Kasumikage Hanesi
- Kasumikage Teki
- Kusagakure
- Posts: 398
- Joined: October 22nd, 2018, 2:54 am
Kasumikage Hanesi
Koşuyordu... Koşuyordu ancak o lanet tuvalet kağıdı canavarına asla ulaşamıyordu. Şeytani bir surata sahip büyük rulo sadece pis pis kahkaha atıyor ve Teki'nin daha hızlı koşabilmek için kendisini daha da zorlamasına sebep oluyordu. Her seferinde biraz daha yaklaştığını hissediyordu hedefine Teki. Fakat tam hissin ardından tekrar uzaklaşmış buluyordu kendini...
Aniden gözlerinin açılması ile saçma rüyasından kopmuştu. Gördüğü rüyayı hatırlıyordu. Birden beyninin ona gösterdiği saçma hayal ürününü düşününce sırıtmaya başladı.
"Tuvalet... Kağıdı... Canavarı... Harikasın Teki. Sahiden harika."
Yatağından doğrulup, kalktığında halen gördüğü rüya yüzünden gülümsüyordu. Odası gece boyu kapalı kaldığı için havasızdı. Hızlıca pencereye doğru ilerledi ve pencereyi açtı. Kusagakure'nin rüzgarlı ve temiz havası odasına doğru dolarken sabırsızca kafasını percereden dışarı uzatmış ve derin bir nefes almıştı. Penceresi direkt olarak evin ön cephesini ve bahçelerini görmesini sağlıyordu. Bu sayede anne ve babasının bahçede meditasyon yapmakta olduklarını görebilmişti. Çok sevimli duruyorlardı. Gülüşü bir nebze daha arttı Teki'nin.
Tuvalette sabah rutinini hallettikten sonra hızlıca mutfağa yönelmişti. Günün en sevdiği anlarından birisi kahvaltıydı Teki'nin. Özellikle kendi hazırlıyorsa daha da fazla zevk alıyordu. Annesi ve babasının meşgul olmalarını fırsat bilerek hem kendisine, hem de onlara kahvaltı hazırlayacaktı. Aklındaki fikir basit bir omletin yanında fırınlanmış ekmek ve kahve idi. Bu sebeple mutfak tezgahının altından omlet için kullanacağı tavayı aldı öncelikle. Ocağın üstüne yerleştirdi. Sonra fırının kapağını açarak içindeki tepsiyi çıkardı ve mutfak tezgahına koydu. Ekmek kutusundan aldığı 3 dilim ekmeği tepsiye yerleştirdi. Üstlerine biraz kekik ve karabiber serpti. Ayrıca her dilime birer çay kaşığı zeytinyağı sürdü. Zeytinyağının verdiği koku ve aroma kahvaltıyı daha da zevkli kılıyordu. Ekmeklerin soslanma faslı son bulunca hepsinin üstüne birer dilim peynir ve birer dilim hindi füme koymuştu. Peynirin üstte kalmasına özen göstermişti çünkü fırında ısınan peynir erir iken, dilimlenmiş hindi eti yukarıya doğru kıvrılmaktaydı ve Teki bunun görünüşünden hoşlanmıyordu. Bu yüzden peynirleri, etlerin üstüne ve kenarlarını kapatacak şekilde dizmişti. Bu sayede eriyen peynir, yükselmeye çalışan eti engelleyecek ve birlikte güzel bir harmoni oluşturarak, ekmeğin üstünde bir lezzet tabakası oluşturacaklardı...
Fırın tepsisini üstündeki ekmekler ile birlikte fırına yerleştirmişti Teki. Şimdi omletleri hazırlama vaktiydi. Buzdolabından 5 tane yumurta almıştı. Kendisi ve annesi için ikişer, babası için bir tane. Herkesin yiyeceği yumurtaları ayrı ayrı hazırlayacaktı ve ilk önce kendisininkinden başlayacaktı. Özellikle birilerine yemek hazırlıyorsa, tabaklarının sıcak olmasını isterdi Teki. Bu yüzden her zaman önce kendininkini hazırlardı. İlk soğuyacak o olsun diye...
İki yumurtayı bir kaseye kırmış ve çatal yardımı ile karıştırmıştı. O sırada ocağı açarak tavanın ısınmasını sağlamış ve içine göz kararı bir parça tereyağı atarak tabanının yağ ile kaplanması için tavayı eli ile sallamıştı. Tava yeteri sıcaklığa ulaştığında ise kasedeki karıştırılmış yumurtaları dökerek diğer elindeki spatula ile düzenli olarak karıştırmaya başlamıştı. Teki yumurtanın daha kremamsı bir kıvamda olmasını seviyordu. Yumurta pişerken karıştırıldığında ise tam form kazanamadan ısındığı için istenen kıvama ulaşabiliyordu. Çok ya da sert karıştırılır ise formunu kaybedebilirdi. O yüzden sakin ve sabırlı olunmalıydı.
İlk omletin pişmesi bittiğinde tavadan bir tabağa aktarmıştı yemeğini Teki. Sıra annesinin omletini hazırlamaktaydı. Kendisininkinden farklı olarak annesi yumurtasını zeytinyağı ile seviyordu. Bu yüzden önce tavayı bir miktar zeytinyağı ile ısıtmış, ardından ise içine iki yumurta kırmıştı. Kırılan yumurtalar, sıcak tavanın ve zeytinyağının etkisi ise cızırtılar çıkararak pişmeye başlamıştı. Teki ise spatulayı kaptığı gibi tabiri caiz ise yumurtaları dövercesine karıştırmaya başlamıştı. Annesi Sencha, kendisinin aksine yumurtasını çok çırpılmış ve parçalanmış halde seviyordu. Sencha bu sevgisini "Kesmek ile uğraşmamak ve çatal ile rahatlıkla yiyebilmek için." diye açıklamıştı zamanında Teki'ye. Mantıklı gelmişti. Zaten kişisel zevklere karışmak kimin haddineydi?
Annesinin de omletini hazırladıktan sonra fırına yönelmiş ve kapağını açmıştı. Hafif buhar ile dışarı salınan tostların kokusu bütün mutfağı kaplamıştı. Çıtır çıtır olmuş ekmeklerin üstündeki peynir ve et tam Teki'nin planladığı gibi duruyordu. Ekmekleri dikkatlice 3 ayrı tabağa taşımış ve fırının kapağını kapatmıştı. Şimdi sıra babasının omletini hazırlamaktaydı. O sırada ekmekler de yenecek sıcaklığa erişecekler kahvaltı hazırlanmış olacaktı.
Yamamoto için hazırlanacak yumurta, tavaya kırıldıktan sonra hiç ellenmeden tek tarafı pişirilerek yapılmalıydı. Teki kendini bildiğinden beri babası kahvaltısında bu şekilde yumurta yerdi. Son yumurtayı dikkatli ve sarısı dağılmayacak şekilde kızgın tavaya kırmıştı Teki. Vakit kaybetmemek ve yumurtanın pişme hızını arttırmak için tavanın kapağını kapatmıştı bu sefer.
Tuvalet Kağıdı Canavarı...
Yumurtanın pişmesini beklerken aniden gördüğü rüya gelmişti aklına tekrardan. İstemsizce sırıtmaya başlamıştı. Hayal gücü bu sabah komik oyunlar oynamıştı kendisine. Belki başka saçma rüyalar da görmüştü ancak bilmiyordu ve bilmeyecekti...
Tüm bu yemek telaşından dolayı kahve yapmayı unuttuğunu fark etti o sırada Teki. Bi anlık morali bozulur gibi olmuştu ancak, yüksek ihtimalle Sencha'nın hazırladığı yeşil çayı fark etti tam o anda. Halen tütüyor ve sıcaklığını koruyordu. Üç bardak doldurdu çaydan. Artık hazır olan son yumurtayı da tabağa aldı ve salona geçerek yemek masasına kahvaltı sofrasını hazırladı...
Anne ve babasına seslenmek için evin kapısına doğru ilerlerken hazırladığı sofraya bakmak istedi. Kahvaltı hazırlamayı seviyordu.
"Anne! Baba! Kahvaltı hazırladım. Hadi gelin!."
Aniden gözlerinin açılması ile saçma rüyasından kopmuştu. Gördüğü rüyayı hatırlıyordu. Birden beyninin ona gösterdiği saçma hayal ürününü düşününce sırıtmaya başladı.
"Tuvalet... Kağıdı... Canavarı... Harikasın Teki. Sahiden harika."
Yatağından doğrulup, kalktığında halen gördüğü rüya yüzünden gülümsüyordu. Odası gece boyu kapalı kaldığı için havasızdı. Hızlıca pencereye doğru ilerledi ve pencereyi açtı. Kusagakure'nin rüzgarlı ve temiz havası odasına doğru dolarken sabırsızca kafasını percereden dışarı uzatmış ve derin bir nefes almıştı. Penceresi direkt olarak evin ön cephesini ve bahçelerini görmesini sağlıyordu. Bu sayede anne ve babasının bahçede meditasyon yapmakta olduklarını görebilmişti. Çok sevimli duruyorlardı. Gülüşü bir nebze daha arttı Teki'nin.
Tuvalette sabah rutinini hallettikten sonra hızlıca mutfağa yönelmişti. Günün en sevdiği anlarından birisi kahvaltıydı Teki'nin. Özellikle kendi hazırlıyorsa daha da fazla zevk alıyordu. Annesi ve babasının meşgul olmalarını fırsat bilerek hem kendisine, hem de onlara kahvaltı hazırlayacaktı. Aklındaki fikir basit bir omletin yanında fırınlanmış ekmek ve kahve idi. Bu sebeple mutfak tezgahının altından omlet için kullanacağı tavayı aldı öncelikle. Ocağın üstüne yerleştirdi. Sonra fırının kapağını açarak içindeki tepsiyi çıkardı ve mutfak tezgahına koydu. Ekmek kutusundan aldığı 3 dilim ekmeği tepsiye yerleştirdi. Üstlerine biraz kekik ve karabiber serpti. Ayrıca her dilime birer çay kaşığı zeytinyağı sürdü. Zeytinyağının verdiği koku ve aroma kahvaltıyı daha da zevkli kılıyordu. Ekmeklerin soslanma faslı son bulunca hepsinin üstüne birer dilim peynir ve birer dilim hindi füme koymuştu. Peynirin üstte kalmasına özen göstermişti çünkü fırında ısınan peynir erir iken, dilimlenmiş hindi eti yukarıya doğru kıvrılmaktaydı ve Teki bunun görünüşünden hoşlanmıyordu. Bu yüzden peynirleri, etlerin üstüne ve kenarlarını kapatacak şekilde dizmişti. Bu sayede eriyen peynir, yükselmeye çalışan eti engelleyecek ve birlikte güzel bir harmoni oluşturarak, ekmeğin üstünde bir lezzet tabakası oluşturacaklardı...
Fırın tepsisini üstündeki ekmekler ile birlikte fırına yerleştirmişti Teki. Şimdi omletleri hazırlama vaktiydi. Buzdolabından 5 tane yumurta almıştı. Kendisi ve annesi için ikişer, babası için bir tane. Herkesin yiyeceği yumurtaları ayrı ayrı hazırlayacaktı ve ilk önce kendisininkinden başlayacaktı. Özellikle birilerine yemek hazırlıyorsa, tabaklarının sıcak olmasını isterdi Teki. Bu yüzden her zaman önce kendininkini hazırlardı. İlk soğuyacak o olsun diye...
İki yumurtayı bir kaseye kırmış ve çatal yardımı ile karıştırmıştı. O sırada ocağı açarak tavanın ısınmasını sağlamış ve içine göz kararı bir parça tereyağı atarak tabanının yağ ile kaplanması için tavayı eli ile sallamıştı. Tava yeteri sıcaklığa ulaştığında ise kasedeki karıştırılmış yumurtaları dökerek diğer elindeki spatula ile düzenli olarak karıştırmaya başlamıştı. Teki yumurtanın daha kremamsı bir kıvamda olmasını seviyordu. Yumurta pişerken karıştırıldığında ise tam form kazanamadan ısındığı için istenen kıvama ulaşabiliyordu. Çok ya da sert karıştırılır ise formunu kaybedebilirdi. O yüzden sakin ve sabırlı olunmalıydı.
İlk omletin pişmesi bittiğinde tavadan bir tabağa aktarmıştı yemeğini Teki. Sıra annesinin omletini hazırlamaktaydı. Kendisininkinden farklı olarak annesi yumurtasını zeytinyağı ile seviyordu. Bu yüzden önce tavayı bir miktar zeytinyağı ile ısıtmış, ardından ise içine iki yumurta kırmıştı. Kırılan yumurtalar, sıcak tavanın ve zeytinyağının etkisi ise cızırtılar çıkararak pişmeye başlamıştı. Teki ise spatulayı kaptığı gibi tabiri caiz ise yumurtaları dövercesine karıştırmaya başlamıştı. Annesi Sencha, kendisinin aksine yumurtasını çok çırpılmış ve parçalanmış halde seviyordu. Sencha bu sevgisini "Kesmek ile uğraşmamak ve çatal ile rahatlıkla yiyebilmek için." diye açıklamıştı zamanında Teki'ye. Mantıklı gelmişti. Zaten kişisel zevklere karışmak kimin haddineydi?
