

Bir yandan artık rutininiz haline gelmiş olan atışmalarınızdan birini yaşarken, bir yandan da devriye atmaktasınız köyün tenha sayılabilecek uç mecralarında. Baharın iyiden iyiye kendini göstermeye başladığı ve havaların nispeten ısındığı bu dönemde bir süredir köyde olmanın istemsiz huzuru içindesiniz. Özellikle kış döneminde çoğunlukla Yağmur Ülkesi sınırları ve yer yer direkt olarak sınır ötesi görevlerde yer almış shinobiler olarak bir süredir Kusachou Gyaku tarafından dinlenmeniz için nispeten basit sayılabilecek devriye görevlerine verilmektesiniz. Günbatımı havayı yumuşak bir turuncu rengine boyamışken, devriyenizin son saatlerine girmiş olduğunuzu farkediyorsunuz her ikiniz de. Az önce geride bırakmış olduğunuz bir grup çocuğun top oynarken çıkardığı sesler geliyor kulaklarınıza. Devamında ise bir de 'KÜT' sesi. Sakar bir çocuğun fazla abartmasıyla Susumu’nun kafasına arkadan kaliteli bir isabet alan topun sesi bu. Susumu dönüp çocuklara bağırıp çağırmakla, toplarını kesmekle tehdit etmekle meşgulken gülmekte olan Iori’nin dikkatini kendilerine yaklaşmakta olan biri çekiyor. Kırklı yaşlarında, artık aktif görevlerden tamamen çekilmiş ve Kusachou binasında memur olarak çalışan tanıdık bir chuunin. Neredeyse Chou binasına her gittiğinizde selamlaştığınız shinobi de Susumu’nun haline hafifçe gülümseyerek yaklaşıyor yanınıza: “Susumu-San, Iori-San.” Hafif bir baş selamı verip devam ediyor: “İyi günler dilerim. Gyaku-sama bunları size iletmemi istedi.” Shinobi yeleğinin iç cebinden çıkardığı iki rulo parşomeni sırasıyla size veriyor, parşomenlerin üzerine adlarınızın yazılmış olduğunu görebiliyorsunuz. Bir baş selamı daha verdikten sonra, yanınızdan ayrılıyor shinobi.

Saat gece yarısına yaklaşmakta. İnsanlar baharın gelişiyle nispeten ısınan akşamlarda eve giriş saatlerini nispeten ertelemiş olsalar da köy halkının çoğunluğu uyku pozisyonu aldı bile. Bunu oldukça iyi biliyorsun, çünkü hiç bir zaman her akşam aynı saatte evinde olan biri olmadın. Bir gece kuşu olmandan mütevellit her ince ayrıntısını bildiğin Kusagakure’nin merkezi ama pek kimsenin uğramadığı bir ara sokağında, ne zamandır orada olduğunu bilmediğin eski bir tahta varilin üzerinde oturmaktasın. Pek bir şey yaptığın söylenemez, oldukça sakin bir gece aslında senin için. Kaç saattir aynı pozisyonda oturduğundan pek emin değilsin, ancak bunun umrunda olduğu da pek söylenemez. Zamanının çoğunu gökyüzünü izleyerek ve baharın gelişini fırsat bilerek kendini sokaklara atan insanların seslerini dinlemekle geçirdin. Yalnızca bugün değil, son zamanlarda pek bir şey yaptığın söylenemez aslında. Yağmur Ülkesi’nde çıkmış olduğun görevlerin üzerinden oldukça uzun bir zaman geçmiş gibi hissediyorsun, ancak bir yandan da çok kısa bir zaman. Emin değilsin. Bir şeylerin boşluğunu hissediyorsun, ancak öyle eser bir şey ki; üzerine düşünmeye fırsat bulamadan kayıp gidiyor her seferinde aklından. Düşüncelerine dalmışken, duyduğun bir sesle irkiliyorsun. Normal şartlar altında sonuna kadar açık olan algıların, belki de kendini en güvenli hissettiğin yerlerden biri olan köyünde olmandan mütevellit kendilerini salmış durumdalar: “Haru-san? Seni arıyordum.” Kafanı çevirdiğinde, sırtını vermiş olduğun binanın çatısından aşağı, yanına inen tanıdık bir sima çarpıyor gözüne. Akademide aynı sınıfta okumuş olduğun bir chuunin: “Takılmak için ilginç bir ortammış.” diyor ortamı yumuşatmak istercesine, ancak hemen sonra devriye görevinde olduğunu hatırlamış olsa gerek, hızlı hızlı konuşmaya başlıyor: “Bugün bunu sana teslim etmemi istedi Gyaku-Sama. Devriyeyi devralmadan evine uğramıştım aslında ancak kapıyı kimse açmadı. Yarın veririm diyordum, ama daha iyi oldu seninle burada karşılaşmam.” Shinobi yeleğinin cebinden çıkardığı bir parşomeni uzatıyor sana. Ay ışığında, ismini görebiliyorsun parşomenin üzerinde. “Görüşmek üzere, Haru-san.”

