Ishigakure Takım 13
- Hagakure Goku
- Komaeda Amami
- Komaeda Togami
- Tsumiki Mio
Hayatımın ‘masum ve hevesli’ hissettiğim sayılı yıllarında birlikte olduğum takımım.
Her bir üyesinin zihnimde ettiği yer bambaşka. Goku-sensei, sert mizaçlı olsa da espriden anlayan akıllı bir adamdı. Genç sayılabilecek bir jounindi. Çalıştırdığı ilk takım olduğumuz için disiplin ayarını tutturamamıştı hala. Katı olmaya çalışıyor, ancak bizi sevdiği her halinden belli olduğu için pek beceremiyordu. Her zaman ciddi görünmeye çalışsa da, bizimle uğraşırken istemsizce ortaya çıkan bıyıkaltı sırıtmalarını farkedebilirdiniz. Özellikle benden çok daha tezcanlı olan Amami'yle uğraşmaktan, ona takılmaktan büyük keyif alırdı. Gerçi Amami de sinirleniyormuş gibi yapsa da alttan alta hoşuna gittiğini biliyordum. Amami her zaman en hareketlimizdi. Her şeye ilk koşmaya çalışır, antrenmanlarda ilk o saldırır -ve ilk o savruşturulup yere yapıştırılır-, ilk o konuşurdu. Ancak her zaman, bakışlarıyla kendince benden onay aldığını farkederdim. Bende eksik olan neredeyse her şey Amami'deydi. Ama kafası pek çalışmıyordu işte. Kafası çalışıyor olsaydı kendisinden gözlerini alamayan, her zaman masum bir hayranlıkla izliyor olan Mio'yu farketmesi gerekirdi. Mio, sakar olmasını bir tarafa koyarsak dünyanın en tatlı insanıydı. Her zaman iyi niyetli ve düşünceliydi. Asıl ilgisinin her zaman shinobi olmaktansa pastane açmak olduğunu söylerdi. Ailesinde güçlü shinobiler olduğu için biraz baskıyla gitmişti akademiye anlayacağınız. Üç günde bir antrenmanlara getirdiği hamur işlerini yemekten hastalığım dolayısıyla yaşadığım kilo kayıpları bile gidecekti neredeyse bir ara.
Onları seviyordum.
İkisi, gözlerimin önünde öldü. Birini ise ben terkettim. Bu, sonsuz karanlığa dalışımın ilk adımıydı.
- Hagakure Goku
- Komaeda Amami
- Komaeda Togami
- Tsumiki Mio
Her bir üyesinin zihnimde ettiği yer bambaşka. Goku-sensei, sert mizaçlı olsa da espriden anlayan akıllı bir adamdı. Genç sayılabilecek bir jounindi. Çalıştırdığı ilk takım olduğumuz için disiplin ayarını tutturamamıştı hala. Katı olmaya çalışıyor, ancak bizi sevdiği her halinden belli olduğu için pek beceremiyordu. Her zaman ciddi görünmeye çalışsa da, bizimle uğraşırken istemsizce ortaya çıkan bıyıkaltı sırıtmalarını farkedebilirdiniz. Özellikle benden çok daha tezcanlı olan Amami'yle uğraşmaktan, ona takılmaktan büyük keyif alırdı. Gerçi Amami de sinirleniyormuş gibi yapsa da alttan alta hoşuna gittiğini biliyordum. Amami her zaman en hareketlimizdi. Her şeye ilk koşmaya çalışır, antrenmanlarda ilk o saldırır -ve ilk o savruşturulup yere yapıştırılır-, ilk o konuşurdu. Ancak her zaman, bakışlarıyla kendince benden onay aldığını farkederdim. Bende eksik olan neredeyse her şey Amami'deydi. Ama kafası pek çalışmıyordu işte. Kafası çalışıyor olsaydı kendisinden gözlerini alamayan, her zaman masum bir hayranlıkla izliyor olan Mio'yu farketmesi gerekirdi. Mio, sakar olmasını bir tarafa koyarsak dünyanın en tatlı insanıydı. Her zaman iyi niyetli ve düşünceliydi. Asıl ilgisinin her zaman shinobi olmaktansa pastane açmak olduğunu söylerdi. Ailesinde güçlü shinobiler olduğu için biraz baskıyla gitmişti akademiye anlayacağınız. Üç günde bir antrenmanlara getirdiği hamur işlerini yemekten hastalığım dolayısıyla yaşadığım kilo kayıpları bile gidecekti neredeyse bir ara.
Onları seviyordum.
İkisi, gözlerimin önünde öldü. Birini ise ben terkettim. Bu, sonsuz karanlığa dalışımın ilk adımıydı.