Annesinin de omletini hazırladıktan sonra fırına yönelmiş ve kapağını açmıştı. Hafif buhar ile dışarı salınan tostların kokusu bütün mutfağı kaplamıştı. Çıtır çıtır olmuş ekmeklerin üstündeki peynir ve et tam Teki'nin planladığı gibi duruyordu. Ekmekleri dikkatlice 3 ayrı tabağa taşımış ve fırının kapağını kapatmıştı. Şimdi sıra babasının omletini hazırlamaktaydı. O sırada ekmekler de yenecek sıcaklığa erişecekler kahvaltı hazırlanmış olacaktı.
Yamamoto için hazırlanacak yumurta, tavaya kırıldıktan sonra hiç ellenmeden tek tarafı pişirilerek yapılmalıydı. Teki kendini bildiğinden beri babası kahvaltısında bu şekilde yumurta yerdi. Son yumurtayı dikkatli ve sarısı dağılmayacak şekilde kızgın tavaya kırmıştı Teki. Vakit kaybetmemek ve yumurtanın pişme hızını arttırmak için tavanın kapağını kapatmıştı bu sefer.
Tuvalet Kağıdı Canavarı...
Yumurtanın pişmesini beklerken aniden gördüğü rüya gelmişti aklına tekrardan. İstemsizce sırıtmaya başlamıştı. Hayal gücü bu sabah komik oyunlar oynamıştı kendisine. Belki başka saçma rüyalar da görmüştü ancak bilmiyordu ve bilmeyecekti...
Tüm bu yemek telaşından dolayı kahve yapmayı unuttuğunu fark etti o sırada Teki. Bi anlık morali bozulur gibi olmuştu ancak, yüksek ihtimalle Sencha'nın hazırladığı yeşil çayı fark etti tam o anda. Halen tütüyor ve sıcaklığını koruyordu. Üç bardak doldurdu çaydan. Artık hazır olan son yumurtayı da tabağa aldı ve salona geçerek yemek masasına kahvaltı sofrasını hazırladı...
Anne ve babasına seslenmek için evin kapısına doğru ilerlerken hazırladığı sofraya bakmak istedi. Kahvaltı hazırlamayı seviyordu.
"Anne! Baba! Kahvaltı hazırladım. Hadi gelin!."
Last edited by Kasumikage Teki on February 17th, 2022, 5:39 pm, edited 2 times in total.

毒
► Show Spoiler
- Kumo Sakuma
- Posts: 68
- Joined: October 17th, 2018, 8:22 pm
Re: Kasumikage Hanesi.
Toprak zemin en sevdiği zemin çeşidiydi. Adımları bu tok ve dinlemesi hoş sesleri çıkardığı sürece saatlerce ve kilometrelerce yürüyebilirdi. Tabii aslında saatlerce yürüyecek gücü yoktu, hatta şu an yürüyecek enerjiyi bulabilmesinin tek sebebi bu yürüyüşün sonunda midesine bir şeylerin girecek olmasıydı. Kahvaltı. Normal bir insan gibi evde kahvaltı edebilirdi, ama babası dün gece eve gelmemişken annesiyle başbaşa aynı kahvaltı masasına oturmak bir seçenek bile değildi. Gözlerini yoldan ayırıp etrafına baktığında gözüne iki katlı, beyaz çizgili mavi bir ev takıldı. Diğer evlerin arasından sıyrılıyor, ben buradayım diye bağırıyordu. Aklından tam da yemek geçerken Teki'nin evinin önünden geçiyor olması bir tesadüf olabilir miydi? Büyük ihtimalle hayır. Büyük ihtimalle, karnının acıktığını fark ettiği anda Sakuma'nın ayakları onu istemsizce buraya doğru getirmişti. "Kesin mis gibi bir kahvaltı hazırlamıştır gene."
Daha bahçeye adımını atmadan mis gibi kokular etrafını sardı. Çok net bir şekilde kızarmış yumurta ve ekmek kokusu alabiliyordu. Bir an o kadar mutlu oldu ki, yürüdüğünü değil de evin kapısına doğru süzüldüğünü hissetti. Eve girerken Teki'nin anne ve babasının bahçede huzurla meditasyon yaptığını gördü. Bu sahne Sakuma'nın birkaç saniyeliğine düşüncelere dalmasına sebep oldu. Huzur ve meditasyon. Sakuma'nın hayatında pek bulunmayan unsurlar. Kendisine sorsanız, büyük ihtimalle günlük hayatına kaos ve koşuşturmanın hakim olduğunu söylerdi. Belki dinginlik olabilirdi, çünkü annesinin heyecanlanacak ya da sinirlenecek beyin hücreleri kalmamıştı artık. Ev eskiye kıyasla gerçekten çok daha sessizdi. Fazla sessiz. Dışarıdan bakan birisinin anlamayacağı kadar hafif bir şekilde başını silkeleyerek bu düşüncelerden sıyrıldı Sakuma.
Teki'nin anne ve babasını çağırdığını duyunca "Ben de davet edilmiş sayılırım herhalde," diye düşünerek, kapıyı çalma ihtiyacı bile hissetmeden, direkt içeri daldı ve mutfağa yöneldi. Tam tahmin ettiği gibi, Teki kendini kaybetmiş bir şekilde kahvaltı hazırlıyordu. Kurduğu sofrayla gurur duyduğunu belli eden aptal bir sırıtış vardı suratında. Bir insanın iki yumurta kırmaktan bu kadar nasıl zevk alabileceğini Sakuma asla anlamayacaktı, ama günün sonunda bu lezzetli şeyler Sakuma'nın midesine girdiği için kurcalamak istediği bir konu da değildi. "Günaydın Tekibanzo! Çok açım, sen kesin bana da kahvaltı hazırlamışsındır." diyerek tezgaha yaslandı. Tek ve en iyi arkadaşına baktı. Sakuma'nın ağır ve depresif aurasıyla Teki'nin hiperaktif neşesi hep kocaman bir tezat oluştururdu. Büyük ihtimalle insanlar bu ikisinin nasıl bu kadar iyi anlaşabildiğini kesinlikle anlamıyordu. Sakuma'nın kendisi de pek anlamıyordu gerçi. Ancak rahatlıkla gözlemlediği bir şey vardı ki, o da geçen yıllarla birlikte Sakuma'nın iyice Teki'ye benzemeye başladığıydı. Güvendiği insanların yanındayken Sakuma da sırıtarak gezebiliyordu mesela artık. Ya da yüzsüzlük yapıp şımarabiliyordu, bu eskiden sahip olmadığı bir lükstü. Hatta biraz sonra olacaklar, tam olarak bu Sakuma'nın son yıllarda kaptığı karakterine tezat kişilik özellikleri ve davranışlar kategorisi altına giriyordu.
Yamamoto ve Sencha'nın masaya oturmasının ardından kalan boş sandalyeye rahatça yerleşen Sakuma, önündeki çırpılmış yumurtayı mis gibi kokan kızarmış ekmek eşliğinde bir çırpıda mideye indirdi. Yamamoto, Sencha ve tabii ki Teki, artık Sakuma'nın ikinci ailesi gibi bir şeydi - tabii asıl ailesine aile denebilirse. Dolayısıyla onların yanında bir maske takmasına gerek kalmıyordu, o yüzden de Sakuma bazen gereğinden fazla rahatlıyordu. Mesela yediği şey çok lezzetliydi lezzetli olmasına, ancak minik bir pürüz vardı. "Şşt, Teki, bu yumurta buz gibi olmuş. Bir dahakine ne olursun dikkat et." diyerek hala tezgahta dikilmekte olan Teki'ye seslendi. Karşılaştığı bir çift feri sönmüş göz ve düşmüş omuzlardan, yediği porsiyonun kendisi için hazırlanmış bir kahvaltı değil de Teki'nin kendisi için özenle hazırladığı bir sanat eseri olduğunu anladı. Ama şu saniyeden sonra bozuntuya veremezdi.
"Neden bön bön bakıyorsun?"
Daha bahçeye adımını atmadan mis gibi kokular etrafını sardı. Çok net bir şekilde kızarmış yumurta ve ekmek kokusu alabiliyordu. Bir an o kadar mutlu oldu ki, yürüdüğünü değil de evin kapısına doğru süzüldüğünü hissetti. Eve girerken Teki'nin anne ve babasının bahçede huzurla meditasyon yaptığını gördü. Bu sahne Sakuma'nın birkaç saniyeliğine düşüncelere dalmasına sebep oldu. Huzur ve meditasyon. Sakuma'nın hayatında pek bulunmayan unsurlar. Kendisine sorsanız, büyük ihtimalle günlük hayatına kaos ve koşuşturmanın hakim olduğunu söylerdi. Belki dinginlik olabilirdi, çünkü annesinin heyecanlanacak ya da sinirlenecek beyin hücreleri kalmamıştı artık. Ev eskiye kıyasla gerçekten çok daha sessizdi. Fazla sessiz. Dışarıdan bakan birisinin anlamayacağı kadar hafif bir şekilde başını silkeleyerek bu düşüncelerden sıyrıldı Sakuma.
Teki'nin anne ve babasını çağırdığını duyunca "Ben de davet edilmiş sayılırım herhalde," diye düşünerek, kapıyı çalma ihtiyacı bile hissetmeden, direkt içeri daldı ve mutfağa yöneldi. Tam tahmin ettiği gibi, Teki kendini kaybetmiş bir şekilde kahvaltı hazırlıyordu. Kurduğu sofrayla gurur duyduğunu belli eden aptal bir sırıtış vardı suratında. Bir insanın iki yumurta kırmaktan bu kadar nasıl zevk alabileceğini Sakuma asla anlamayacaktı, ama günün sonunda bu lezzetli şeyler Sakuma'nın midesine girdiği için kurcalamak istediği bir konu da değildi. "Günaydın Tekibanzo! Çok açım, sen kesin bana da kahvaltı hazırlamışsındır." diyerek tezgaha yaslandı. Tek ve en iyi arkadaşına baktı. Sakuma'nın ağır ve depresif aurasıyla Teki'nin hiperaktif neşesi hep kocaman bir tezat oluştururdu. Büyük ihtimalle insanlar bu ikisinin nasıl bu kadar iyi anlaşabildiğini kesinlikle anlamıyordu. Sakuma'nın kendisi de pek anlamıyordu gerçi. Ancak rahatlıkla gözlemlediği bir şey vardı ki, o da geçen yıllarla birlikte Sakuma'nın iyice Teki'ye benzemeye başladığıydı. Güvendiği insanların yanındayken Sakuma da sırıtarak gezebiliyordu mesela artık. Ya da yüzsüzlük yapıp şımarabiliyordu, bu eskiden sahip olmadığı bir lükstü. Hatta biraz sonra olacaklar, tam olarak bu Sakuma'nın son yıllarda kaptığı karakterine tezat kişilik özellikleri ve davranışlar kategorisi altına giriyordu.
Yamamoto ve Sencha'nın masaya oturmasının ardından kalan boş sandalyeye rahatça yerleşen Sakuma, önündeki çırpılmış yumurtayı mis gibi kokan kızarmış ekmek eşliğinde bir çırpıda mideye indirdi. Yamamoto, Sencha ve tabii ki Teki, artık Sakuma'nın ikinci ailesi gibi bir şeydi - tabii asıl ailesine aile denebilirse. Dolayısıyla onların yanında bir maske takmasına gerek kalmıyordu, o yüzden de Sakuma bazen gereğinden fazla rahatlıyordu. Mesela yediği şey çok lezzetliydi lezzetli olmasına, ancak minik bir pürüz vardı. "Şşt, Teki, bu yumurta buz gibi olmuş. Bir dahakine ne olursun dikkat et." diyerek hala tezgahta dikilmekte olan Teki'ye seslendi. Karşılaştığı bir çift feri sönmüş göz ve düşmüş omuzlardan, yediği porsiyonun kendisi için hazırlanmış bir kahvaltı değil de Teki'nin kendisi için özenle hazırladığı bir sanat eseri olduğunu anladı. Ama şu saniyeden sonra bozuntuya veremezdi.
"Neden bön bön bakıyorsun?"
Last edited by Kumo Sakuma on November 5th, 2018, 8:03 am, edited 1 time in total.

- Kasumikage Teki
- Kusagakure
- Posts: 398
- Joined: October 22nd, 2018, 2:54 am
Re: Kasumikage Hanesi.
"Neden bön bön bakıyorsun?"
Sakuma'nın eve ani baskısı ile beraber, kahvaltı planlarında ani değişimler söz konusu olmuştu. Çok değil... Sadece 5-10 saniye kadar kısa bir süre boyunca masadan gözünü ayırmıştı Teki. Annesi ile babasının sofraya geçmelerini beklerken, mutfak tezgahının üstündeki bir kaç dağınıklığı toplamak istemişti. Bulaşık bezini lavabonun içine atmış, asılı duran ve neredeyse tamamen dolmuş olan çöp torbasını alıp bağlamış, kapının yanına bırakmıştı. Herkesin yerleşmesi için yeterli zaman harcamasını yaptığını düşündüğünde ise hafif heyecan ve bolca açlık duygusu ile beraber, yemek masasına doğru dönerek içindeki heyecanın ani bir şekilde şaşkınlığa, sonrasında ise sırası ile kuşkuya, farkındalığa ve üzüntü ile beraber gelen karın gurultusuna dönüşmesine sebep olmuştu...
