Tüm Ishigakure shinobilerinin sizlere benzer geçirdiği zaman diliminde, sivillerin ise gündelik yaşantılarının akşamına yelken açtığı bu anlarda...
Masanın bir tarafında oturan Shinkai "Ginbushi" Kurumi, hemen sağ tarafında ayakta duran Yajima Juzo ile göz göze geldiğinde, konuşmaya başlamanın zamanının geldiğini belirtiyordu. Masanın kısa köşesinde oturmakta olan Daimyo'nun elçisi Yoshinaga Kado, ortamdaki gergin havadan bir hayli etkilenmiş gibi görünüyordu. Bakışları donuktu ve yüzünde ise herhangi bir renk yoktu. Bir elçiden ziyade, aslında bir gözlemci pozisyonunu üstlenmiş gibi duruyordu. Aslında burada olmamayı bile dileyebilirdi. Bakışlarını hemen sol tarafına çevirdiğinde, 5. Ishichou Murano Rikyu'nun dingin bakışlarıyla kesişiyordu. Onun bu dinginliğini anlamak, Kado gibi biri için mümkün olabilecek türden değildi. Masanın diğer tarafı ise, Kado'nun bakmaya bile çekindiği bir bölgeydi. Kurumi'nin oturduğu yere yakın duvarın dibinde, yüzündeki maskesi ve görünmez aurasıyla duran Çakıl Lideri, sanki yaşanacak tüm konuşmalar esnasında burada yokmuş, ancak oluşabilecek en ufak tehlikeyi sindirebilecek gibi hareketsiz bir şekilde duruyordu.
Kurumi, Juzo'daki bakışlarını Rikyu'ya çevirdiğinde, onaylama tadında bir baş hareketi ile oturduğu koltuktan sırtını ayırarak, masaya göğsünü hafifçe yasladı. Keskin bakışları masanın karşısında oturan üç kişiye döndürdüğünde, onları bir kez daha incelemeye başladı, birkaç saniyeden daha fazla sürmeyecek şekilde. Parlayan sarı uzun saçları ve geldiği onca yola rağmen tertemiz kıyafetleriyle oturan, yüzü parlak, bakışları keskin, kendinden emin bir adam. Hemen hemen aynı yaşlardaydı ikisi de ve ikisinin de kendine duyduğu güven yüzlerinden okunuyordu. Kaoru diye tanıtmış kendini, adını daha önce Kuzuryu-gawa'daki yaşananlardan dolayı duymuştu. Nehri zehirleyen kişiyi bulan, linç edilmesi için halka sunan, Jin Ryoken'in kolunu koparan, Jirou Ryu ile bir mücadeleye giren ve sonunda onun ve Kotegawa Chisa'nın hayatını bağışlayan Ogawa Kaoru... Kurumi bakışlarını hemen Kaoru'nun soluna kaydırdığında, daha önce ismini duyduğu ancak hiç görmediği Arita "Maei" Sanraku ile göz göze geliyordu. Adamın yüzünde geldiği andan beri silmediği bir sırıtış duruyordu. Ortamın ciddiyetinden ve yaşanabileceklerin vahametinden uzak bu sırıtış, hiçbir şekilde uyumlu durmuyordu içinde bulunulan zamana. Ancak görünen tek gözündeki parlaklık, onu tehlikeli kılmaya yetiyordu. Iwagakurelilere katanasını tattırmaktan geri durmayan ve sonrasında Oita Butsuo ve Shimada Kazuo'nun kurtulması için tüm yükü üstüne almaya çalışan bir adam... Bu sinsi çakalın bir dost olduğunu söylemek dile yavan gelen bir yalan havası katsa da, karşısında durulması da istenilmeyen biri demek yanlış olmaz. Bu yüzden dikkatle izlenilmesi gereken bu adamdan, en bilinmeyen yönelen bakışları derin bir anlamsızlıkla yüzleşiyordu. Adına Rouba demişti sadece, yaşlı kadın. Yüzünde yılların getirdiği çizgiler birbirine girmişti ve yaşı olabildiğince fazlaydı. Elindeki bastonu onu bu hayatta tutan yegane şey gibiydi, daha fazlası değil. Bu ortamın içinde geçecek bir konuşmanın, geleceği şekillendireceğini herkes çok iyi biliyordu ve bu sebeple de ilk söz Kurumi'ye bırakılmıştı bile.
