Güneş, Otonashi düzlüklerine henüz tamamen yerleşmemişti. Sabah sisi çimenlerin arasında hâlâ gezinirken, iki katana birbirine çarpıyor ve her vuruşta çevrede yankılanan metal sesi sisin içinden birer şimşek gibi geçiyordu. Teki, Yamamoto’nun karşısında duruyordu. Ayakları dengeli, nefesi ölçülü ama gözlerinde gençliğin ve hırsın yanıp sönen kıvılcımları vardı. Yamamoto ise sakin, dimdik, katanasını biraz eğik bir şekilde tutuyordu. Oğlunun her hamlesini baştan görebiliyormuş gibi hareket ediyordu. Bu bir antrenmandan fazlasıydı. Bu, bir mirasın aktarımıydı onun için.
Teki ilk adımını atıp ayağı altındaki çimenleri ezerken hızlı, aldatıcı bir sağ çapraz savurma yapmıştı. Yamamoto ise katanasını hafifçe çevirip bu saldırıyı savuşturmuş, hemen ardından ileri doğru bir adım alarak katanasını Teki’nin kaburgasına hedefli bir şekilde savurmuştu. Bu hamleyi içgüdüsel olarak fark eden Teki, hızla geri sıçrayarak saldırıyı savuşturmuştu. Göz göze gelmişti ikili. Teki bir an için babasının gözlerinde, kendisine öğretilen her dersin, her gece konuşulan stratejinin, her sessiz onayın izlerini görmüştü ama düşünmeye vakti yoktu çünkü Yamamoto, bir anda sol yanında belirmişti. "İyi izliyorsun ama yeterli değil!"
Yamamoto'nun, omzuna hedef alarak yaptığı saldırıdan kaçabilmek için ani bir şekilde vücudunu döndürerek babasının kolunu altına doğru süzülmüştü Teki. Neredeyse toprağı yalayacak kadar alçalmış ve ters el tutuşuyla yükselen bir kesme denemesi yapmıştı. Kaşları anlık olarak çatılan Yamamoto katanasını hızla önüne doğru çekerek saldırıyı bloke etmişti. Sağa sola uçuşan çimenlere bakışları kayarken yüzüne yerleştirdiği gülümseme ve hafif şaşkınlık ifadesi ile "Bu yeni..." demişti. "Geliştiriyorum kendimi." Bir eli ile katanasını tutarken diğer eliyle alnından akmaya başlayan teri silmeye başlamıştı.
İkili tekrar pozisyon aldığında bu sefer saldırı sırası Yamamoto'ya geçmişti. Üç hızlı adım ve bir yan kesik. Teki babasının hızlı hareketlerini zor takip edebilmiş ancak saldırıyı savunabilmiş olsa da dengesini kaybetmişti. Yamamoto ise bu fırsatı kaçırmayarak çapraz bir dönüşle Teki'nin arkasına geçmişti. Teki, babasının bu hamlesi karşısında sezgilerine güvenerek kendini yere bırakmış ve babasının kesme hamlesinin rüzgarını sırtında hissetse de hasar almadan saldırıdan kurtulmuştu. Hemen ardından ise yerde vücudunu döndürerek, ayağa kalkmadan direkt üstündeki babasının karnını hedef alacak şekilde savurmuştu katanasını. Yamamoto saldırıdan sıçrayarak kolaylıkla kaçmış ve aralarındaki mesafeyi artırmıştı. Havada süzülürken gözleri parlıyordu Yamamoto'nun. Oğlunun kendini kısa sürede geliştiriyor olmasından ötürü gurur duyuyordu. "İşte bu! beklediğimden daha hızlı gelişiyorsun Teki. Fakat halen yeterli değil."