Henüz halen olayı %100 idrak edip edemediğini kendince sorgularken Sakuma'dan gelen, bir dahaki yemeğin ısısında dikkatli olmasına dair uyarı sonucunda taşlar tamamen yerine oturmuştu. Sakuma kahvaltıyı gömmüştü. Sakuma, Teki'nin kahvaltısını gömmüştü. Sakuma acımasızca, Teki'nin kahvaltısını gömmüştü. Sakuma acımasızca, Teki'nin kahvaltısını toplam 12 saniye gibi bir sürede gömmüştü. Sakuma acımasızca, Teki'nin kahvaltısını toplamda 12 saniye gibi bir sürede ve Teki'nin annesi, babası ile beraber gömmüştü.
Teki buna rağmen iltifat yerine uyarı almıştı....
Bu gerçeklik karşısında sanki bütün çakrası çekilmiş, elleri bağlanmış ve ağzı mühürlenmişti. Yapabilecek bir şey yoktu. Teki, o kahvaltıyı özenerek kendisi için hazırlamıştı. Teki hazırladığı omleti ve ekmeği yemeği çok istemişti. Ancak ne olursa olsun arkadaşı Sakuma'dan önemli değildi. Tüm kahvaltıyı sadece 12 saniye gibi bir sürede gömen küçük canavarın, Teki'nin masaya ve boş tabağa attığı anlamsız bakışlara dikkat çekmesi üzerine silkelenmiş ve kendine gelmişti. Yamamoto ve Sencha da, üçüncü tabağın Sakuma için olduğunu düşündükleri için herhangi bir diyalog başlatmamışlardı. Sadece Sakuma'nın ısı uyarısı hakkında Sencha;
"Neden misafirinin porsiyonunu ilk başta yaptın Teki? Rezil oldun arkadaşına." diye bir yorum eklemiş, sonrasında ise eline aldığı peçete ile ağzını silerken hafifçe gülmeye başlamıştı. Yamamoto ise sakin sakin yemeğini yemeye devam ediyordu. Kahvaltısı ile arasındaki karmaşık aşk ilişkisi yüzünden dünya umurunda değildi...
Sakuma'ya, yüzüne eski sırıtışını yerleştirerek "Pardon matmazel." demiş ve bir asker edasıyla, hızlı bir şekilde 180 derece dönerek mutfağa yönelmişti Teki. Başlayamadığı ancak ezici bir şekilde kaybettiği savaşın yükü omuzlarında iken biraz daha dik durmaya çalışarak ekmek dolabını açıp, bir dilim ekmek almıştı. Tekrar bir kahvaltı hazırlamak yerine ölmeyi yeğlerdi o anda. Bu sebeple ekmek dilimini direkt ağzına tıkarken, diğer yandan buzdolabını açmış, peynir kutusundan bir parça peynir koparıp, onu da ağzına tıkmıştı...
"Ohhh... Kuğu kuğu mis gibhi hahvalthı."
Ağzındaki lokmayı halen yutamamışken özellikle Sakuma duyacak şekilde sesini yükselmişti. Alınmayacağını biliyordu zaten arkadaşının. Ancak laf etmeden de rahat edemezdi. Sakuma'ya her zaman aileden birisi gibi davranmaya çalışıyordu Kasumikage üyeleri. Teki, arkadaşını durumundan haberdardı. Yaşamını biliyordu. Bunları ailesi ile de paylaşmıştı. Bu sayede Sakuma geldiğinde, dikkat edilecek konular da belli oluyordu. Davranılması gereken tutum da. Ki zaten hem Sencha hem de Yamamoto, Sakuma'yı gayet seviyorlardı. Ailenin ikinci çocuğu gibi davranmaya özen gösteriyorlardı ona...
"BİŞEY DİCEM!!"
Aklına aniden gelen fikir ile yemek masasının dibine resmen ışınlanmıştı Teki. Suratını olabildiğince Sakuma'nın suratına yaklaştırmış ve her zamanki gülümsemesi ile;
"Gel kapışalım. Bir süredir kenjutsu tekniğimi geliştiriyorum. Senin de taijutsu konusunda senden beklenmeyecek şekilde bir stil üzerine yoğunlaştığını duymuştum. Alıştırma olsun. Görevler için uygun taktik falan bulabiliriz." demişti.
Ailesinin meditasyon seansı bittiği için bahçede kimse kalmamıştı. Sakuma ile antrenman yapması için hiçbir engel yoktu. Sakuma'nın cevabı dışında... Hem sonrasında babasının zulasından bir şişe içki araklayarak Sakuma'ya sürpriz yapabilirdi. Küçük illegal sürprizler....
Sakuma'nın eve ani baskısı ile beraber, kahvaltı planlarında ani değişimler söz konusu olmuştu. Çok değil... Sadece 5-10 saniye kadar kısa bir süre boyunca masadan gözünü ayırmıştı Teki. Annesi ile babasının sofraya geçmelerini beklerken, mutfak tezgahının üstündeki bir kaç dağınıklığı toplamak istemişti. Bulaşık bezini lavabonun içine atmış, asılı duran ve neredeyse tamamen dolmuş olan çöp torbasını alıp bağlamış, kapının yanına bırakmıştı. Herkesin yerleşmesi için yeterli zaman harcamasını yaptığını düşündüğünde ise hafif heyecan ve bolca açlık duygusu ile beraber, yemek masasına doğru dönerek içindeki heyecanın ani bir şekilde şaşkınlığa, sonrasında ise sırası ile kuşkuya, farkındalığa ve üzüntü ile beraber gelen karın gurultusuna dönüşmesine sebep olmuştu...
Henüz halen olayı %100 idrak edip edemediğini kendince sorgularken Sakuma'dan gelen, bir dahaki yemeğin ısısında dikkatli olmasına dair uyarı sonucunda taşlar tamamen yerine oturmuştu. Sakuma kahvaltıyı gömmüştü. Sakuma, Teki'nin kahvaltısını gömmüştü. Sakuma acımasızca, Teki'nin kahvaltısını gömmüştü. Sakuma acımasızca, Teki'nin kahvaltısını toplam 12 saniye gibi bir sürede gömmüştü. Sakuma acımasızca, Teki'nin kahvaltısını toplamda 12 saniye gibi bir sürede ve Teki'nin annesi, babası ile beraber gömmüştü.
Teki buna rağmen iltifat yerine uyarı almıştı....
Bu gerçeklik karşısında sanki bütün çakrası çekilmiş, elleri bağlanmış ve ağzı mühürlenmişti. Yapabilecek bir şey yoktu. Teki, o kahvaltıyı özenerek kendisi için hazırlamıştı. Teki hazırladığı omleti ve ekmeği yemeği çok istemişti. Ancak ne olursa olsun arkadaşı Sakuma'dan önemli değildi. Tüm kahvaltıyı sadece 12 saniye gibi bir sürede gömen küçük canavarın, Teki'nin masaya ve boş tabağa attığı anlamsız bakışlara dikkat çekmesi üzerine silkelenmiş ve kendine gelmişti. Yamamoto ve Sencha da, üçüncü tabağın Sakuma için olduğunu düşündükleri için herhangi bir diyalog başlatmamışlardı. Sadece Sakuma'nın ısı uyarısı hakkında Sencha;
"Neden misafirinin porsiyonunu ilk başta yaptın Teki? Rezil oldun arkadaşına." diye bir yorum eklemiş, sonrasında ise eline aldığı peçete ile ağzını silerken hafifçe gülmeye başlamıştı. Yamamoto ise sakin sakin yemeğini yemeye devam ediyordu. Kahvaltısı ile arasındaki karmaşık aşk ilişkisi yüzünden dünya umurunda değildi...
Sakuma'ya, yüzüne eski sırıtışını yerleştirerek "Pardon matmazel." demiş ve bir asker edasıyla, hızlı bir şekilde 180 derece dönerek mutfağa yönelmişti Teki. Başlayamadığı ancak ezici bir şekilde kaybettiği savaşın yükü omuzlarında iken biraz daha dik durmaya çalışarak ekmek dolabını açıp, bir dilim ekmek almıştı. Tekrar bir kahvaltı hazırlamak yerine ölmeyi yeğlerdi o anda. Bu sebeple ekmek dilimini direkt ağzına tıkarken, diğer yandan buzdolabını açmış, peynir kutusundan bir parça peynir koparıp, onu da ağzına tıkmıştı...
"Ohhh... Kuğu kuğu mis gibhi hahvalthı."
Ağzındaki lokmayı halen yutamamışken özellikle Sakuma duyacak şekilde sesini yükselmişti. Alınmayacağını biliyordu zaten arkadaşının. Ancak laf etmeden de rahat edemezdi. Sakuma'ya her zaman aileden birisi gibi davranmaya çalışıyordu Kasumikage üyeleri. Teki, arkadaşını durumundan haberdardı. Yaşamını biliyordu. Bunları ailesi ile de paylaşmıştı. Bu sayede Sakuma geldiğinde, dikkat edilecek konular da belli oluyordu. Davranılması gereken tutum da. Ki zaten hem Sencha hem de Yamamoto, Sakuma'yı gayet seviyorlardı. Ailenin ikinci çocuğu gibi davranmaya özen gösteriyorlardı ona...
"BİŞEY DİCEM!!"
Aklına aniden gelen fikir ile yemek masasının dibine resmen ışınlanmıştı Teki. Suratını olabildiğince Sakuma'nın suratına yaklaştırmış ve her zamanki gülümsemesi ile;
"Gel kapışalım. Bir süredir kenjutsu tekniğimi geliştiriyorum. Senin de taijutsu konusunda senden beklenmeyecek şekilde bir stil üzerine yoğunlaştığını duymuştum. Alıştırma olsun. Görevler için uygun taktik falan bulabiliriz." demişti.
Ailesinin meditasyon seansı bittiği için bahçede kimse kalmamıştı. Sakuma ile antrenman yapması için hiçbir engel yoktu. Sakuma'nın cevabı dışında... Hem sonrasında babasının zulasından bir şişe içki araklayarak Sakuma'ya sürpriz yapabilirdi. Küçük illegal sürprizler....
Last edited by Kasumikage Teki on July 17th, 2019, 4:28 pm, edited 1 time in total.

毒
► Show Spoiler
- Kumo Sakuma
- Posts: 68
- Joined: October 17th, 2018, 8:22 pm
Re: Kasumikage Hanesi.
Suratının dibinde birden bire sinir bozucu bir varlık beliriverince yerinden zıplayan Sakuma, istemsizce kafasını geri çekti ve avcunun içini Teki'nin suratının tam ortasına yerleştirip tüm gücüyle ittirerek kendinden uzaklaştırdı. "Gel kapışalım. Bir süredir kenjutsu tekniğimi geliştiriyorum. Senin de taijutsu konusunda senden beklenmeyecek şekilde bir stil üzerine yoğunlaştığını duymuştum. Alıştırma olsun. Görevler için uygun taktik falan bulabiliriz."
Teki haklıydı, Sakuma uzun zamandır Taijutsu konusunda büyük bir eksikliği olduğunu biliyordu. Takım olarak çalışırken her şey iyi güzeldi, ama olur da tek başına bir köşeye kıstırılırsa çıplak elleriyle de düşmanına üstünlük sağlayabiliyor olması lazımdı. Bunun için gücün ön plana çıkmadığı, sadece iyi gözlem yaparak ve akıllıca davranarak birkaç hareketle düşmanını alt edebileceği bir stil seçmişti kendine. Diğerleri hem şu noktadan sonra ustalaşabilmesi için gereğinden fazla çaba gerektirecekti, hem de Sakuma'nın strateji ve taktiklerine pek de uygun değillerdi. Aslında biraz alıştırma yapmak fena olmazdı, sonuçta önünde uzunca bir yol vardı katetmesi gereken. Teki bu konuda haklıydı haklı olmasına, ama bu acele ve bu enerji nereden geliyordu? Asla anlayamayacak gözlerle Teki'ye baktı. Bir insan böyle bir dünyada nasıl bu kadar iyimser, heyecanlı ve umutlu olabiliyordu? Nasıl bıkmadan, yılmadan, kendinden şüphe etmeden ve karamsarlığa düşmeden, her gün kendini bir tık daha iyi olmaya zorlayabiliyordu?
Gerçi Sakuma çok uzun zaman önce bunu sorgulamayı bırakmıştı, Teki'nin potansiyelinin çoktandır farkındaydı zaten. Teki bunu gerek pes etmeyişleriyle, gerek ısrarlı çalışmalarıyla defalarca ve defalarca Sakuma'ya kanıtlamıştı. Başka birisi Teki'ye baktığında sürekli sırıtan ve sinir bozucu derecede neşeli bir barzo görebilirdi. Sakuma da çok farklı bir şey görmüyordu gerçi. Ama buna ek olarak karşısına çıkabilecek tehlikeler karşısında gözünü kırpmayan, köyünü korkusuzca koruyabilecek bir ninja görüyordu. Böyle bir dosta sahip olduğu için çok şanslıydı. Ama işte bazen bu dostun ağzından Sakuma'nın hiç de işine gelmeyen şeyler çıkıyordu.
