasabalardan birinde bir tahsilat meselesiyle uğraşırken gölgelerden beliren biri bu parşömen parçasını Taro’ya sunmuş, Taro’nun alıntıladığı şekilde: “Liderin için.” dedikten sonra onun takip edemediği bir hızla gözden kaybolmuştu. Kendisinin farkedemediği şekilde yanına yaklaşabilen ve gözüyle bile takip edemeyeceği kadar hızlı uzaklaşabilen birinin bir shinobi olduğuna aşağı yukarı emin olan Taro: “Biliyorsun patron, chakra işlerine pek kafam basmaz benim.” diyerek cebine attığı parşömeni açmaya yeltenmeden direkt olarak bana gelmişti: “Tabii tuzak olma ihtimalini de düşündüm.” demişti övgü beklercesine: “O yüzden parşömeni direkt sana getirmek yerine sığınağın birkaç yüz metre ötesinde bir taşın altına sakladım. Bir sıkıntısı varsa sen hissedersin herhalde.” Birkaç yıl önce, karnını doyurmak için iş kovalamak niyetiyle benim adıma ilk çalışmaya başladığında kafasının bu tarz komplike işlere pek çalışmadığını biliyordum. Ancak benimle beraber geçirdiği yıllar onu shinobi dünyasının incelikleriyle uzaktan da olsa tanıştırmış, bazı şeyleri daha kapsamlı düşünmeye başlamasına olanak sağlamıştı. Geçmişteki Taro muhtemelen her şeyden önce parşömeni kendisine veren adamı kovalamaya çalışır, yakalayamayacağını farkettiğinde bir güzel sövüp parşömeni kendi okur, en sonunda direkt olarak getirip önüme koyarak parşömeni hiç açmadığıyla alakalı inanması güç birkaç yalan sıralardı. Basit bir haydutun düşünce tarzı. Taro, artık basit bir haydut değildi. Shinobi dünyasında işlerin daha kompleks olduğuna birden çok kez şahit olmuştu ve yıllar içinde lideri olarak bana duyduğu güven ve saygının katbekat arttığını gözlerinde görebiliyordum. Tam olarak bu sebepten, Kotsuki-Sho yönetiminde söz sahibi olmaya başlamıştı.
“İyi iş.” dedikten sonra operasyon odasındaki geniş masanın baş köşesine yerleştirilmiş sandalyemden sakince kalktım ve yolu göstermesi için elimi ‘önden buyur’ dercesine yavaşça kaldırdım. Komutumu anlayan Taro, oldukça yeni taşındığımız yeni karargahın koridorlarını arşınlamaya başladı. Hemen arkasında bir gölge misali onu takip ediyordum. Koridorda devriye gezmekte olan yardakçı olduğu yöne doğru ilerlediğimizi farkettiğinde olduğu yerde durarak tek bir adımla kenara çekildi. Nispeten genç bir çocuktu, örgütün çaylaklarından biriydi. Ona hafif bir baş selamı vererek yoluma devam ettim. Kotsuki-Sho’nun ilk günlerinden beri sürdürdüğüm bir alışkanlıktı bu. Bir avuç insandan fazlasının yaşamasına fiziksel olarak uygun olmayan eski bir mağara olan ilk sığınağımızda Shima, Matsu, Nanji, Tekka ve Taro’yla beraber yaşadığımız günlerden. Onlara o mağaranın kimsenin dikkatini çekmeyeceğine emin olduğumu, nöbet tutmalarına gerek olmadığını söylememe rağmen bir gece bile kendi aralarında belirlemiş oldukları nöbet çizelgesini terketmemişlerdi. Bana karşı argüman olarak kurdukları cümleler ise aşağı yukarı hep aynı temeldeydi: “Sen rahatça dinlen patron, bir şey olursa biz sana haber veririz.” Geceleri uyku tutmadığında, ya da mağaranın boğuk rutubetli havası beni rahatsız ettiğinde temiz hava almaya dışarı çıkar, mağaranın girişinde daima nöbet tutar halde bulduğum üyeyle temiz havada biraz laflardım. Dünyanın geri kalanı tarafından kendilerine hırsız, katil, beş para etmez gibi sıfatlar takılmasına alışık olan bu insanlar bir shinobi olmam vesilesiyle kendilerine göre oldukça yüksek seviyede gördükleri liderlerinden ‘insani’ muameleyle karşılaştıkları için uzun bir süre şaşkınlıklarını gizleyememişlerdi. ‘Yöneticilik’ ve ‘liderlik’ arasındaki farkı bu süreçte öğrenmiştim. Şimdi o beşliden yalnızca Taro ve Tekka hayattaydı.
Düşüncelerim arasında çoktan karargahı terketmiş, Taro’nun bahsettiği koruluk alandaki taşın yanına ulaşmıştık. Hedefe 5-6 metre kala Taro elini ileri doğru uzatarak “İşte orada patron, ben taşı kaldırayım sen de bir bak istersen.” Cevabımı beklemeden hızla ileri atılmış ve kendi koyduğu taşı kaldırarak ezilmiş parşömen rulosunu ortaya çıkarmıştı. Sezilerim bana bunun yalnızca sıradan bir kağıt olduğunu söylüyordu. Sakin adımlarla yaklaşarak parşömeni elime aldım ve ruloyu açarak hızlıca okudum. Bir anlık bir sessizliğin ardından ise gözlerimi parşömenden kaldırıp merak dolu gözlerle bana bakan yardakçıma çevirdim: “İlginç bir şey getirmişsin Taro.”
Bir süredir ilerlediğim ağaç koruluğunun sınırındaki bir ağacın üzerinde ayakta duruyordum. Karşımdaki manzarayı dikkatlice incelemeye başladım. Nadir yağmursuz gecelerden biriydi, dolunayın ışığında önümdeki tepenin çevresinde kurulmuş kasaba tüm açıklığıyla gözlerimin önüne serilmişti. Yağmur Ülkesi’ndeki pek çok diğer kasabanın kaderini paylaşmış virane oldukça sakin görünüyordu. Pektabii, sayabildiğim kadarıyla 20-30 tane olan konutların herhangi birinde -ya da belki de hepsinde- beni gafil avlamak için bekleyen birileri olabilirdi. Saat gece yarısı civarları olmalıydı, ayın pozisyonundan bunu az çok tahmin edebiliyordum. Buluşma saati çoktan gelmişti. Beni buraya çağıran kişi, artık her kimse, çoktan tepenin başındaki malikanede bekliyor olmalıydı. Ancak birkaç dakika daha beklemesinin ikimize de bir zararı olmayacağı barizdi. Çok sabırsız biriyse, zaten gelecekte beraber çalışabilmemizin pek mümkün olacağını düşünmüyordum. Bu birkaç dakikayı kasabayı iyice incelemek için kullanmak niyetindeydim. Ay bulutların arkasına geri çekilmişti; ancak görebildiğim kadarıyla kasabanın giriş ve çıkışlarını, olası pusu noktalarını, hedefimdeki malikaneye giden ana yolun çevresindeki tehlike potansiyeli taşıyan binaları, malikanenin çevresini ve girişlerini iyice incelemek istiyordum: “Sonradan üzüleceğine, önceden tedbirli ol.” diye mırıldandım kendi kendime.