Teki daha nefes alışını düzenleyemeden babası Yamamoto birden Teki'nin önünde belirmişti. Normal bir yatay kesi hamlesi yapmıştı Yamamoto ancak ağzından dökülen kelimeler başka bir durumu işaret etmişti. "Shigure Kenjutsu: Yamabiko"
Teki, babasının basit saldırısını kolaylıkla bloklamıştı ancak Yamamoto'nun bir teknik kullancağını hesaba katmamıştı. "Bir vuruş, iki yankı..." Blokladığı vuruşun ardından ikinci bir saldırı Teki'nin katanasına çarpmış ve Teki'nin blok durumunu bozup geriye savrulmasını sağlamıştı. Nefesi hızlanmış, saatlerdir devam ettikleri antrenmanın yorgunluğu yavaş yavaş kendini belli etmeye başlamıştı. "Shigure stili sadece kesmekle alakalı değildir Teki. Hız ve aldatma da bu stilde çok önemlidir." Kılıcını kınına yerleştirerek derin bir nefes almıştı Teki. Haklıydı babası. Her ne kadar dövüşte babasının saldırılarını savuşturuyor olsa da, babası tek bir teknik kullanarak Teki'yi çok güzel bir şekilde köşeye sıkıştırabilmişti. Daha çok yolu vardı ve durmayı planlamıyordu. Daha az önce kınına yerleştirdiği katanasını da bu sebeple tekrar çekmişti. "O zaman daha öğrenecek çok şeyim var baba! Devam edelim. Yamabiko tekniğini bir kere gördüm. Şimdi onu da dikkate alarak daha iyi dövüşeceğim."
Birbiri ardına çarpışan katanaların sesleri Otonashi düzlüklerinde yankılanmayı keseli yaklaşık 5 dakika olmuştu. Saatlerdir antrenman yapmakta olan Teki ve Yamamoto yorulmuşlar, çimenlerin üstüne kendilerini bırakmış bir şekilde, uzanarak dinleniyorlardı. Hem annesi, hem de babası ile düzenli olarak buraya gelerek antrenman yapardı Teki. Onların kenjutsuya duydukları ilgi, aynı şekilde oğullarına da aktarılmıştı. Çocukluğundan beri katana ve türevi taijutsu aletlerine ilgisi olmuştu. Annesi ise Teki'nin bu ilgisini erken zamanda fark ederek onunla ilk antrenmanlarına başlamıştı. Öğrenmeye başladıktan sevgisinin asıl yönü belli olmuştu... Katana. Akademi zamanlarında kendisini fazlası ile belli eden bu sevgi karşısında ailesi karşılıksız kalamamış ve Teki'ye düzenli olarak katana eğitimi vermeye başlamışlardı.
"Shigure'de gerçekten hızla gelişiyorsun Teki. Daha zor antrenmanlara başlayacağız gibi duruyor." Babasından bunu duyduğunda suratında büyük bir gülümseme oluşmuştu Teki'nin. "Gelişiyorum ancak henüz annemden katanasını isteyeceğim kadar gelişemedim. Biliyorsun o katanayı çok fazla istiyorum." Kısa süreli bir sessizlik olmuştu ikilinin arasında. Sadece rüzgarın sesi ikisinin de kulaklarını meşgul ederken, Yamamoto birden uzandığı yerden doğrulmuş ve yanında uzanmakta olan oğluna doğru dönmüştü.
"Katana demişken... Sana şey anlatmak istiyorum. Geçmişim ve geleceğin ile alakalı. Sonrasında konuyu bir şekilde katanaya bağlayacağım merak etme."
Geçmiş ve gelecek... Bunlar Teki'nin pek bilgisi dahilinde bulunan konular değillerdi. Zaten kişi kendi geleceğini bilemezdi. Ancak Teki, aynı zamanda babasının geçmişini de bilmiyordu sahiden. Baba tarafından tanıdığı hiçbir akrabası yoktu. Yamamoto tüm akrabalarının öldüğünü ve kendisinin son kalan kişi olduğunu söylerdi. Teki ise onu üzmemek için konuyu irdelemez, zaten ölü olan kişiler hakkında alacağı bilgilerin çok mühim olmadığını düşünürdü. Bugün ise konu birden Yamamoto tarafından açılmıştı. Babasının bu sözleri üzerine Teki de uzandığı yerden doğrulmuştu. Gülümsemesi artık suratında belirgin olan bir ifade değildi. Aksine gayet ciddi bir şekilde Yamamoto'ya bakıyordu...
"Dinliyorum baba."
[Geçmiş] Sisten Çimene Üzgün Bir Sürgün
- Kasumikage Teki
- Kusagakure
- Posts: 398
- Joined: October 22nd, 2018, 2:54 am
[Geçmiş] Sisten Çimene Üzgün Bir Sürgün

毒
► Show Spoiler
- Kasumikage Teki
- Kusagakure
- Posts: 398
- Joined: October 22nd, 2018, 2:54 am
Re: [Geçmiş] Sisten Çimene Üzgün Bir Sürgün
"Kasumikage... Bu isim şu an pek çok insana hiç bir anlam ifade etmese bile, zamanında Kirigakure'ye büyük emek vermiş bir klandı Kasumikage klanı. Her üyesi önce klanına, sonra köyüne büyük bir güven ile bağlıydı...