Sakuma gözlerini devirdi. "Beş karışlık bahçede ailenin evine zarar vermeden kapışmaya çalışmakta sana başarılar dilerim, çünkü benim yapabileceğim bir şey değil." şeklinde sundu bahanesini özgüvenle. "Kendini hala genin sanıyorsun herhalde?" diyerek Teki'nin bir yanağını tüm gücüyle sıktı. Amacı Teki'yi küçük düşürerek Sakuma'nın şu tatil günü kıçını kaldırmasına sebep olabilecek herhangi bir fikrin mantıklı olduğunu düşünmesini engellemekti.
Derince nefes vererek suratına ciddi ama sakin bir ifade takındı. "Bazen dinlenmek gerekir Teki. Dinlenmeyi öğrenemezsen erkenden tükenirsin, o zaman sana ihtiyaç duyulduğunda kimsenin yardımına koşamayabilirsin. Her zaman her şeye hazırlıklı olabilmenin yolu yorgun düşmemekten geçer. Aklını ve bedenini sakin tutmalısın." Sakuma bu dediklerinin Teki'nin karakterine pek de uygun olmadığının farkındaydı. Teki'nin durup dinlenecek sabrı olsaydı, çoktan annesi ve babasıyla meditasyon yapmaya başlamış olurdu zaten. Dolayısıyla bu cümleler Teki'nin dinleyip uygulamasını beklediği nasihatlerden ziyade Sakuma'nın kendine hatırlattığı prensiplerdi. Zaten Teki kendinden küçük birinden nasihat almazdı herhalde.
Teki haklıydı, Sakuma uzun zamandır Taijutsu konusunda büyük bir eksikliği olduğunu biliyordu. Takım olarak çalışırken her şey iyi güzeldi, ama olur da tek başına bir köşeye kıstırılırsa çıplak elleriyle de düşmanına üstünlük sağlayabiliyor olması lazımdı. Bunun için gücün ön plana çıkmadığı, sadece iyi gözlem yaparak ve akıllıca davranarak birkaç hareketle düşmanını alt edebileceği bir stil seçmişti kendine. Diğerleri hem şu noktadan sonra ustalaşabilmesi için gereğinden fazla çaba gerektirecekti, hem de Sakuma'nın strateji ve taktiklerine pek de uygun değillerdi. Aslında biraz alıştırma yapmak fena olmazdı, sonuçta önünde uzunca bir yol vardı katetmesi gereken. Teki bu konuda haklıydı haklı olmasına, ama bu acele ve bu enerji nereden geliyordu? Asla anlayamayacak gözlerle Teki'ye baktı. Bir insan böyle bir dünyada nasıl bu kadar iyimser, heyecanlı ve umutlu olabiliyordu? Nasıl bıkmadan, yılmadan, kendinden şüphe etmeden ve karamsarlığa düşmeden, her gün kendini bir tık daha iyi olmaya zorlayabiliyordu?
Gerçi Sakuma çok uzun zaman önce bunu sorgulamayı bırakmıştı, Teki'nin potansiyelinin çoktandır farkındaydı zaten. Teki bunu gerek pes etmeyişleriyle, gerek ısrarlı çalışmalarıyla defalarca ve defalarca Sakuma'ya kanıtlamıştı. Başka birisi Teki'ye baktığında sürekli sırıtan ve sinir bozucu derecede neşeli bir barzo görebilirdi. Sakuma da çok farklı bir şey görmüyordu gerçi. Ama buna ek olarak karşısına çıkabilecek tehlikeler karşısında gözünü kırpmayan, köyünü korkusuzca koruyabilecek bir ninja görüyordu. Böyle bir dosta sahip olduğu için çok şanslıydı. Ama işte bazen bu dostun ağzından Sakuma'nın hiç de işine gelmeyen şeyler çıkıyordu.
Sakuma gözlerini devirdi. "Beş karışlık bahçede ailenin evine zarar vermeden kapışmaya çalışmakta sana başarılar dilerim, çünkü benim yapabileceğim bir şey değil." şeklinde sundu bahanesini özgüvenle. "Kendini hala genin sanıyorsun herhalde?" diyerek Teki'nin bir yanağını tüm gücüyle sıktı. Amacı Teki'yi küçük düşürerek Sakuma'nın şu tatil günü kıçını kaldırmasına sebep olabilecek herhangi bir fikrin mantıklı olduğunu düşünmesini engellemekti.
Derince nefes vererek suratına ciddi ama sakin bir ifade takındı. "Bazen dinlenmek gerekir Teki. Dinlenmeyi öğrenemezsen erkenden tükenirsin, o zaman sana ihtiyaç duyulduğunda kimsenin yardımına koşamayabilirsin. Her zaman her şeye hazırlıklı olabilmenin yolu yorgun düşmemekten geçer. Aklını ve bedenini sakin tutmalısın." Sakuma bu dediklerinin Teki'nin karakterine pek de uygun olmadığının farkındaydı. Teki'nin durup dinlenecek sabrı olsaydı, çoktan annesi ve babasıyla meditasyon yapmaya başlamış olurdu zaten. Dolayısıyla bu cümleler Teki'nin dinleyip uygulamasını beklediği nasihatlerden ziyade Sakuma'nın kendine hatırlattığı prensiplerdi. Zaten Teki kendinden küçük birinden nasihat almazdı herhalde.

- Kasumikage Teki
- Kusagakure
- Posts: 398
- Joined: October 22nd, 2018, 2:54 am
Re: Kasumikage Hanesi.
Bir meteor hayal edin. Sonsuz uzayda var gücü ile yolculuk yapan... Ya da bir futbol topu düşünün. Oyuncunun var gücü ile tekme vurduğu. Serbest kalan mıknatıs ile demirin birbirlerine doğru hızla çekimi... Teki'nin ani bir çakılma yaşayan antrenman isteği...
Nedense Sakuma tarafından reddedileceğini düşünmemişti Teki. Halbuki arkadaşının gayet mantıklı açıklamaları vardı...
"Beş karışlık bahçede ailenin evine zarar vermeden kapışmaya çalışmakta sana başarılar dilerim, çünkü benim yapabileceğim bir şey değil. Kendini hala genin sanıyorsun herhalde? Bazen dinlenmek gerekir Teki. Dinlenmeyi öğrenemezsen erkenden tükenirsin, o zaman sana ihtiyaç duyulduğunda kimsenin yardımına koşamayabilirsin. Her zaman her şeye hazırlıklı olabilmenin yolu yorgun düşmemekten geçer. Aklını ve bedenini sakin tutmalısın."
Sakuma sözleri ile Teki'yi hem zihinsel hem de fiziksel olarak yenmişti. Hoş, fiziksel üstünlüğü sözleri ile değil, Teki'nin yanağını var gücü ile sıkarak kazanmıştı.
"Aaah!"
Kendini bir adım geriye atarak Sakuma'nın vahşi pençesinden yanağını kurtarmıştı. Bir elini suratının kızarmış kısmına kovarak gülüşünü azaltmadan Sakuma'ya bakmaya devam etmişti. "Eeheheheh. Resmen üşeniyorsun. Sanki gökten meteor indireceğiz evin bahçesine..." Arkadaşının kararına saygı duyması bir kenara, üşengeçliğini yüzüne vurmak istemişti o an. Çünkü Sakuma'yı tanıyordu. Gerektiğinde ne kadar ciddi ve korkusuz bir kadına dönüşebildiğini de. Sırf bugün antrenman yapmak istememesi bu gerçeği değiştirmeyecekti. Ayrıca değişmeyecek bir gerçek daha vardı... Omleti gitmişti Teki'nin... Üstüne bir de reddedilmişti... Hatta bir de yanağı pençelenmişti....
"Bakmayın Sakuma'nın felsefi takıldığına siz... Belli ki bugünü kendine çoktan tatil etmiş... Yapacak bir şey yok. Biraz bekletip, hemen geliyorum."
Sözleri bittiği gibi hışımla odasına koşmuştu. Halen pijamaları üstündeydi ve dışarı çıkmak için üstünü değiştirmeliydi. Sonuçta yatağa girdiği kıyafetleri ile dışarı çıkamazdı. Düşüncesi bile çok yanlış geliyordu. İrkildi o an. Kendi düşüncesi yüzünden rahatsız oldu. Bazen çok titiz olup olmadığını sorguluyordu. Düzenli olduğu doğruydu ama kendisini aşırı titiz ya da hastalıklı olarak lanse etmiyordu. Belki öyleydi... Belki de değildi. Tek gerçek; Olsa veya olmasa bile bunu kabul etmeyeceğiydi.
Pijamalarını çıkarıp yatağın üstüne atmıştı. Dolaptan altığı siyah tshirtünü giymiş, çok az daha açık bir tona sahip pantalonunu geçirmişti üstüne. En sevdiği kırmızı ceketini giyecekti son olarak ancak bir türlü bulamıyordu ceketini. Masanın üstün, yatağın üstü, dolabın içi derken aklına kirli sepeti geldi. Odasının kapısının yanında duran gri sepeti açtı ve ceketini buldu... Üzücü bir kavuşmaydı. Giymeyi çok istemişti o ceketi ancak asla o sepetten kıyafet çıkarıp giymezdi. Mutsuz bir halde kapattı sepetin kapağını. "Bir daha ki sefere eski dostum..."
Sadece iki şey kalmıştı halletmesi gereken. Alın bandı ve katanası. Masasının üstünde duran alın bandını aldı ve kafasına geçirdi. Yeni alın bantlarının lastikli olmasını çok seviyordu Teki. Bağlamak ile uğraşılması gerekmiyordu. Durdu ve bu gerçeği sindirerek güldü kendi kendine. Katanası Kitsune ise yatağının başında, duvara asılı duruyordu. Yavaşça asılı olduğu yerden indirdi ve beline geçirdi katanasını. Babası Yamamoto'ya kıyasla Teki için çok az anlam ifade ediyordu Kitsune. Yinede olabildiğince özenli davranmaya çalışıyordu emektar silaha. Hayatının büyük bir bölümünde etkisi olacağını hissedebiliyordu rahatlıkla. Bazen geriyordu bu his onu. Durdu ve derin bir nefes aldı. Üç kez durduğu yerde zıpladı ve yanaklarını hafifçe tokatladı. Aldığı nefesi geri verdi ve kollarını havaya kaldırarak vücudunu gerdi...
"Kusura bakma. Giyinirken çok zaman harcadım sanırım Sakuma."
Tekrardan kahvaltı masasına geldiğinde Sakuma'nın tek başına oturduğunu görmüştü. Yamamoto ile Sencha mutfağa geçmiş ve Teki'nin sebep olduğu bulaşıkları temizlemeye başlamışlardı. Ah genç aşıklar... Hiç utanmaları yok.
Annesi ve babasının gitmiş olması işine gelmişti aslında. Hemen Sakuma'ya göz kırparak, salonda duran büyük ahşap dolaba yöneldi Teki. Evin alkol kaynağı bu dolaptı. İçki içmesine ailesi laf etmiyordu ama Sakuma'nın yaşı tutmadığı için ona laf etme ihtimalleri çok yüksekti. Bu yüzden temizlemediği bulaşıklar günü kurtarmıştı. Bir şişe kırmızı şarap almış ve Sakuma'ya fırlatmıştı. Kendisi için de bir şişe beyaz şarap aldıktan sonra hızlıca kapıya yönelmişti.
Madem antrenman yapmayacaklardı. Öyleyse günü değerlendirip kafayı kurtaracaklardı...
Nedense Sakuma tarafından reddedileceğini düşünmemişti Teki. Halbuki arkadaşının gayet mantıklı açıklamaları vardı...
"Beş karışlık bahçede ailenin evine zarar vermeden kapışmaya çalışmakta sana başarılar dilerim, çünkü benim yapabileceğim bir şey değil. Kendini hala genin sanıyorsun herhalde? Bazen dinlenmek gerekir Teki. Dinlenmeyi öğrenemezsen erkenden tükenirsin, o zaman sana ihtiyaç duyulduğunda kimsenin yardımına koşamayabilirsin. Her zaman her şeye hazırlıklı olabilmenin yolu yorgun düşmemekten geçer. Aklını ve bedenini sakin tutmalısın."
Sakuma sözleri ile Teki'yi hem zihinsel hem de fiziksel olarak yenmişti. Hoş, fiziksel üstünlüğü sözleri ile değil, Teki'nin yanağını var gücü ile sıkarak kazanmıştı.
"Aaah!"
Kendini bir adım geriye atarak Sakuma'nın vahşi pençesinden yanağını kurtarmıştı. Bir elini suratının kızarmış kısmına kovarak gülüşünü azaltmadan Sakuma'ya bakmaya devam etmişti. "Eeheheheh. Resmen üşeniyorsun. Sanki gökten meteor indireceğiz evin bahçesine..." Arkadaşının kararına saygı duyması bir kenara, üşengeçliğini yüzüne vurmak istemişti o an. Çünkü Sakuma'yı tanıyordu. Gerektiğinde ne kadar ciddi ve korkusuz bir kadına dönüşebildiğini de. Sırf bugün antrenman yapmak istememesi bu gerçeği değiştirmeyecekti. Ayrıca değişmeyecek bir gerçek daha vardı... Omleti gitmişti Teki'nin... Üstüne bir de reddedilmişti... Hatta bir de yanağı pençelenmişti....
