Tüm bu olumsuz düşünceleri aklıma getirmek istemesem de, bu gerçeğin farkında olmanın beni diri tutacağına inanıyordum. İpleri sıkı tutacak ve onların bir ilmiğe dönüşmesine kesinlikle izin vermeyecektim. En azından bunun için, terimin son damlasına, canımın son nefesine kadar savaşacak olacağımdan emin olacaktım.
Chiyumi'nin sözlerini başımla onaylayıp, Horuyuki-san'ın deneyimlerine baş vurduğumda, Chiyumi'nin verdiği bilgileri aklımın bir köşesinde tutuyordum, her an kullanmak için ama Horuyuki-san konuşmaya başladığında buna gerek olmadığını düşünmüştüm. Zira Horuyuki-san net bir şekilde konuşmasa da, orada bir şeylerin olacağını düşündüğüne dair sinyaller vermişti. Bu noktada ne yapmam gerektiğini az çok şekillendirmiştim.
Bu noktada kuzeyde çetin bir savaş olduğu şüphesiz bir gerçekti; ama savaşın gidişatını, gelen desteklerin etkisine bağlıyordum ben. Eğer destek ne kadar iyi ve ne kadar doğru anda gelirse, etkisi de savaşın gidişatını bir anda değiştirip, geri getirilemeyecek kayıplara sebep olabilirdi. Riaru'nun bir şeyler yapacağına nedensizce inanıyordum. Bu yüzden Chiyumi'nin bahsettiği ortak kesişimi olan yolları kullanmak istiyordum. Eğer haksız çıksam bile, en azından hâlâ her yere haddinden uzak olmayacak ve her şey kontrolümüz altında olacaktı.
Tabii bunun bir riski olduğunu da kabul ediyordum. O da bir çok yönle kesişen yolların, düşman kuvvetleri tarafından daha yoğun bir şekilde korunuyor olabileceği ihtimaliydi. Burada iş bize düşüyordu.
Derin bir nefes alıp, konuşmaya başlamadan önce Heizo'nun hareketlerini bir kez daha kafamda canlandırdıktan sonra, herkesin beni görebileceği bir konuma geçtim. Heizo hala güven vermiyordu; ama ona karşı bir güvensizlikte tam olarak hissetmiyordum. Sıkıntı da ona karşı bir şey hissetmemdi; ama onu kendime yakın tutarak, her şekilde kontrol altında tutabileceğime inanıyordum.
Riaru... O herifin kesinlikle gölgeleri olmalıydı ve o gölgeler belki de çoktan aramıza karışmıştı; ama bu düşünceye çok kapılmayacaktım. Güvenmek istediğime güvenecek, güvenmek istemediğime ise güvenmeyip, emin olacağım ana dek sükunetimi koruyacaktım; ama bir hain, tek bir hain bile bulursam, ona kesinlikle büyük acılar yaşatacaktım.
"Lütfen bir kaç saniyenizi bana verin millet." diye bağırdıktan sonra, tonumu biraz alçaltıp, herkesin beni dinlediğine emin olduğumda konuşmaya devam ettim: "Chiyumi-san ile yaptığımız istişare sonucu, bir çok cepheyle ortak noktası olan yollar fark ettik. Takviye sırasında bu yolları kullanacağız. Çünkü tüm cephelere hakim olursak, vereceğimiz katkının çok daha iyi olacağına inanıyorum. Ama bunun da bir riski var, oda daha çok göz önünde olabiliriz. Fakat bizler İshigakure Shinobisiyiz, göz önünde olmak pek sıkıntı olmasa gerek, en azından ben ve diğer iki arkadaşım canımız pahasına sizi koruyacağız."
Hafifçe nefes alıp, onlara düşünmek için mola verdikten sonra devam edecektim: "En iyi şekilde katkı vermek için yapmamız gereken iki şey birlik olmak ve görevimizi bilmek. Bizler savaşmak için burada değiliz, siz iyileştirmek için buradasınız ve biz de sizi korumak için. Bu yüzden kimseden kahraman olmak için, görevinin dışına çıkmasını istemiyorum. Zira hepimiz canları birbirine bağlı ve birimiz düşersek, hepimiz düşeriz."
Herkesin bir şeyleri kavrayacağını düşündüğüm bu sözlerden sonra ise Heizo'ya dönüp; "Bir gelişme var mı?" diye soracaktımsakin bir tonda.