Sharinganı form değiştirirken suratındaki gülümseme zevkli bir şaşkınlığa dönüştü. Hashirama Senju. Mirasını burada görmeyi beklemiyordu. Bizzat kendisinin sırları paylaştığını biliyordu ancak... Burası evden çok uzak bir noktaydı ve sadece Mokuton kullanıcısını görmek bile bu ana anlam katmıştı. Doğru yere, umuyordu ki doğru zamanda varmış olacaktı.
Çevresinden dalga dalga gelen ağaçlar yeni bir dansın startını verdi. Elinde, birşeylerle bütünleşmek için sabırsızlıkla bekleyen chidori, Sasuke'nin içinde parlayan savaş naraları ile birlikte daha bir belirgin oldu. En başından beri hisleri ona sarı saçlı adam konusunda uyarıyordu. Zihninde dönen kehanetler... Onu işaret ediyordu. Ancak kaosu başlatan kız kendini öne attığında... Artık çekinecek birşey kalmamıştı.
Havada attığı salvoyla Chidori de kendi görevini yerine getirmeye başladı. Önüne akın eden sarmal kökleri kesip geçtiğinde amacı düz bir zemine ayak basmaktı. Ancak dalgalar eski kullanıcılarına selam yollar gibi artıyor, beklentilerin fazlasıyla üstüne çıkıyordu. Ayırdığı ufak miktar chakrasını tekrar yoğurdu. Ellerindeki yıldırım enerjisi önce bütün vücuduna yayıldı, ardından nefes almasına izin verecek boşluğu yarattı.
'Chidori Nagashi!' Kızın beklediğinden kuvvetli olduğunu kabul ediyordu. Şimdi ona göstermesi gereken, karşısındakinin bir 'shinobi' olmadığıydı.
Nagashi ile açtığı alan, Kusanagi'nin boşluğunu dolduran kılıcı çekmek için ona yegane bir fırsat tanıdı. Ritmin en kuvvetli anlarında önüne mükemmel bir pist sunulmuştu. Yerden fırlayan devasa bir kökü yol belledi. Üzerinden attığı depar sonunda sert zeminden koptu, rakibinin üzerine akın akın saldığı ağaçların arasına fırladı. Ağaçların içinde dönüyor, kılıcı ile derin sınırlar belirliyordu. Düşerken, dönerken, yalpalarken, gülerken... Aldığı garip haz hızına hız kattı. Yayından fırlamış bir oktan farksızdı. O zevk aldıkça dalgalar kuvvetleniyor, kaçılması güç manevralarla süsleniyordu. Kabzayı kavramış parmakları mühürleri sıralayarak yıldırımları tekrar gürletti. Silahını savurdukça yaptığı kesme hamleleri metrelerce uzağa kadar etki ediyor, Mokuton tekniğinin can damarlarını kesiyordu.
Gizlendiklerini sanan iki kişi ise hala güneş misali gözlerinin önündeydi. Gerçekten... Gerçekten sarmal ağaçların ardında nasıl huzurla saklanabiliyorlardı ? Gerçekten tüm efsaneleri dinlemişlerse..
Yavaşlığa fırsat yoktu. Hashirama'nın mirasının nelere muktedir olduğunu biliyordu. Köklerin arasındaki dansı tepelere yöneldi. Göğü kaplayan ağaçların arasından bir bir sıyrıldı. Her sıyrılışında kılıcı yeni bir yüzey belirliyor, ne önünde ne ardında onu durduracak birşey bırakmıyordu. Ona ulaşan son bir ışık hüzmesi sonlandığında kanındaki kudrete sarıldı. Chakrasının bir kısmını kurban ederek Susano'o'yu uyandırdı. Kurban ettiği chakra, deforme olmuş morlukta çevresini sararken etrafını sarmış devasa kökleri eriterek kendine genişçe bir alan yarattı. Kılıcı bir göz kırpmalık anda kınına geri dönerken Rinnegan'ın gücünü harladı.
Eli ağaçların arasında ilerleyen iki rakibine döndüğünde ağaçlardan daha şiddetli bir şekilde damarlarındaki kan dalgalanmaya başladı. Chakrası arttı, azaldı, sallandı. Gökyüzünü artık göremiyor, önünden arkasından gelen ağaç köklerinin arasında bir karınca gibi kısılıydı. Fazla sürmeyecekti. Herşeyi şekillendiğinde, Rinnegan'ı barındıran gözü hışımla açıldı.
Shinra Tensei!
O devasa ağaç kökleri sanki basit birer dalmışçasına yok olup giderken yer gök gürledi. Mokuton kullanıcısının kurduğu habitat toza dönüşürken güç dalgası dans etmiyor, sadece yıkmaya odaklı bir şekilde ilerliyordu. Bu, ağaçların arkasında saklanmayla kurtulamayacakları birşeydi.
Sasuke güç dalgası onların pozisyonuna ulaştığında uzattığı elinin parmaklarını birbirine geçirdi. Bulundukları tüm alan iki yıkıcı gücün etkisi altında birbirine girerken... Şüphelerini üzerinde yoğunlaştırdığı adamda beliren anlık chakra dalgalanmasıyla herşey sonlanmıştı. Çevresinde ufak bir tur attı. Gözleri, kendisinden başka bir canlının chakrasına ulaşamıyordu. Onların en son bulunduğu alana yöneldi. Shinra Tensei alanı dümdüz etse de eğer orada bir ipucu varsa gözlerinden kaçmayacağını biliyordu.
Dövüş hiç yaşanmamış gibi. Tek bir ipucu dahi yoktu.
Dönüp yarattığı karmaşaya baktı. Dünyada barış sağlanmıştı ancak herşey bu kadar basit değildi. Görünüşe göre insan ruhu için hiçbirşey zaferin kendisinden daha çekici ve huzurlu değildi. Hala birşeyler deneniyor, hala o karadelikler nokta nokta beliriyordu. Kendi zaferleri bir aldatmaca mıydı ? Ne kadar zorlu savaşırlarsa, ne kadar zorlu direnirlerse o kadar güçlendiklerini mi farketmişti düşmanları ?
Çeliği yeteri kadar uzun süre kullanmazsan paslanırdı. Eski bir deyişti bu. Ve tam olarak bu ana uyuyordu. Bu alan araştırılacaktı. Kendine özgü izi, dostuna bir mesaj olarak bırakmakla yetindi. Şimdilik detayları vererek endişe yaymaya gerek görmüyordu. Kokuyu bir kez almıştı. Gölgelerden gelen aydınlıkla birkez karşılaşmıştı. Artık onun ensesine çökmek, bugünkünden daha kolay olacaktı.