"Madem tanışma faslını da geçtik, o zaman esas meseleye gelelim." diyerek söze giren Kurumi bakışlarını Kaoru üzerinde sabitlerken "Hepinizin aynı anda konuşmayacak olmasına sevindim. Seni dinliyorum Kaoru... Ishigakureli shinobilere saldırmış biri olarak hangi yüzle burada oturduğunu merak etsem de, ısrarla seni dinleyeceğim." diyordu. Bu sözler Sanraku'nun yüzündeki sırıtışı bir kat daha arttırmaya yeterken, Kaoru sabit bakışlarıyla mağrur duruşunu koruyordu. Kurumi'nin bakışlarına aynı nitelikte verdiği karşılıkla altta kalmadığını gösteren Kaoru'nun "Yapılması gerekenleri yaptım. Ne var ki bugün burada geçmişin hesaplaşmasını yapmaya gelmedik. Köyünüz açısından bundan daha önemli meseleler vardır diye düşünüyorum." diyerek kurduğu imalı cümle Kurumi'nin yüzünde çarpık bir gülümseme yaratıyordu. Fakat bunun bir düello olduğunun bilincindeydi Kurumi. Çarpık gülümsemesi, gücünün yansıması gibi parıldarken "Siz ayağımıza kadar geldiğinize göre köyümüzün düşündüğünüzden daha güçlü olduğunu ve bize muhtaç olduğunuzu düşünmeden edemiyorum." şeklinde verdiği karşılık, hiçbir cümleninin altında kalmayacağını net bir şekilde ortaya koyuyordu. Juzo çatık kaşları ile bu sohbeti seyrederken, her bir konuşma Sanraku'yu daha da şenlendiriyor gibiydi. Ortamdaki hareketsiz kişiler ise, geri kalan diğerleriydi.
Kurumi'nin cevabına karşın duruşunu değiştirmeyen Kaoru "Bu bir muhtaçlık meselesi değil Ishichou-sama." diyerek lafa giriyor ve dik oturuşunu şişirdiği göğsüyle desteklerken "Buraya bir işbirliği teklifi için geldik. Hepimizin kazanacağı bir işbirliği." diyordu. Esasa konuya gelinmesinden memnun görünen Kurumi, avuç içini yavaşça açarak teklifi dinlediğini bildiren bir vücut dili hareketi ile karşılık vermesinin ardından Kaoru "Kuzuryu-gawa Nehri'nde köyünüzü zora sokan birtakım hadiseler yaşandı. Aynı şekilde, Iwagakure'de de Ishigakure'ye zarar verecek şeyler oldu. Tüm bunlar ve diğer yaşanan hadiseler neticesinde Ishigakure'nin kaybettiği itibarı tahmin etmek güç değil. Biz size bu itibarı sunuyoruz. Hem de tüm bunlara sebep olan kişinin üzerinden." diyordu. Kurumi konuşmanın içeriğinden pek memnun görünmese de bunu dışarıya yansıtmayacak kadar kendini geliştirmiş bir liderdi. Ishigakure'nin içine düştüğü durumun bilinebilirliği yüksekti, ancak Ishichou'nun karşısında bu tür cümlelerin kurulabiliyor olması, Ishigakure'nin yaşadığı sıkıntının tahmin edilenden yüksek olduğunu söylüyordu. Sessiz bir şekilde duruşunu bozmayan Kurumi, Kaoru'yu dinlemeye devam ediyordu.