Kasumikage klanı hiçbir zaman çok kalabalık bir klan olamamıştı. Bunun sebeplerinden en büyüğü, sahip olduğumuz güçler yüzünden Kirigakure yönetiminin bizi daha çok ANBU birliklerinde kullanması olarak görülmüştü. Sahip olduğumuz güç sayesinde suikast için biçilmiş kaftan görevi görmüştük uzun yıllar boyunca. Köye tehdit oluşturan ya da oluşturması muhtemel hedeflerin her zaman peşinde olmuştuk. Bu sebeple de görev başında ölen çok fazla üyeye sahiptik...
İşleyiş olarak basit bir klandık. Az kişiden oluşan topluluk oy birliği ile yöneticilerini seçer, kişi hayatını kaybedene ya da görevini bırakana kadar yöneticiliğini sürdürürdü. Yanlış hatırlamıyorsam toplamda 13 klan lideri olmuştu şu ana kadar. 13. Klan Lideri... Yani ben Kasumikage Yamamoto.
Klanın başına geçtiğim günü çok net hatırlıyorum. Seremoninin hemen sonrasında, liderliğimi simgeleyen katanam ile son hız en yakın arkadaşım Sora Maru'nun yanına gitmiştim. Kardeşim Rufus'u da alarak bütün gece boyunca kutlama yapmış ve içmiştik. Klan lideri olduğum ilk günü kafam aşırı güzel geçirmiş ve sonunda çılgınlar gibi kusmuştum."
Teki, soru sormak istercesine hamle yapmıştı ancak Yamamoto elini ona doğrultarak, konuşmasını engellemişti oğlunun.
"Bir çok soru sormak istediğinin bilincindeyim ancak sana anlatacaklarım dışında pek bir bilgi vermeyeceğim Teki. Hayatını yönlendiren sebeplerin arasında benim geçmişim olmasını istemiyorum. Sadece bilmeni istiyorum. O kadar...
4. Ninja Savaşı başlayana kadar klan olarak hayatımız stabil ilerliyordu. Savaş esnasında ise başımıza geleceklerden habersiz bir şekilde cephelere dağılmıştık. Uzun uzun savaş anılarımı anlatmak istemiyorum sana. Vahşet ve kan dolu kötü günleri ne hatırlamak bana, ne de bilmek sana iyi gelecektir. Tek bilmen gereken savaşın klanımızı sonsuza kadar dağıtmış olduğu. Kirigakure yönetimi ve ordu komutanları savaş boyunca biz, Kasumikage'leri hep ön cephelerde kullandılar. O kadar fazla kayıp verdik ki... Shishi, Suu, Hara, Gonzou, Mira, Azuki, Arauma, Senku, Joyaku, Reiyou, Ate, Shibutsu ve daha nice tanıdıklarım. Neredeyse her an ayrı bir yakınımın ölüm haberini alıyordum... Ve aynı anda savaşmaya da devam ediyordum. Ancak, kardeşim Rufus, ben ona yardım bile edemeden, benden ayrı bir cephede yaşamını kaybettiğinde kararımı vermiştim. Kasumikage'lerin shinobi dünyasından varlıklarının yok olması gerekiyordu. Kandaşlarımın iyiliği için bir hamle yapılması gerekiyordu ve bunu yapabilecek tek kişi bendim.
Savaş, kanlı günlerin ardından son bulduğunda, henüz ordular köylerine dönmemişken tüm kalan Kasumikage'leri bir araya getirmeyi başarmıştım. 15 kişi bile kalmamıştı toplamda. Herkesin yüzündeki bitkinlik ve hüznü asla unutamayacağım. O gün tüm klana köye dönmeyeceğimizi söyledim. Ancak beraber de kalmayacaktık. Herkes dağılacaktı... Başka yerlerde yaşamlarını birbirlerinden ayrı olarak sürdüreceklerdi. Artık Kasumikage olarak bir klan değil, farklı konumlarda hayatlarını sürdüren bireyler olacaktık. Köy kayıtlarına belki "Şehit" belki de "Kaçak" olarak geçecektik ancak bunu umursamamıştık. Zaten halen yaşadığıma göre ya şehit ilan edilmişim ya da umurlarında bile olmamışız klan olarak...