"Bakmayın Sakuma'nın felsefi takıldığına siz... Belli ki bugünü kendine çoktan tatil etmiş... Yapacak bir şey yok. Biraz bekletip, hemen geliyorum."
Sözleri bittiği gibi hışımla odasına koşmuştu. Halen pijamaları üstündeydi ve dışarı çıkmak için üstünü değiştirmeliydi. Sonuçta yatağa girdiği kıyafetleri ile dışarı çıkamazdı. Düşüncesi bile çok yanlış geliyordu. İrkildi o an. Kendi düşüncesi yüzünden rahatsız oldu. Bazen çok titiz olup olmadığını sorguluyordu. Düzenli olduğu doğruydu ama kendisini aşırı titiz ya da hastalıklı olarak lanse etmiyordu. Belki öyleydi... Belki de değildi. Tek gerçek; Olsa veya olmasa bile bunu kabul etmeyeceğiydi.
Pijamalarını çıkarıp yatağın üstüne atmıştı. Dolaptan altığı siyah tshirtünü giymiş, çok az daha açık bir tona sahip pantalonunu geçirmişti üstüne. En sevdiği kırmızı ceketini giyecekti son olarak ancak bir türlü bulamıyordu ceketini. Masanın üstün, yatağın üstü, dolabın içi derken aklına kirli sepeti geldi. Odasının kapısının yanında duran gri sepeti açtı ve ceketini buldu... Üzücü bir kavuşmaydı. Giymeyi çok istemişti o ceketi ancak asla o sepetten kıyafet çıkarıp giymezdi. Mutsuz bir halde kapattı sepetin kapağını. "Bir daha ki sefere eski dostum..."
Sadece iki şey kalmıştı halletmesi gereken. Alın bandı ve katanası. Masasının üstünde duran alın bandını aldı ve kafasına geçirdi. Yeni alın bantlarının lastikli olmasını çok seviyordu Teki. Bağlamak ile uğraşılması gerekmiyordu. Durdu ve bu gerçeği sindirerek güldü kendi kendine. Katanası Kitsune ise yatağının başında, duvara asılı duruyordu. Yavaşça asılı olduğu yerden indirdi ve beline geçirdi katanasını. Babası Yamamoto'ya kıyasla Teki için çok az anlam ifade ediyordu Kitsune. Yinede olabildiğince özenli davranmaya çalışıyordu emektar silaha. Hayatının büyük bir bölümünde etkisi olacağını hissedebiliyordu rahatlıkla. Bazen geriyordu bu his onu. Durdu ve derin bir nefes aldı. Üç kez durduğu yerde zıpladı ve yanaklarını hafifçe tokatladı. Aldığı nefesi geri verdi ve kollarını havaya kaldırarak vücudunu gerdi...
"Kusura bakma. Giyinirken çok zaman harcadım sanırım Sakuma."
Tekrardan kahvaltı masasına geldiğinde Sakuma'nın tek başına oturduğunu görmüştü. Yamamoto ile Sencha mutfağa geçmiş ve Teki'nin sebep olduğu bulaşıkları temizlemeye başlamışlardı. Ah genç aşıklar... Hiç utanmaları yok.
Annesi ve babasının gitmiş olması işine gelmişti aslında. Hemen Sakuma'ya göz kırparak, salonda duran büyük ahşap dolaba yöneldi Teki. Evin alkol kaynağı bu dolaptı. İçki içmesine ailesi laf etmiyordu ama Sakuma'nın yaşı tutmadığı için ona laf etme ihtimalleri çok yüksekti. Bu yüzden temizlemediği bulaşıklar günü kurtarmıştı. Bir şişe kırmızı şarap almış ve Sakuma'ya fırlatmıştı. Kendisi için de bir şişe beyaz şarap aldıktan sonra hızlıca kapıya yönelmişti.
Madem antrenman yapmayacaklardı. Öyleyse günü değerlendirip kafayı kurtaracaklardı...
Last edited by Kasumikage Teki on July 17th, 2019, 4:30 pm, edited 1 time in total.

毒
► Show Spoiler
- Kasumikage Teki
- Kusagakure
- Posts: 398
- Joined: October 22nd, 2018, 2:54 am
Re: Kasumikage Hanesi.
Yorgun bir sabaha uyanmıştı Teki. Halen savaşın bünyesinde bıraktığı yaralarla uğraşıyordu. Gündüzleri, güneş gökyüzüne konumlanmış çevreye ışık saçarken pek problem çekmiyordu fakat güneş yerini karanlığa bırakıp, Teki'ye kısa bir veda ettiği anda her şey değişiyordu. Karanlıkta kalmaya başladığı anda çevreden kopuyor, kendi içine çekilerek acı çekiyordu Teki. Yamamoto ve Sencha ellerinden geldiğince oğullarına yardımcı olmaya çalışsa da yeterli olamıyorlardı. Oğullarının her gece acı çekişi ile onlar da zarar görüyor ve durumu kontrol altına alamadıkları için kendilerine kızıyorlardı...
Kaç gündür evden çıkmadığını artık bilmiyordu Teki. Aynı senaryoyla sonlanan günleri yüzünden zaman takibini kaybetmişti. Uyanıyor, kahvaltı ediyor ve güneş yerini karanlığa bırakana kadar evin bahçesinde vakit geçirmeye çalışıyordu. Annesi ve babası ile yaptığı meditasyon seansları her ne kadar kendisini rahatlatıyor olsa da, pasifliğinden kaynaklı duyduğu sıkıntı geçmiyordu. Kendini bir shinobiden çok artık hasta bir insan gibi hissediyordu. Köyün gözünden düştüğünü, güçlerini kaybedeceğini düşünerek kendisini sıkıyor, canının fiziksel değil, psikolojik olarak acımasına sebep oluyordu. Bu sebeple bir önceki gün Sencha'nın yanına giderek, yarın antrenman yapmak istediğini söyleyerek ilk adımını atmıştı. Annesi ile yapacağı kenjutsu antrenmanı sayesinde iyi hissedebilirdi. Sahiden uzun süre sonra iyi hissedebilirdi Teki. Zorundaydı artık...
Evin kapısını aralayıp bahçeye ilk adımını attığında annesi ve babasının antrenmana başladıklarını görmüştü. Kasumikage Sencha. Bembeyaz saçları ve en az saçları kadar beyaz kimonosu ile katana kullanırken adeta dans ediyor ve çevreyi büyülüyordu. Annesinin emekli olmadan önceki halini merak ediyordu Teki. Hep mi bu kadar sakindi? Yoksa yıllar boyu aldığı canlar ve tükettiği ruhların bir etkisi olarak mı sakinleşmişti? Katanasını her salladığında yeşil metal havada bir silüet bırakarak hedefine çarpıyor ve yaptığı saldırının daha da etkileyici olmasını sağlıyordu. Bu teknik sayesinde annesinin saldırılarını takip etmesi de zorlaşıyordu. Katanasının kendisinden çok silüetleri dikkat çektiği için darbenin nerede geleceğini rakibin anlama ihtimali azalıyordu. Sencha'nın son saldırısı sonrası yere düşen Yamamoto da bunu kanıtlar nitelikte gülmeye başlamıştı bile. Oturduğu yerden gülerek eşine bakmaya başlamıştı. Yüzünde hem yenilmenin utancı, hem ona duyduğu aşkı hem de Sencha'ya duyduğu saygıyı barındırıyordu.
Evin kapısında dikilmekte olan Teki'yi gördüğü gibi ebeveynlerinin dikkati direkt oraya kaymıştı. Elini başına götürüp kaşımaya başlayarak suratına bir sırıtma yerleştirmiş ve "Günaydın." demişti Teki sadece. Yamamoto yerden kalkabilmek için elini Sencha'ya uzatmıştı fakat Sencha, Yamamoto'ya hiç bakmadan direkt Teki'nin yanına gelerek "Günaydın Teki." demiş ve oğluna duyduğu sevgiyi aktarma ihtiyacı duyarak sarılmıştı Teki'ye. Yamamoto ise boşta kalan elini geri çekerek oturduğu bahçe zemininde kıkırdamaya başlamıştı. Teki ve Sencha'nın dikkatini çektiğini fark ettiğinde ise "Annen seni gördüğünde beni bile siliyor Teki. Eskiden senin rolüne ben sahiptim." diyerek tek bir hamlede ayağa kalmış ve ikilinin yanına yürümüştü. Yamamoto'nun sözü üzerine herkesin suratını bir gülümseme kaplamıştı. Tam bir mutlu aile tablosu.
"Bugün bir planın var mı?"
diye sormuştu Yamamoto. Teki'nin, annesi ile antrenman yapacağını biliyordu ancak yinede sormuştu bu soruyu. Oğluna planı olması gerektiği düşüncesini aşılamaya çalışmıştı.
"Aslında var baba. Mezarlığa uğramak istiyorum. Düşüncelerimi toparlamam lazım. Orada olmak bana iyi geliyor."
Planı işe mi yaramıştı? Yoksa zaten Teki bugün için plan yapmış mıydı bilemedi o an Yamamoto. Sadece oğlu evden çıkacağı için mutlu olmuştu. Onu tekrar hayat dolu görebilmek iyi gelmişti bünyesine. Sencha ise farklı bir sebep ile mutlu olmuş ve konuşmaya başlamıştı zaman kaybetmeden;
"Ah harika! Benim de bugün akademiye gitmem gerekiyor. Öğrencilere bir kaç ninja silahı hakkında ders vermemi rica ettiler. O yüzden antrenmanı sen mezarlıktan, ben akademiden döndüğümde yapabiliriz bebeğim."
"İkiniz de beni bırakın ve gidin bakalım. Evde kaliteli zaman geçirme vakti. Gece yemekler benden o zaman!"
Yamamoto'nun tamamen zararsız duygular barındırarak kurduğu bu cümle ile ortamın gerginliğini arttıracağını kimse tahmin edemezdi. Fakat cümlesinde kullandığı "Gece" kelimesi ile Teki'nin karanlığı hatırlamasına ve yüzünün ekşimesine sebep olmuştu. Hoş, hatasını hemen fark etmiş olacak ki birden oğlunun kafasını tutarak;
"Sana zarar verebilecek her şeyden kendini koruyabileceğini biliyorsun Teki. Yaşadıklarının ağırlığının bilincindeyim fakat artık kendini güçsüz görme. Kasumikage kanı taşıyan bir shinobinin gücünü hafife alıyorsun."
demişti. Harika bir moral konuşması olduğu söylenemezdi. Yinede ortamın gerginliğini azaltmayı başarabildiği söylenebilirdi. Teki mezarlığa, Sencha akademiye, Yamamoto ise onları uğurladıktan sonra eve geçtiğinde hepsinin aklında tek bir soru vardı;
"Eski halimize dönebilecek miyiz?"
Kaç gündür evden çıkmadığını artık bilmiyordu Teki. Aynı senaryoyla sonlanan günleri yüzünden zaman takibini kaybetmişti. Uyanıyor, kahvaltı ediyor ve güneş yerini karanlığa bırakana kadar evin bahçesinde vakit geçirmeye çalışıyordu. Annesi ve babası ile yaptığı meditasyon seansları her ne kadar kendisini rahatlatıyor olsa da, pasifliğinden kaynaklı duyduğu sıkıntı geçmiyordu. Kendini bir shinobiden çok artık hasta bir insan gibi hissediyordu. Köyün gözünden düştüğünü, güçlerini kaybedeceğini düşünerek kendisini sıkıyor, canının fiziksel değil, psikolojik olarak acımasına sebep oluyordu. Bu sebeple bir önceki gün Sencha'nın yanına giderek, yarın antrenman yapmak istediğini söyleyerek ilk adımını atmıştı. Annesi ile yapacağı kenjutsu antrenmanı sayesinde iyi hissedebilirdi. Sahiden uzun süre sonra iyi hissedebilirdi Teki. Zorundaydı artık...
Evin kapısını aralayıp bahçeye ilk adımını attığında annesi ve babasının antrenmana başladıklarını görmüştü. Kasumikage Sencha. Bembeyaz saçları ve en az saçları kadar beyaz kimonosu ile katana kullanırken adeta dans ediyor ve çevreyi büyülüyordu. Annesinin emekli olmadan önceki halini merak ediyordu Teki. Hep mi bu kadar sakindi? Yoksa yıllar boyu aldığı canlar ve tükettiği ruhların bir etkisi olarak mı sakinleşmişti? Katanasını her salladığında yeşil metal havada bir silüet bırakarak hedefine çarpıyor ve yaptığı saldırının daha da etkileyici olmasını sağlıyordu. Bu teknik sayesinde annesinin saldırılarını takip etmesi de zorlaşıyordu. Katanasının kendisinden çok silüetleri dikkat çektiği için darbenin nerede geleceğini rakibin anlama ihtimali azalıyordu. Sencha'nın son saldırısı sonrası yere düşen Yamamoto da bunu kanıtlar nitelikte gülmeye başlamıştı bile. Oturduğu yerden gülerek eşine bakmaya başlamıştı. Yüzünde hem yenilmenin utancı, hem ona duyduğu aşkı hem de Sencha'ya duyduğu saygıyı barındırıyordu.