İskivle savuşturmayı başarabildiğin soldan gelen bir kroşe; devamında zar zor kurtulabildiğin, çeneni sıyıran bir aparkat. Komboyu tamamlayan ve seni iki seksen yere seren ise, hiç beklemediğin bir anda dengeni kaybetmene sebep olan bir çelme oluyor. Sıralı yumruklarının ardından muazzam bir çeviklikle eğilen ve adeta bacaklarını süpüren bir tekme savuran rakibin ise, en az senin kadar kan ter içinde görünse bile hala ayakta ve keyifle kahkaha atmakta. Yarı insani, yarı hayvani ve ırkının özelliklerine oldukça uygun olan zafer dolu bu kahkahaya istemsizce sen de katılıyorsun ilk şoku atlattıktan sonra. Nihayet sakinleşebildiğinde, vücudunda ıslak olmayan tek bir nokta olmadığını farketmen uzun sürmüyor. Aldığın derin nefesler, vücudunun oksijen ihtiyacını ancak karşılayabiliyor gibi görünüyor. Birkaç saniye sonra olduğun yerde doğruluyor ve alnındaki teri siliyorsun. Öğlen saatleri, baharın gelişiyle artık 'sıcak' sayılabilecek bu vakitler antrenman dövüşüne pek uygun olmasa bile, bir süredir görmediğin Hiyaki’den gelmiş olan teklifi reddedemediğin için bu haldesin. Köy shinobilerinin hala bir kısmı sınırdaki tampon bölgede olduğu için Kusagakure’de işler oldukça yoğun. Son bir haftandaki nöbetlerini ve devriyelerini sıkıştırarak, kendine iki günlük bir boşluk yaratabildiğin ve bir süredir görmediğin bu gizemli ormana gelebildiğin için oldukça memnunsun. Pektabii, nereye gittiğini Gyaku-Sama’ya açıklamak durumunda kaldın ancak yerinin bilinmesinin çok sıkıntı yaratacağını düşünmüyorsun. Doğrulduğunu farkeden Hiyaki, belindeki mataralardan birini sana fırlatıyor, diğerini ise çoktan kafasına dikmeye başladığını görebiliyorsun. Kahve ona, su sana. Su matarasını kafaya diktiğin gibi, gözlerin gökyüzünden hafif hafif inmekte olan bir karaltıyı farkediyor. Ormanın dış sınırlarında, nispeten açıklık alanda bir noktadasınız. Karaltı yavaşça süzülüyor size doğru, yaklaştıkça bunun Kusagakure’nin haberci kuşlarından biri olduğunu farkedebiliyorsun. Boştaki kolunu hafifçe kaldırıyorsun senelerin getirdiği alışkanlıkla. Kuş oldukça sakin bir şekilde koluna konuyor ve sırtındaki deri cepten parşomeni alman için arkasını dönüyor sana. Matarayı kapatıp bıraktıktan sonra, üzerinde ismin olan parşomeni alıyorsun nazikçe.

Şafak vakti. Gözlerinin altının bütün bir gece sürmüş olan nöbetinin ardından hafifçe morarmış olduğunu tahmin edebiliyorsun, ancak içinde hem görevini başarıyla tamamlamış olmanın, hem de 12 saat sonra başlayıp neyse ki yalnızca gece yarısına kadar sürecek olan devriyenin öncesinde biraz uyuyabilecek olmanın mutluluğu var. Gece ve gündüzlerinin karıştığı bir dönem. Personel eksikliğinden kaynaklı normalden daha uzun süren devriye ve nöbetler, Yağmur Ülkesi sınırındaki tampon bölgeye giden gıda ve mühimmat takviyelerine eşlik ettiğin uykusuz geceler. Birkaç kervan koruma görevi. Son haftaları, hatta belki de ayları oldukça yoğun geçirdiğin söylenebilir. Zaman algın bir noktadan sonra değiştiği için, net bir yorum yapmakta zorlanıyorsun yer yer. Savaş döneminde direkt ön saflarda görevlendirilmeyip daha çok destek birimlerinde yer aldığın için, cephede savaşan kuvvetlerin size kıyasla nispeten dinlendirilmeye alındığı bu dönemde yoğunluğunuz oldukça artmış durumda. Gelgelelim, bu yoğunluk senin gibi sorumluluk almayı oldukça seven bir shinobi için oldukça tatmin edici. Bu dönemde kendine ayırdığın belki de tek vakit, jounin Amari Inaho ile yapmış olduğun ve kendine bir şeyler kattığına emin olduğun çalışma. İster istemez, belki de 'birazcık' da olsa fazladan boş zamanının olmasını ve kendini geliştirmek için biraz daha uğraşabileceğini düşünmeden edemiyorsun. Yine de halinden memnun olduğun kolaylıkla söylenebilir. Gün gittikçe ışırken ve köy esnafı yavaş yavaş dükkanlarını açmaya başlarken, yarım saat kadar önce yerini devretmeden hemen önce yazdığın nöbet raporunu bırakmak üzere Kusachou binasına ilerliyorsun. Raporunu teslim ettikten hemen sonra, görevli shinobi çekmecesinden çıkardığı bir parşomeni sana uzatıyor: “Gyaku-sama iletmemi istedi Midori-kun. İyi istirahatler.” Gülümseyen shinobiden üzerinde ismin yazan parşomeni alıp, yarı uykulu ancak yarı heyecanlı bir şekilde evinin yolunu tutuyorsun.
Mektup içeriğine baktığınızda, yakın bir zamanda düzenlenecek olan jounin sınavına köyünüzün Chou'su tarafından katılmaya uygun görüldüğünüzle alakalı bir bildiri karşılıyor sizleri. Bir süre önce yapılmış olan duyuruların üzerine, bu sınava katılmaya layık görülmenizin gururu kaplıyor içinizi. Mektupta yazan bir diğer şey ise, kararınızı üç gün içerisinde Chou binasına bildirmeniz gerektiği.
Off Topic
Belirtildiği üzere, köyünüzün lideri tarafından sınava katılmaya layık görüldünüz ancak bunu kabul etmek veya reddetmek sizlerin elinde. İçinde bulunduğunuz durumla birlikte mektubu alışınızı, konuyla alakalı hissiyatınızı ve sonucu bildiren birer rp alalım sizlerden. Sıra önemli değil.