Tüm dikkatin kendi üzerinde olduğunu bilen Kaoru, konuşmasına verdiği kısa bir sessizliğin ardından "Yağmur Ülkesi'nin içinde bulunduğu karışıklık malumunuz. Her ne kadar sınırınızda böylesine karışıklık içinde bulunan bir ülke bulunması başlı başına sıkıntılı olsa da, Sagi Riaru gibi bir figürün iyiden iyiye kendini hissettirmesi, hatta bazı yerlerde mutlak otorite haline gelmesi, eminim sizin için geçecek daha zor zamanları simgeliyordur." diyor. Konunun Yağmur Ülkesi'ne ve Sagi Riaru'ya gelmesi beklenmedik bir durum olmasa da, ansızın adının dillenişi herkesin dikkatini bir kat daha arttırıyor. Kaoru, arzuladığı konuma yavaşça tırmanırken "Kuzuryu-gawa Nehri'nin zehirlenmesinde adı geçen Sakaguchi Tetsuo'nun bir piyon olduğunu anlamanız zor olmamıştır. Özellikle Jirou Ryu ile Kotegawa Chisa ile karşılaşmamızdan sonra söylediklerimi dikkate aldığınızda, aksini düşünmemek elde olmamıştır. Fakat maalesef Tetsuo artık yaşamıyor ve Tetsuo'nun arkasındaki sırrı bilen kişiler sadece bizleriz." diyordu. Bakışları bu anda biraz daha yumuşayan Kaoru "Evet, bu işi esas planlayan kişi Sagi Riaru'ydu. Çimen Ülkesi ile arasındaki münakaşa sebebiyle iki taraftan sıkışmamak adına, Kaya Ülkesi'ni içten bir karışıklığa sürükleme çabasına girdi. Bunu yapabileceği en iyi yöntem, Ishigakure'nin kontrolünde olabilecek ve birebir sivilleri etkileyecek bir yerde kargaşa yaratmaktı. Bunu da çok iyi başardı. Ishigakure'den birileri gelene kadar nehre karıştırdığı nehir sivillere sirayet etti. Bu alelade bir işlem değildi, zira metod olarak zehirlemeyi seçmesi de oyununun bir parçasıydı." demesinin ardından, konuşmasına kısa bir mola veriyordu. Şu an için ortamda bulunan herkesin odağının kendisine olduğunda emindi ve her bir kelimesini özenle seçerek vurgulamalarını yapıyordu. Yanındaki iki yoldaşı, yüzlerindeki kendilerine has ifadeyle otursalar da, onların desteğini sonuna kadar hisseden Kaoru, konuşma yapmak için kendisinin seçilmesinden bir hayli memnundu.
Kaoru'nun gömüldüğü sessizliği kimse tasvip etmese de, onu konuşturmak için acelece davranmanın da doğru olmadığı bilincindeydi herkes. Bu yüzden ısrarla bekliyorlardı Kaoru'nun bir sonraki cümlelerini. "Kazetani Sozen..." diyerek konuşmaya başlayan Kaoru "Onun geçmişinde yaşanan zehirleme olayını biliyorsunuzdur. Yağmur Ülkesinde faaliyetlerini sürdüren bu adamın Ishigakure shinobilerini hedef almış faaliyetlerinin olduğu da bilinmekte. Riaru, Ishigakure'yi zora sokacak olay zehirleme olarak planladığında, bu olayın sorumlusu olarak Sozen düşünülecekti. Ishigakure onun peşine düştüğü sırada ise, Riaru rahat bir şekilde Kusagakure olan mücadelesini görecekti." diyor. Tüm anlatımlarından sonra Kaoru sırtını koltuğuna hafifçe yaslarken "Gördüğünüz üzere, tüm bu detayları bizzat öğrendim ve teyit ettim. Bununla ilgili başkaca bir kanıt isterseniz, onu da sunabilirim Ishichou-sama." demesi üzerine Kurumi hiç düşünmeksizin "Bu konu hakkındaki detayları her zaman öğrenebilirim, fakat ağzından çıkacaklar bu olayla sınırlı değil gibi duruyor, haksız mıyım?" diyerek karşılık veriyordu, kendisine emin bir ses tonunda. Kaoru iki kaşını yukarı kaldırıp dudaklarını hafifçe bükerken "İsminizin hakkını veriyorsunuz Ishichou-sama." diyerek takdirini sunmasının ardından "Iwagakure'de yaşanan hadiseler neticesinde, Sanraku-san ve Seka-san'ın köyünüzle beraber hareket ettiği düşünülecektir. Bu da hem sizin için hem de bizim için sıkıntılı bir durum. Ayrıca öğrendiğimize göre, konu Shinobi Birliği'ne de taşınmış bir halde. Ama bizi esas ilgilendiren ise, elinizdeki Chakra Taşları Ishichou-sama." diyor.