Evin kapısında dikilmekte olan Teki'yi gördüğü gibi ebeveynlerinin dikkati direkt oraya kaymıştı. Elini başına götürüp kaşımaya başlayarak suratına bir sırıtma yerleştirmiş ve "Günaydın." demişti Teki sadece. Yamamoto yerden kalkabilmek için elini Sencha'ya uzatmıştı fakat Sencha, Yamamoto'ya hiç bakmadan direkt Teki'nin yanına gelerek "Günaydın Teki." demiş ve oğluna duyduğu sevgiyi aktarma ihtiyacı duyarak sarılmıştı Teki'ye. Yamamoto ise boşta kalan elini geri çekerek oturduğu bahçe zemininde kıkırdamaya başlamıştı. Teki ve Sencha'nın dikkatini çektiğini fark ettiğinde ise "Annen seni gördüğünde beni bile siliyor Teki. Eskiden senin rolüne ben sahiptim." diyerek tek bir hamlede ayağa kalmış ve ikilinin yanına yürümüştü. Yamamoto'nun sözü üzerine herkesin suratını bir gülümseme kaplamıştı. Tam bir mutlu aile tablosu.
"Bugün bir planın var mı?"
diye sormuştu Yamamoto. Teki'nin, annesi ile antrenman yapacağını biliyordu ancak yinede sormuştu bu soruyu. Oğluna planı olması gerektiği düşüncesini aşılamaya çalışmıştı.
"Aslında var baba. Mezarlığa uğramak istiyorum. Düşüncelerimi toparlamam lazım. Orada olmak bana iyi geliyor."
Planı işe mi yaramıştı? Yoksa zaten Teki bugün için plan yapmış mıydı bilemedi o an Yamamoto. Sadece oğlu evden çıkacağı için mutlu olmuştu. Onu tekrar hayat dolu görebilmek iyi gelmişti bünyesine. Sencha ise farklı bir sebep ile mutlu olmuş ve konuşmaya başlamıştı zaman kaybetmeden;
"Ah harika! Benim de bugün akademiye gitmem gerekiyor. Öğrencilere bir kaç ninja silahı hakkında ders vermemi rica ettiler. O yüzden antrenmanı sen mezarlıktan, ben akademiden döndüğümde yapabiliriz bebeğim."
"İkiniz de beni bırakın ve gidin bakalım. Evde kaliteli zaman geçirme vakti. Gece yemekler benden o zaman!"
Yamamoto'nun tamamen zararsız duygular barındırarak kurduğu bu cümle ile ortamın gerginliğini arttıracağını kimse tahmin edemezdi. Fakat cümlesinde kullandığı "Gece" kelimesi ile Teki'nin karanlığı hatırlamasına ve yüzünün ekşimesine sebep olmuştu. Hoş, hatasını hemen fark etmiş olacak ki birden oğlunun kafasını tutarak;
"Sana zarar verebilecek her şeyden kendini koruyabileceğini biliyorsun Teki. Yaşadıklarının ağırlığının bilincindeyim fakat artık kendini güçsüz görme. Kasumikage kanı taşıyan bir shinobinin gücünü hafife alıyorsun."
demişti. Harika bir moral konuşması olduğu söylenemezdi. Yinede ortamın gerginliğini azaltmayı başarabildiği söylenebilirdi. Teki mezarlığa, Sencha akademiye, Yamamoto ise onları uğurladıktan sonra eve geçtiğinde hepsinin aklında tek bir soru vardı;
"Eski halimize dönebilecek miyiz?"

毒
► Show Spoiler
- Kasumikage Teki
- Kusagakure
- Posts: 398
- Joined: October 22nd, 2018, 2:54 am
Re: Kasumikage Hanesi.
Riaru kuvvetleri ile gerçekleşen çetin savaştan sonra halen kendisine gelememişti. Savaş sonrası eve döndüğünden beri eskisi gibi devam eden tek bir parça bile kalmamıştı hayatında. Ne Sakuma ile görüşüyor ne de evden çıkabiliyordu. Gündüzleri, güneş halen etkisini ortaya koyup göğü aydınlatırken en azından rahat kalabiliyordu. Geceleri, güneş yerini bırakıp karanlığı göğü geçirmesi izin vermesiyle ise Teki de kabuğuna çekilip sadece sakin kalmaya odaklanıyordu.
İşkence gibi geçmiş bir karanlık gecenin daha ardından ter içinde açmıştı gözlerini. Aralık kalmış penceresinden içeriye dolmakta olan soğuk hava, kış mevsiminin geldiğini haykırıyordu adeta. Zorlu bir gece geçirmişti tekrardan. Yatağının iki yanında asılı durmakta olan gaz lambalarından bir tanesi rüzgarın etkisi ile sönmüştü. Bir daha pencereyi açık unutmaması gerektiğini fark etmişti o an Teki. Zira lamba o uykuya dalmadan evvel sönmüş olsaydı eğer, zorlu gecesi daha da zorlu olacak ve belki bitmek bilmeyecekti.
Yanmakta olan diğer gaz lambasını da kendisi söndürmüştü yataktan kalkarken. Terli vücudu, pencere aralığından içeri saldırmakta olan soğuk havaya hızlıca tepki vermişti ve sonucunda Teki'nin hapşırmasına sebep olmuştu. Hızlı adımlarla pencereyi kapatmaya giderken odanın dışından gelen sese kulak kesilmişti.
"Teki. Günaydın. Aşağıda kahvaltı var. Biz babanla bahçedeyiz."
Ailesi de Teki'nin durumundan gayet haberdar oldukları için çok darlamamaya çalışıyorlardı onu. Teki'nin birilerine muhtaç olduğunu fark ettiğinde moralman daha da düşeceğini bildikleri için, sanki hiçbir sorun yokmuş gibi günlerine devam etmeye çalışıyorlardı. Eğer Teki bir şeye ihtiyacı olduğunu söylemez ise...
"Giderken banyonun ışığını açabilir misin anne?" demişti sadece cevap olarak. Banyonun ışığı önceden açılmaz ise girerken sıkıntı yaşıyordu. Başka kimin banyosunun ışığı dışarıdan değil de içeriden açılıyordur acaba? Önceden hiç fark etmediği bu detay, özel durumunda kaynaklı olarak zamanla çok rahatsız etmeye başlamıştı Teki'yi. Dolabından temiz kıyafetler alırken annesinin onu duymuş olduğunu umuyordu...
Aldığı sıcacık duşun ve midesine giren harika kahvaltının ardından tamamen enerji dolmuştu. Salonun ortasında ayakta durarak bugün ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Sakuma'yı merak ediyordu içten içe. Onunla görüşmeyi çok istiyordu ancak içindeki anlayamadığı bir duygu engelliyordu kendisini. Cesaret edemiyordu arkadaşının yanına gitmeye. Bir yandan yeni yeni alışmaya başladığı klan güçlerini de test etmek istiyordu. Fakat hem tam olarak nasıl yapacağını bilmiyordu, hem de şu anda babasının rahatını bozmak istemiyordu. Nedense Yamamoto'nun Dokuton kullandığı anda ruhu zarar görüyormuş gibi hissediyordu. Halen babasının geçmişi hakkında bilmediği parçalar olmasından dolayı sebebi de anlayamıyordu Teki. Salonun arka köşesindeki büyük kitaplığın önüne yürümüştü istemsizce. Belki günü bir kitap okuyarak geçirmek hem zaman öldürmesini sağlar hem de kafasını dinlendirirdi. Zar zor, eleme yöntemi ile bir kitaba karar vermişti Teki. Tam ona uzanacakken ise aniden gelen ses ile irkilmiş ve kilitlenmişti durduğu yerde.
"Teki! Bugün özel ders yapıyoruz. Kitsune'yi kap ve hızlıca bahçeye gel."
İşkence gibi geçmiş bir karanlık gecenin daha ardından ter içinde açmıştı gözlerini. Aralık kalmış penceresinden içeriye dolmakta olan soğuk hava, kış mevsiminin geldiğini haykırıyordu adeta. Zorlu bir gece geçirmişti tekrardan. Yatağının iki yanında asılı durmakta olan gaz lambalarından bir tanesi rüzgarın etkisi ile sönmüştü. Bir daha pencereyi açık unutmaması gerektiğini fark etmişti o an Teki. Zira lamba o uykuya dalmadan evvel sönmüş olsaydı eğer, zorlu gecesi daha da zorlu olacak ve belki bitmek bilmeyecekti.
Yanmakta olan diğer gaz lambasını da kendisi söndürmüştü yataktan kalkarken. Terli vücudu, pencere aralığından içeri saldırmakta olan soğuk havaya hızlıca tepki vermişti ve sonucunda Teki'nin hapşırmasına sebep olmuştu. Hızlı adımlarla pencereyi kapatmaya giderken odanın dışından gelen sese kulak kesilmişti.
"Teki. Günaydın. Aşağıda kahvaltı var. Biz babanla bahçedeyiz."
Ailesi de Teki'nin durumundan gayet haberdar oldukları için çok darlamamaya çalışıyorlardı onu. Teki'nin birilerine muhtaç olduğunu fark ettiğinde moralman daha da düşeceğini bildikleri için, sanki hiçbir sorun yokmuş gibi günlerine devam etmeye çalışıyorlardı. Eğer Teki bir şeye ihtiyacı olduğunu söylemez ise...
"Giderken banyonun ışığını açabilir misin anne?" demişti sadece cevap olarak. Banyonun ışığı önceden açılmaz ise girerken sıkıntı yaşıyordu. Başka kimin banyosunun ışığı dışarıdan değil de içeriden açılıyordur acaba? Önceden hiç fark etmediği bu detay, özel durumunda kaynaklı olarak zamanla çok rahatsız etmeye başlamıştı Teki'yi. Dolabından temiz kıyafetler alırken annesinin onu duymuş olduğunu umuyordu...
Aldığı sıcacık duşun ve midesine giren harika kahvaltının ardından tamamen enerji dolmuştu. Salonun ortasında ayakta durarak bugün ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Sakuma'yı merak ediyordu içten içe. Onunla görüşmeyi çok istiyordu ancak içindeki anlayamadığı bir duygu engelliyordu kendisini. Cesaret edemiyordu arkadaşının yanına gitmeye. Bir yandan yeni yeni alışmaya başladığı klan güçlerini de test etmek istiyordu. Fakat hem tam olarak nasıl yapacağını bilmiyordu, hem de şu anda babasının rahatını bozmak istemiyordu. Nedense Yamamoto'nun Dokuton kullandığı anda ruhu zarar görüyormuş gibi hissediyordu. Halen babasının geçmişi hakkında bilmediği parçalar olmasından dolayı sebebi de anlayamıyordu Teki. Salonun arka köşesindeki büyük kitaplığın önüne yürümüştü istemsizce. Belki günü bir kitap okuyarak geçirmek hem zaman öldürmesini sağlar hem de kafasını dinlendirirdi. Zar zor, eleme yöntemi ile bir kitaba karar vermişti Teki. Tam ona uzanacakken ise aniden gelen ses ile irkilmiş ve kilitlenmişti durduğu yerde.
"Teki! Bugün özel ders yapıyoruz. Kitsune'yi kap ve hızlıca bahçeye gel."

毒
► Show Spoiler
- Kasumikage Teki
- Kusagakure
- Posts: 398
- Joined: October 22nd, 2018, 2:54 am
Re: Kasumikage Hanesi.
Kasumikage hanesinde sadece birbirine çarpan çeliğin sesi duyuluyordu. Normal bir sabah ile başlayan gün aniden form değiştirmiş ve tüm ailenin bahçede ortak bir etkinlikte buluşmasını sağlamıştı. Kenjutsu antrenmanı...
Geçirdiği görevde yaşadıklarından dolayı biraz canı sıkkın ve morali bozuktu Teki'nin. Gayet basit bir göreve çıkmıştı halbuki. Fakat işler beklediği gibi ilerlememiş ve Sakuma ile ayrı kalmışlardı. Ya da daha doğrusu yalnız bırakılmıştı. Arkadaşından, hatta sadece arkadaşından değil... En yakın dostundan neredeyse hiç destek görememiş olması yıpratmıştı onu. Görevini gururla ve %100 başarı ile tamamlayabildiği düşünemiyordu. Her ne kadar Kumogakure kunoichisini sorunsuzca yenmeyi başarmış olsa da, adamı bırakmak durumunda kalmıştı. Bu sayede ne kadını ne de adamı ele geçirememişti. Kim olduklarını dahi öğrenememişti. Yeni öğrendiği Kage Bunshin tekniğine fazla bel bağladığı için kendi çakra rezervini tükettiği için elinden gelen tüm gücü ortaya dökememişti. Hatta belki de, okçu adam dövüşü devam ettirmeye kalksa şu anda ailesi ile antrenman yapıyor bile olamayabilirdi.