Uzun süre gezgin bir şekilde oradan oraya sürükledim kendimi Teki. Bazen ölmeyi istedim. Dostum Sora Maru'yu özledim. Kucağımda can veren ortağım Kitsune'nin yasını tuttum. Cesedini bile göremediğim kardeşim Rufus için ağladım... Günlerce, belki haftalarca. Kalan Kasumikage'lerden tek bir haber bile alamadım. Yaşayıp yaşamadıklarını bile halen bilmiyorum... Daija'yı düşündüm. Hakkını ne kadar yediğimi ve aslında başından beri haklı olmasının gerçeği karşısında daha da ezildim.
Bir gün ise yolum Kusagakure'ye düştü. Annen ile tanıştım daha önce buraya bir görev için geldiğimde tanışmış ve birbirimize aşık olmuştuk. Fakat Kirigakure ve Kasumikage klanı için onu burada bırakmak zorunda kalmıştım. Tekrar Kusagakure'ye geldiğimde annen ilk başta beni iyi karşılamasa da yaşadıklarımı ve yaşadıklarımın zorluğunu anlamıştı. Sencha... Beni hayata tekrar bağlayan kişi oldu. Kusagakure'ye yerleşmemin sebebi oldu. Onun sayesinde geçmişimi arkamda bırakarak yeni bir hayat kurabildim. Onun sayesinde sana sahip oldum. Onun sayesinde ve senin sayende kendimde yaşayacak enerjiyi buluyorum her gün.
Şimdi sana bunları neden anlattığımı soracaksın büyük ihtimalle... Ve konuyu katanaya nasıl bağlayacağımı...
Son zamanlarda merak ediyorum Teki. Yaşayanlar var mı? Varlar ise neredeler? Bu yüzden sana bunları anlattım. Liderliğimi simgeleyen katanadan bahsetmiştim ya... İşte o benim emektar mavi katanamın ta kendisi. Kınına bağlı duran mavi kürk parçası normalde yoktu. Çok sevgili yoldaşım Kitsune'den bana kalan son anı o kürk parçası. Sırf bu yüzden katanaya da "Kitsune" diye sesleniyorum. Umarım sen de bunu devam ettirirsin. Çünkü bugün itibari ile seni Kasumikage klanının 14. Yöneticisi ilan ediyorum Teki. Hoş... Pek anlam yüklü bir ünvan değil bu. Ancak olur da gelecekte, görevlerinde ya da maceralarında bir şekilde... Küçük bir ihtimalle bile, bir Kasumikage ile yolun denk düşerse, ona bu katanayı göstererek kendini tanıtabilirsin. Belki bir şekilde kandaşın birisi ile tanışmana vesile olabilir...."
Yamamoto konuşmayı bitirdiğinde üzgün ancak gururlu bir yüz ifadesine sahipti. Sanki yılların yükünden kurtulmuşcasına rahat bir şekilde oğluna bakıyordu. Teki ise duydukları karşısında halen şaşkın, fakat heyecan dolu bir ifadeye sahipti. "Bunca zorluğa göğüs germen gerektiğini bilmiyordum baba..." Kasumikage klanı... Kendi kökeni... Aklında çok fazla soru vardı ama şu anda bunları babasına sorarak onu yormak istemiyordu. Bu konunun burada kapanmadığını da biliyordu. Yamamoto ile klan hakkında daha çok konuşma yapacaklarından emindi. Her şeyi bilmek istiyordu ama babasına bu gerçeklerin nasıl yük olduğunu anlayabildiği için tek seferde her bilgiyi öğrenemeyeceğinin de farkındaydı. Babasının ona uzatmakta olduğu mavi katana Kitsune'yi ellerine almıştı kendinden emin bir şekilde. Kılıcın kabzasının altında ve kınında bir sembol olduğunu fark etmemişti daha önce hiç. Çünkü her zaman annesi Sencha'nın katanasında gözü vardı. Kitsune'yi hep göz ardı etmişti.
Oğlunun kılıcı incelediğini ve sembole takıldığını Yamamoto da fark etmişti.
"Klan sembolümüz. İleride birilerini bulabilirsen o sayede kılıcın orijinal olduğunu anlayacaklardır. Hoş, sen hep annenin yeşil canavarını isterdin. Ancak emin ol... Kitsune sana daha çok yakıştı."
Yamamoto o an farkına varmıştı... Otonashi düzlüklerine gelirlerken sadece tek bir Kasumikage vardı. Fakat eve dönerlerken 2 Kasumikage olarak döneceklerdi. Oğluna o ruhu aşıladığından emindi. Güveniyordu ona. Gelecekte Kasumikage adının tarihte yer bırakmasını sağlayabileceğini biliyordu Teki'nin.