Konunun buraya geleceğini önceden tahmin etmiş gibi çarpık bir gülümsemeyi yüzüne konduran Kurumi "Açıkçası Sanraku'nun köyümüzü ziyaret edeceğini iletmesi üzerine aklımda çeşitli senaryolar vardı. Ancak böyle bir toplantının olma ihtimali oldukça düşüktü. Hayat ne garip, değil mi?" diyor. Bu cümleler üzerine konuşmaya girmek için bir nefes alan Kaoru, konuşmak için ağzını açtığı anda Kurumi "Size taşları verirsek, siz de Riaru hakkında bilgiler vereceksiniz. Taşları vermezsek, Shinobi Birliği ve Riaru'nun yanısıra sizi de karşımıza almış olacağız." diyor. Kaoru bakışlarıyla bu cümleleri onaylarken, Kurumi ses tonunu bir üste taşırken ancak yine de sinirli olmaktan uzak bir şekilde "Kendinize Seido diyorsunuz, ama kim olduğunuzu bile bilmiyoruz. Size güvenmemiz için bir sebebimiz var mı?" diyor. Sanraku'nun yüzündeki gülümseme daha parıldar bir şekilde kendine belli ederken bu soruyla, Kaoru "Size en başında söyledim Ishichou-sama... Öğretimiz kanın akmamasını söyler. Bize güvenmenizi beklemiyoruz ve bizim de size güvenimiz noktasında emin olamayacağız. Amacımız sadece işbirliği yapmak. Bu işbirliği sizi de bizi de daha güçlü kılacak." diyor. Kurumi ise çarpık bir gülümseme ile bakışlarını Sanraku'ya kaydırırken "Öğretiniz yanlış bir nesil üzerinden ilerliyor olabilir mi?" diyor. Bu cümlelerin muhatabı olduğunu bilen Sanraku, kendisini tanıtmasının ardından ilk kez ağzını açarak "İnsanlar değişir Ishichou-sama, tıpkı inançlar gibi. Artık akıttığım kanın hangi amaca hizmet ettiğini biliyorum diyelim. Eğer teklifimiz kabul görürse, sizin gibi bir kılıç ustasıyla bu konuyu ayrıca tartışmak isterim." diyor. Sanraku'nun bu cümleleri karşısında Kurumi hafif bir kahkaha attıktan sonra "Hakkınızda anlatılanlar benim için yeterli Sanraku. Fazlası zihnimi bulandırmaktan öteye gitmez." diyor. Kurumi'nin sözleri Sanraku tarafından basit bir gülümseme ile karşılanırken Kaoru ikisini de konuya geri döndürmek istercesine "Burada konuştuğumuz konu, karşılıklı çıkarlarımız. Lafı esirgemeyeceğim Ishichou-sama, lütfen beni haddini aşmış olarak görmeyin. Ancak siz de tek başınasınız, biz de... Bizde sizin işinize yarayan bilgiler ve güç var, sizin elinizde ise bize ait olanlar... Kanaatimce anlaşma zemininden çok da uzak olamayız." diyor.
Odada yayılan derin sessizlik, cümlelerin sonlanmaya başladığını hissettiriyor herkese. Ishigakure tarafı da Seido tarafı da bakışlar ile anlaşmaya başlarken, birbirine ne derece güvenebileceğini bilmeyen iki cephenin vereceği kararların, yeni bir düzene şekil vereceği bilinci herkeste yayılma başlıyor. Bir işbirliği durumunun veya işbirliği yapılmaması halinin detaylıca düşünüldüğü, ancak dile getirilmediği anlar başlıyor akşam yavaşça çökerken. Ishigakure'ye yayılan karanlığın, tüm dünya üzerinde dolaşan karanlıktan ne derece payını alacağı da, o anlarda belirlenmiş oluyor sessizce.