Belinin sağ tarafına doğru hızla gelen saplama hamlesi yüzünden kafasındaki düşünceleri dağıtmak zorunda kalmıştı. Yamamoto'nun hızlı hamlelerine karşı odağını tamamen toplamaz ise ne olacağını biliyordu. Hazin bir yenilgi...
Hızlıca kendini sola doğru atarak babasından gelen saplama hamlesini boşa çıkarmış ve kendi etrafında küçük bir dönüş yaparak ileri doğru uzanmış katanaya alttan bir darbe indirmeyi başarmıştı. Yamamoto beklemediği bir şekilden elinden uçup giden katanasına doğru odaklanmışken ise Teki, durduğu yerde eğilip, kendi etrafında yaptığı dönüşe devam ederek babasının sağ bacağına doğru bir kesme hamlesi yapmıştı.
Kabuğa çarpıp, geri seken çeliğin sesi.
Babasının bacağına darbeyi isabet ettirebilmişti ancak Yamamoto, dokuton zırhını kullanarak tüm saldırıyı absorbe etmeyi, başarmıştı. Rakibinin silahsız kalmış olmasına güvenen Teki ise kabuğa saplanmış Kitsune'yi bırakarak, alnında salgıladığı klan zehrini hızlıca sertleştirmiş ve eğilmiş durumunda olan pozisyonundan güç alarak, tüm çakrasını ayaklarına yönlendirmiş ve babasına doğru fırlatmıştı vücudunu... Daha doğrusu fırlatmaya çalışmıştı. Daha Kitsune'yi bıraktığı ve alnında zehir salgılamaya başladığı anda bir his oluşmuştu. Alnının tam ortasında ince bir acı. Keskin küçük bir nokta. Hareket ederse acının artacağını anlayabilmişti o an. Sadece durduğu yerde gözlerini alnına doğru kaldırarak ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Yamamoto'nun katanasının uçup gittiğine emindi. Yaptığı doğru savunma hamlesi ile neredeyse iki saniye önce katanayı havaya savurmuştu. Sonrasında saldırısına devam ederken katananın bahçe zeminine düşmüş olduğunu gördüğünden de emindi. Şaşkınlık içinde babasının arkasına doğru baktığında da, katananın yerde durduğunu görebiliyordu. Kafasında oluşmaya başlayan soru işaretleri sayısını arttırırken, ikinci ihtimal olarak annesine çevirmişti bakışlarını. Fakat annesi Sencha da oturduğu yerden onları izlemeye devam ediyordu ve yeşil çelikli katanası halen kınında, beline bağlı bir şekilde duruyordu. Ortamda dördüncü bir silah olmadığına emindi Teki. Babası Yamamoto'nun bu silahı nereden çıkardığını kesinlikle anlayamamıştı.
"Aahhahahahaha!! Suratındaki ifade o kadar mükemmel ki..."
Yamamoto'nun sözleri ardından 3 adım geriye çekilmesi ile gerçeğe kavuşmuştu Teki. Babası elinde ortamdaki dördüncü bir silahı tutmuyordu. Yamamoto'nun kullandığı şey kendi salgıladığı zehirden oluşturduğu bir katanaydı. Çömelmiş durduğu yerde sadece babasına bakıyordu Teki. Dramatik şekilde birden bahçede esmeye başlayan serin rüzgarın eşliğinde sahip olduğunu bilmediği bir gücü görüyordu çıplak gözleri ile. Bunca zamandır klan zehrini sadece zırh olarak kullanmıştı. Babası güçlerinin daha farklı kullanım alanları da olduğunu söylemişti, fakat çıplak gözle hiç şahit olmamıştı Teki bu gerçeğe.
"Zehrini sadece zırh yapmak için kullanmak zorunda değilsin. Gücünde ustalaştıkça sen de farkına varmaya başlayacaksın zaten."
Sözleri bittiği gibi elinde tuttuğu zehirden yapılma katanayı tekrar sıvı haline döndürmüştü dövüşün kazananı. Katılaştığı için gri haleler oluşturmuş mavimsi sıvı bahçe zeminine doğru dökülürken boşta kalan elini oğluna doğru uzatmıştı Yamamoto. Babasının elini tutarak destek alan Teki suratındaki şaşkınlık ifadesini koruyarak ayağa kalkmış ve üstünde oluşmuş tozu toprağı silmeye başlamıştı.
"Bu tarz bir kullanım olduğundan haberim yoktu. Aydınlandım diyebilirim..."
Biraz utanmıştı Teki. Kendi de sahip olduğu güçten bu kadar habersiz olduğunu bilmiyordu. Belki de babası bahsetmeden önce kendisi fark etmek istemişti bu özelliğini. Fakat heyecanlanmıştı da, babası bacağındaki zırha saplanmış Kitsune'yi çıkarıp, kendisine uzattığında suratındaki şaşkınlık çoktan geçmişti. Şimdi sadece heyecanla kaplı bir gülümsemeye sahipti. Kendini geliştirebileceği ve öğrenebileceği yepyeni bir alan. Babasının deyimi ile "Zehirbaz" olabilmek için atabileceği büyük bir adım daha.
Geçirdiği görevde yaşadıklarından dolayı biraz canı sıkkın ve morali bozuktu Teki'nin. Gayet basit bir göreve çıkmıştı halbuki. Fakat işler beklediği gibi ilerlememiş ve Sakuma ile ayrı kalmışlardı. Ya da daha doğrusu yalnız bırakılmıştı. Arkadaşından, hatta sadece arkadaşından değil... En yakın dostundan neredeyse hiç destek görememiş olması yıpratmıştı onu. Görevini gururla ve %100 başarı ile tamamlayabildiği düşünemiyordu. Her ne kadar Kumogakure kunoichisini sorunsuzca yenmeyi başarmış olsa da, adamı bırakmak durumunda kalmıştı. Bu sayede ne kadını ne de adamı ele geçirememişti. Kim olduklarını dahi öğrenememişti. Yeni öğrendiği Kage Bunshin tekniğine fazla bel bağladığı için kendi çakra rezervini tükettiği için elinden gelen tüm gücü ortaya dökememişti. Hatta belki de, okçu adam dövüşü devam ettirmeye kalksa şu anda ailesi ile antrenman yapıyor bile olamayabilirdi.
Belinin sağ tarafına doğru hızla gelen saplama hamlesi yüzünden kafasındaki düşünceleri dağıtmak zorunda kalmıştı. Yamamoto'nun hızlı hamlelerine karşı odağını tamamen toplamaz ise ne olacağını biliyordu. Hazin bir yenilgi...
Hızlıca kendini sola doğru atarak babasından gelen saplama hamlesini boşa çıkarmış ve kendi etrafında küçük bir dönüş yaparak ileri doğru uzanmış katanaya alttan bir darbe indirmeyi başarmıştı. Yamamoto beklemediği bir şekilden elinden uçup giden katanasına doğru odaklanmışken ise Teki, durduğu yerde eğilip, kendi etrafında yaptığı dönüşe devam ederek babasının sağ bacağına doğru bir kesme hamlesi yapmıştı.
Kabuğa çarpıp, geri seken çeliğin sesi.
Babasının bacağına darbeyi isabet ettirebilmişti ancak Yamamoto, dokuton zırhını kullanarak tüm saldırıyı absorbe etmeyi, başarmıştı. Rakibinin silahsız kalmış olmasına güvenen Teki ise kabuğa saplanmış Kitsune'yi bırakarak, alnında salgıladığı klan zehrini hızlıca sertleştirmiş ve eğilmiş durumunda olan pozisyonundan güç alarak, tüm çakrasını ayaklarına yönlendirmiş ve babasına doğru fırlatmıştı vücudunu... Daha doğrusu fırlatmaya çalışmıştı. Daha Kitsune'yi bıraktığı ve alnında zehir salgılamaya başladığı anda bir his oluşmuştu. Alnının tam ortasında ince bir acı. Keskin küçük bir nokta. Hareket ederse acının artacağını anlayabilmişti o an. Sadece durduğu yerde gözlerini alnına doğru kaldırarak ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
Yamamoto'nun katanasının uçup gittiğine emindi. Yaptığı doğru savunma hamlesi ile neredeyse iki saniye önce katanayı havaya savurmuştu. Sonrasında saldırısına devam ederken katananın bahçe zeminine düşmüş olduğunu gördüğünden de emindi. Şaşkınlık içinde babasının arkasına doğru baktığında da, katananın yerde durduğunu görebiliyordu. Kafasında oluşmaya başlayan soru işaretleri sayısını arttırırken, ikinci ihtimal olarak annesine çevirmişti bakışlarını. Fakat annesi Sencha da oturduğu yerden onları izlemeye devam ediyordu ve yeşil çelikli katanası halen kınında, beline bağlı bir şekilde duruyordu. Ortamda dördüncü bir silah olmadığına emindi Teki. Babası Yamamoto'nun bu silahı nereden çıkardığını kesinlikle anlayamamıştı.
"Aahhahahahaha!! Suratındaki ifade o kadar mükemmel ki..."
Yamamoto'nun sözleri ardından 3 adım geriye çekilmesi ile gerçeğe kavuşmuştu Teki. Babası elinde ortamdaki dördüncü bir silahı tutmuyordu. Yamamoto'nun kullandığı şey kendi salgıladığı zehirden oluşturduğu bir katanaydı. Çömelmiş durduğu yerde sadece babasına bakıyordu Teki. Dramatik şekilde birden bahçede esmeye başlayan serin rüzgarın eşliğinde sahip olduğunu bilmediği bir gücü görüyordu çıplak gözleri ile. Bunca zamandır klan zehrini sadece zırh olarak kullanmıştı. Babası güçlerinin daha farklı kullanım alanları da olduğunu söylemişti, fakat çıplak gözle hiç şahit olmamıştı Teki bu gerçeğe.
"Zehrini sadece zırh yapmak için kullanmak zorunda değilsin. Gücünde ustalaştıkça sen de farkına varmaya başlayacaksın zaten."
Sözleri bittiği gibi elinde tuttuğu zehirden yapılma katanayı tekrar sıvı haline döndürmüştü dövüşün kazananı. Katılaştığı için gri haleler oluşturmuş mavimsi sıvı bahçe zeminine doğru dökülürken boşta kalan elini oğluna doğru uzatmıştı Yamamoto. Babasının elini tutarak destek alan Teki suratındaki şaşkınlık ifadesini koruyarak ayağa kalkmış ve üstünde oluşmuş tozu toprağı silmeye başlamıştı.
"Bu tarz bir kullanım olduğundan haberim yoktu. Aydınlandım diyebilirim..."
Biraz utanmıştı Teki. Kendi de sahip olduğu güçten bu kadar habersiz olduğunu bilmiyordu. Belki de babası bahsetmeden önce kendisi fark etmek istemişti bu özelliğini. Fakat heyecanlanmıştı da, babası bacağındaki zırha saplanmış Kitsune'yi çıkarıp, kendisine uzattığında suratındaki şaşkınlık çoktan geçmişti. Şimdi sadece heyecanla kaplı bir gülümsemeye sahipti. Kendini geliştirebileceği ve öğrenebileceği yepyeni bir alan. Babasının deyimi ile "Zehirbaz" olabilmek için atabileceği büyük bir adım daha.

毒
► Show Spoiler
- Kasumikage Teki
- Kusagakure
- Posts: 398
- Joined: October 22nd, 2018, 2:54 am
Re: Kasumikage Hanesi.
Havada usulca süzülüp aniden sırt üstü toprak zemine çakılıp, bir kaç metre sürüklenmişti Teki. Sırtında hafif bir ağrı, suratında ise ekşi bir ifade vardı. Sencha halen oturduğu yerden olanları izliyor, elinde tuttuğu özel yapım cilalı kil çay bardağından yudum yudum yeşil çay içiyordu. Zamanında babasının kendisi için yaptığı bu bardağı çok seviyordu Sencha. Evde başka kimse o bardağı kullanmazdı. Spesifik bir kural ya da yasak olduğu için de değil. Sadece Teki de, Yamamoto da o bardağın sadece Sencha tarafından kullanılmasını istiyorlardı.
"Yaptığın çok ayıp. Ninjutsu kullanacağını söylememiştin baba..."
Sol kolunu toprağa dayayarak uzandığı yerden biraz doğrulmuştu Teki. Aynı ekşi ifade ile babasına ve babasının çevresinde dönmekte olan chakram şeklindeki silahlara bakıyordu. Tam silah da denemezdi aslında. Babasının bizzat klan zehri ile oluşturduğu ve çakrası ile havada süzülmelerini sağladığı bir ninjutsu tekniğiydi gördüğü şeyler.
"Rakiplerine de böyle şeyler söylemezsin umarım. Sınavda dalga konusu olursun sonra..."
Suratı daha da ekşimişti babasının cevabından sonra. Her ne kadar Yamamoto'nun kişiliğine yıllardır aşina olsa da, bazen sinir bozucu olabiliyordu yaşlı adam... Yaşlı da denebilirse tabii... İlginçtir ki neredeyse Teki'den genç duruyordu Yamamoto. 40 küsür yaşına gelmiş olsa da... Belki de klan zehirlerinin cildi genç tutan bir özelliği de vardı.