Kasumikage klanı hiçbir zaman çok kalabalık bir klan olamamıştı. Bunun sebeplerinden en büyüğü, sahip olduğumuz güçler yüzünden Kirigakure yönetiminin bizi daha çok ANBU birliklerinde kullanması olarak görülmüştü. Sahip olduğumuz güç sayesinde suikast için biçilmiş kaftan görevi görmüştük uzun yıllar boyunca. Köye tehdit oluşturan ya da oluşturması muhtemel hedeflerin her zaman peşinde olmuştuk. Bu sebeple de görev başında ölen çok fazla üyeye sahiptik...
İşleyiş olarak basit bir klandık. Az kişiden oluşan topluluk oy birliği ile yöneticilerini seçer, kişi hayatını kaybedene ya da görevini bırakana kadar yöneticiliğini sürdürürdü. Yanlış hatırlamıyorsam toplamda 13 klan lideri olmuştu şu ana kadar. 13. Klan Lideri... Yani ben Kasumikage Yamamoto.
Klanın başına geçtiğim günü çok net hatırlıyorum. Seremoninin hemen sonrasında, liderliğimi simgeleyen katanam ile son hız en yakın arkadaşım Sora Maru'nun yanına gitmiştim. Kardeşim Rufus'u da alarak bütün gece boyunca kutlama yapmış ve içmiştik. Klan lideri olduğum ilk günü kafam aşırı güzel geçirmiş ve sonunda çılgınlar gibi kusmuştum."
Teki, soru sormak istercesine hamle yapmıştı ancak Yamamoto elini ona doğrultarak, konuşmasını engellemişti oğlunun.
"Bir çok soru sormak istediğinin bilincindeyim ancak sana anlatacaklarım dışında pek bir bilgi vermeyeceğim Teki. Hayatını yönlendiren sebeplerin arasında benim geçmişim olmasını istemiyorum. Sadece bilmeni istiyorum. O kadar...
4. Ninja Savaşı başlayana kadar klan olarak hayatımız stabil ilerliyordu. Savaş esnasında ise başımıza geleceklerden habersiz bir şekilde cephelere dağılmıştık. Uzun uzun savaş anılarımı anlatmak istemiyorum sana. Vahşet ve kan dolu kötü günleri ne hatırlamak bana, ne de bilmek sana iyi gelecektir. Tek bilmen gereken savaşın klanımızı sonsuza kadar dağıtmış olduğu. Kirigakure yönetimi ve ordu komutanları savaş boyunca biz, Kasumikage'leri hep ön cephelerde kullandılar. O kadar fazla kayıp verdik ki... Shishi, Suu, Hara, Gonzou, Mira, Azuki, Arauma, Senku, Joyaku, Reiyou, Ate, Shibutsu ve daha nice tanıdıklarım. Neredeyse her an ayrı bir yakınımın ölüm haberini alıyordum... Ve aynı anda savaşmaya da devam ediyordum. Ancak, kardeşim Rufus, ben ona yardım bile edemeden, benden ayrı bir cephede yaşamını kaybettiğinde kararımı vermiştim. Kasumikage'lerin shinobi dünyasından varlıklarının yok olması gerekiyordu. Kandaşlarımın iyiliği için bir hamle yapılması gerekiyordu ve bunu yapabilecek tek kişi bendim.
Savaş, kanlı günlerin ardından son bulduğunda, henüz ordular köylerine dönmemişken tüm kalan Kasumikage'leri bir araya getirmeyi başarmıştım. 15 kişi bile kalmamıştı toplamda. Herkesin yüzündeki bitkinlik ve hüznü asla unutamayacağım. O gün tüm klana köye dönmeyeceğimizi söyledim. Ancak beraber de kalmayacaktık. Herkes dağılacaktı... Başka yerlerde yaşamlarını birbirlerinden ayrı olarak sürdüreceklerdi. Artık Kasumikage olarak bir klan değil, farklı konumlarda hayatlarını sürdüren bireyler olacaktık. Köy kayıtlarına belki "Şehit" belki de "Kaçak" olarak geçecektik ancak bunu umursamamıştık. Zaten halen yaşadığıma göre ya şehit ilan edilmişim ya da umurlarında bile olmamışız klan olarak...
Uzun süre gezgin bir şekilde oradan oraya sürükledim kendimi Teki. Bazen ölmeyi istedim. Dostum Sora Maru'yu özledim. Kucağımda can veren ortağım Kitsune'nin yasını tuttum. Cesedini bile göremediğim kardeşim Rufus için ağladım... Günlerce, belki haftalarca. Kalan Kasumikage'lerden tek bir haber bile alamadım. Yaşayıp yaşamadıklarını bile halen bilmiyorum... Daija'yı düşündüm. Hakkını ne kadar yediğimi ve aslında başından beri haklı olmasının gerçeği karşısında daha da ezildim.
Bir gün ise yolum Kusagakure'ye düştü. Annen ile tanıştım daha önce buraya bir görev için geldiğimde tanışmış ve birbirimize aşık olmuştuk. Fakat Kirigakure ve Kasumikage klanı için onu burada bırakmak zorunda kalmıştım. Tekrar Kusagakure'ye geldiğimde annen ilk başta beni iyi karşılamasa da yaşadıklarımı ve yaşadıklarımın zorluğunu anlamıştı. Sencha... Beni hayata tekrar bağlayan kişi oldu. Kusagakure'ye yerleşmemin sebebi oldu. Onun sayesinde geçmişimi arkamda bırakarak yeni bir hayat kurabildim. Onun sayesinde sana sahip oldum. Onun sayesinde ve senin sayende kendimde yaşayacak enerjiyi buluyorum her gün.
Şimdi sana bunları neden anlattığımı soracaksın büyük ihtimalle... Ve konuyu katanaya nasıl bağlayacağımı...
Son zamanlarda merak ediyorum Teki. Yaşayanlar var mı? Varlar ise neredeler? Bu yüzden sana bunları anlattım. Liderliğimi simgeleyen katanadan bahsetmiştim ya... İşte o benim emektar mavi katanamın ta kendisi. Kınına bağlı duran mavi kürk parçası normalde yoktu. Çok sevgili yoldaşım Kitsune'den bana kalan son anı o kürk parçası. Sırf bu yüzden katanaya da "Kitsune" diye sesleniyorum. Umarım sen de bunu devam ettirirsin. Çünkü bugün itibari ile seni Kasumikage klanının 14. Yöneticisi ilan ediyorum Teki. Hoş... Pek anlam yüklü bir ünvan değil bu. Ancak olur da gelecekte, görevlerinde ya da maceralarında bir şekilde... Küçük bir ihtimalle bile, bir Kasumikage ile yolun denk düşerse, ona bu katanayı göstererek kendini tanıtabilirsin. Belki bir şekilde kandaşın birisi ile tanışmana vesile olabilir...."
Yamamoto konuşmayı bitirdiğinde üzgün ancak gururlu bir yüz ifadesine sahipti. Sanki yılların yükünden kurtulmuşcasına rahat bir şekilde oğluna bakıyordu. Teki ise duydukları karşısında halen şaşkın, fakat heyecan dolu bir ifadeye sahipti. "Bunca zorluğa göğüs germen gerektiğini bilmiyordum baba..." Kasumikage klanı... Kendi kökeni... Aklında çok fazla soru vardı ama şu anda bunları babasına sorarak onu yormak istemiyordu. Bu konunun burada kapanmadığını da biliyordu. Yamamoto ile klan hakkında daha çok konuşma yapacaklarından emindi. Her şeyi bilmek istiyordu ama babasına bu gerçeklerin nasıl yük olduğunu anlayabildiği için tek seferde her bilgiyi öğrenemeyeceğinin de farkındaydı. Babasının ona uzatmakta olduğu mavi katana Kitsune'yi ellerine almıştı kendinden emin bir şekilde. Kılıcın kabzasının altında ve kınında bir sembol olduğunu fark etmemişti daha önce hiç. Çünkü her zaman annesi Sencha'nın katanasında gözü vardı. Kitsune'yi hep göz ardı etmişti.
Oğlunun kılıcı incelediğini ve sembole takıldığını Yamamoto da fark etmişti.
"Klan sembolümüz. İleride birilerini bulabilirsen o sayede kılıcın orijinal olduğunu anlayacaklardır. Hoş, sen hep annenin yeşil canavarını isterdin. Ancak emin ol... Kitsune sana daha çok yakıştı."
Yamamoto o an farkına varmıştı... Otonashi düzlüklerine gelirlerken sadece tek bir Kasumikage vardı. Fakat eve dönerlerken 2 Kasumikage olarak döneceklerdi. Oğluna o ruhu aşıladığından emindi. Güveniyordu ona. Gelecekte Kasumikage adının tarihte yer bırakmasını sağlayabileceğini biliyordu Teki'nin.
Off Topic
Konu sonlanmıştır.

毒
► Show Spoiler