Çayından bir yudum alıp, kıs kıs gülmeye başlamıştı o anda Sencha. "Hadi ama Moto-chan... Teki'ye haksızlık etme. Baştan açık açık ninjutsu yok demiştin." Annesinin destek çıkması ile Teki'nin yüzünde bir gülümseme belirmişti. Yamamoto ise sağ elini başına götürüp, eşine doğru dönmüş ve "Eeheheh... Tamam tamam... Suç bend..."
Daha sözlerini bitiremeden vücuduna aldığı darbe ile yere yığılmıştı Yamamoto. Taşlar tamamen terse dönmüş, şimdi yerdeki Yamamoto'nun suratında ekşi bir ifade varken, ayakta duran Teki, babasına sırıtarak bakıyordu.
"Bildiğim kadarıyla rakiplerin dövüş ortasında başka yönlere bakmana da izin vermez baba."
Teki'nin sözleri bittiği gibi baba oğul bir kaç saniye hiç konuşmadan bakışmışlar ve sonrasında bahçedeki üç Kasumikage de gülmeye başlamıştı. Uzattığı eli ile babasının yerden kalkmasına yardım ettikten sonra bir kaç adım geri çekilerek dövüş pozisyonu almıştı tekrar Teki. Artık babasının ona nasıl saldıracağını da kısmen biliyordu. Chakramlara karşı dikkatli olmalıydı.
Kıyafetindeki tozları silmişti önce Yamamoto. Sonra elleri ile yanaklarına hafif tokatlar atmış ve "Hazır ol!" diyerek Teki'ye doğru hızlıca yaklaşıp, sol eli ile bir yumruk savurmuştu. Her ne kadar yeni yeni öğrenmeye başlamış olsa da Suiseiki stilinde hali hazırda güzel bir ilerleme kaydetmişti Teki. Bu sebeple babasından gelen yumruğu sağ avucu ile, babasının koluna baskı uygulayarak kolaylıkla kurtulmuştu saldırıdan. Fakat Yamamoto'nun saldırısı henüz bitmemişti. Boşa çıkan sol yumruğunu sağ eli ile birleştirerek belli belirsiz bir kaç el mührü yapmış ve Teki'nin bu mühürlere dikkat edememesi için hızlıca Teki'nin karnına doğru bir tekme savurmuştu. Hem tekmeden, hem de gelecek olası ninjutsu hamlesinde darbe yememek için geriye doğru sıçramıştı Teki. Tekmeden kolaylıkla kurtulmuş ve tam Yamamoto'nun istediği gibi aralarına bir mesafe koymuştu. Yüzünde oluşan gülümseme ile mırıldanmıştı Yamamoto o anda...
"Dokuton: Dokuenjin."
Yamamoto'nun omuzlarından akmaya başlayan zehir, kolu boyunca ilerlerken hızla chakram şekli almaya başlamış ve akan zehir bileklerine kadar bu şekilde ilerledikten sonra sertleşerek iki yeni chakram daha oluşturmuştu. Teki gelecek saldırıya karşı savunma pozisyonu alırken babası bu sefer bu chakramları fırlatmamış, aksine kolları ile kontağı kesilmemiş chakramları bu şekilde tutarak Teki'ye doğru adımlamış ve iki kolu ile geniş kesme hamleleri yapmaya başlamıştı. İkinci defa beklemediği bir saldırıya maruz kalmıştı Teki. Fakat bu sefer daha dikkatli olacaktı. Vücudunu esneterek, derin bir nefes almış ve Kaidan tekniği aktif etmişti. Eğiliyor, geri adımlıyor, bacağını ve belini bükerek babasının saldırılarından kaçmayı başarıyordu. Yamamoto ise hızını hiç kesmeden kombosuna devam ediyordu. Kaidan'a sonsuza kadar güvenemeyeceğini bilen Teki ise saldırılardan kaçarken, bir yandan da yeni bir taktik bulmaya çalışıyor ancak babası buna izin vermiyordu.
Yamamoto'nun, Teki'nin bacaklarına. doğru yaptığı kesme hamlesi sonrasında Teki'nin tek yapabildiği var gücü ile zıplamak ve babasının arkasına geçmeye çalışmak olmuştu. Ancak ayakları yerden kesildiği gibi Yamamoto'nun "HATA!!" diye haykırması ile bir şeyleri yanlış yaptığını anlamış, babasının kollarına sabit duran chakramları hızla Teki'ye doğru fırlatması ile aynı jutsu tarafından ikinci kez vurulmuştu Teki. Her ne kadar üst vücudunda oluşturduğu organik zehir zırhı ile darbeyi absorbe etmiş olsa da, babası puanı kazanmıştı bile.
Yere düştüğü gibi derin nefesler alarak yere oturmuştu Teki. Güneş yavaş yavaş tepelerin ardında kaybolmaya başlarken Sencha usulca yerinden kalkmıştı bir kez daha. Önce kaybolmaya devam eden güneşe doğru bakmış, sonrasında ise bakışlarını Yamamoto'ya çevirmişti. "Bugünlük bu kadar yeter bence. Artık yemek yiyelim. Acıkmışsınızdır hem." Yamamoto ise eşinden gelen bu sözler karşısında yüzüne bir gülümseme yerleştirerek, "Harika olur. Teki de acıkmıştır hem." demişti. Yerinden henüz kalkmamış Teki ise sanki konuşmaları hiç duymamışçasına "Anne! Şimdi seninle devam edelim!" demişti sadece. Çocuklarının hevesli bakışları ile karşılaşan ebeveynler önce birbirlerine, sonrasında ise çocuklarına bakarak gülmeye başlamışlardı sadece. "O zaman bugün yemeği ben yapıyorum. Siz antrenmana devam edin."
Yamamoto yemek hazırlığı için eve doğru yürümeye başlarken Sencha yeşil çelikli katanasını çoktan kınından çıkarmış ve Kendo öğretilerine bağlı bir şekilde pozisyonunu alarak Teki'yi izlemeye başlamıştı bile.
"Hadi bakalım Teki-chan. Şu dağınık Shigure stilinin Kendo karşısında nasıl yenileceğini göster bana."
"Yaptığın çok ayıp. Ninjutsu kullanacağını söylememiştin baba..."
Sol kolunu toprağa dayayarak uzandığı yerden biraz doğrulmuştu Teki. Aynı ekşi ifade ile babasına ve babasının çevresinde dönmekte olan chakram şeklindeki silahlara bakıyordu. Tam silah da denemezdi aslında. Babasının bizzat klan zehri ile oluşturduğu ve çakrası ile havada süzülmelerini sağladığı bir ninjutsu tekniğiydi gördüğü şeyler.
"Rakiplerine de böyle şeyler söylemezsin umarım. Sınavda dalga konusu olursun sonra..."
Suratı daha da ekşimişti babasının cevabından sonra. Her ne kadar Yamamoto'nun kişiliğine yıllardır aşina olsa da, bazen sinir bozucu olabiliyordu yaşlı adam... Yaşlı da denebilirse tabii... İlginçtir ki neredeyse Teki'den genç duruyordu Yamamoto. 40 küsür yaşına gelmiş olsa da... Belki de klan zehirlerinin cildi genç tutan bir özelliği de vardı.
Çayından bir yudum alıp, kıs kıs gülmeye başlamıştı o anda Sencha. "Hadi ama Moto-chan... Teki'ye haksızlık etme. Baştan açık açık ninjutsu yok demiştin." Annesinin destek çıkması ile Teki'nin yüzünde bir gülümseme belirmişti. Yamamoto ise sağ elini başına götürüp, eşine doğru dönmüş ve "Eeheheh... Tamam tamam... Suç bend..."
Daha sözlerini bitiremeden vücuduna aldığı darbe ile yere yığılmıştı Yamamoto. Taşlar tamamen terse dönmüş, şimdi yerdeki Yamamoto'nun suratında ekşi bir ifade varken, ayakta duran Teki, babasına sırıtarak bakıyordu.
"Bildiğim kadarıyla rakiplerin dövüş ortasında başka yönlere bakmana da izin vermez baba."
Teki'nin sözleri bittiği gibi baba oğul bir kaç saniye hiç konuşmadan bakışmışlar ve sonrasında bahçedeki üç Kasumikage de gülmeye başlamıştı. Uzattığı eli ile babasının yerden kalkmasına yardım ettikten sonra bir kaç adım geri çekilerek dövüş pozisyonu almıştı tekrar Teki. Artık babasının ona nasıl saldıracağını da kısmen biliyordu. Chakramlara karşı dikkatli olmalıydı.
Kıyafetindeki tozları silmişti önce Yamamoto. Sonra elleri ile yanaklarına hafif tokatlar atmış ve "Hazır ol!" diyerek Teki'ye doğru hızlıca yaklaşıp, sol eli ile bir yumruk savurmuştu. Her ne kadar yeni yeni öğrenmeye başlamış olsa da Suiseiki stilinde hali hazırda güzel bir ilerleme kaydetmişti Teki. Bu sebeple babasından gelen yumruğu sağ avucu ile, babasının koluna baskı uygulayarak kolaylıkla kurtulmuştu saldırıdan. Fakat Yamamoto'nun saldırısı henüz bitmemişti. Boşa çıkan sol yumruğunu sağ eli ile birleştirerek belli belirsiz bir kaç el mührü yapmış ve Teki'nin bu mühürlere dikkat edememesi için hızlıca Teki'nin karnına doğru bir tekme savurmuştu. Hem tekmeden, hem de gelecek olası ninjutsu hamlesinde darbe yememek için geriye doğru sıçramıştı Teki. Tekmeden kolaylıkla kurtulmuş ve tam Yamamoto'nun istediği gibi aralarına bir mesafe koymuştu. Yüzünde oluşan gülümseme ile mırıldanmıştı Yamamoto o anda...
"Dokuton: Dokuenjin."
Yamamoto'nun omuzlarından akmaya başlayan zehir, kolu boyunca ilerlerken hızla chakram şekli almaya başlamış ve akan zehir bileklerine kadar bu şekilde ilerledikten sonra sertleşerek iki yeni chakram daha oluşturmuştu. Teki gelecek saldırıya karşı savunma pozisyonu alırken babası bu sefer bu chakramları fırlatmamış, aksine kolları ile kontağı kesilmemiş chakramları bu şekilde tutarak Teki'ye doğru adımlamış ve iki kolu ile geniş kesme hamleleri yapmaya başlamıştı. İkinci defa beklemediği bir saldırıya maruz kalmıştı Teki. Fakat bu sefer daha dikkatli olacaktı. Vücudunu esneterek, derin bir nefes almış ve Kaidan tekniği aktif etmişti. Eğiliyor, geri adımlıyor, bacağını ve belini bükerek babasının saldırılarından kaçmayı başarıyordu. Yamamoto ise hızını hiç kesmeden kombosuna devam ediyordu. Kaidan'a sonsuza kadar güvenemeyeceğini bilen Teki ise saldırılardan kaçarken, bir yandan da yeni bir taktik bulmaya çalışıyor ancak babası buna izin vermiyordu.
Yamamoto'nun, Teki'nin bacaklarına. doğru yaptığı kesme hamlesi sonrasında Teki'nin tek yapabildiği var gücü ile zıplamak ve babasının arkasına geçmeye çalışmak olmuştu. Ancak ayakları yerden kesildiği gibi Yamamoto'nun "HATA!!" diye haykırması ile bir şeyleri yanlış yaptığını anlamış, babasının kollarına sabit duran chakramları hızla Teki'ye doğru fırlatması ile aynı jutsu tarafından ikinci kez vurulmuştu Teki. Her ne kadar üst vücudunda oluşturduğu organik zehir zırhı ile darbeyi absorbe etmiş olsa da, babası puanı kazanmıştı bile.
Yere düştüğü gibi derin nefesler alarak yere oturmuştu Teki. Güneş yavaş yavaş tepelerin ardında kaybolmaya başlarken Sencha usulca yerinden kalkmıştı bir kez daha. Önce kaybolmaya devam eden güneşe doğru bakmış, sonrasında ise bakışlarını Yamamoto'ya çevirmişti. "Bugünlük bu kadar yeter bence. Artık yemek yiyelim. Acıkmışsınızdır hem." Yamamoto ise eşinden gelen bu sözler karşısında yüzüne bir gülümseme yerleştirerek, "Harika olur. Teki de acıkmıştır hem." demişti. Yerinden henüz kalkmamış Teki ise sanki konuşmaları hiç duymamışçasına "Anne! Şimdi seninle devam edelim!" demişti sadece. Çocuklarının hevesli bakışları ile karşılaşan ebeveynler önce birbirlerine, sonrasında ise çocuklarına bakarak gülmeye başlamışlardı sadece. "O zaman bugün yemeği ben yapıyorum. Siz antrenmana devam edin."
Yamamoto yemek hazırlığı için eve doğru yürümeye başlarken Sencha yeşil çelikli katanasını çoktan kınından çıkarmış ve Kendo öğretilerine bağlı bir şekilde pozisyonunu alarak Teki'yi izlemeye başlamıştı bile.
"Hadi bakalım Teki-chan. Şu dağınık Shigure stilinin Kendo karşısında nasıl yenileceğini göster bana."

毒
► Show Spoiler