[Chouwano Kagi] Uyur idik uyardılar

Gizli Kütüphane'nin tozlu raflarındaki unutulmuş hikayeler.
User avatar
Chouwano Kagi
Kaçak
Kaçak
Posts: 260
Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
Künye:

Re: [Chouwano Kagi] Uyur idik uyardılar

Post by Chouwano Kagi » April 6th, 2021, 6:01 am

Ben sözlerimi bitirdiğimde genç kız oto-tasdik yaparak sözlerimin maksadını pekala anlamıştı. Ardından dikkatimi çeken ve muhtemelen ANBU'ya -ya da adını hiçbir zaman öğrenemeyeceğim bir Konoha muhaberatına- vereceği bir rapor için not almaya başlamıştı. Sözlerini bitirirken -bir zamanlar benim su içmek ve solumak kadar normal- bir üst perdeden üslup ile konuşmaya başlamıştı. Her daima izlendiğimi ve yanlış hareketimde sonuçlarına katlanacağımı bildiriyordu. İşin doğrusu, onun bu sözlerine karşı gülmemek için birazcık kendimi tutmuştum.

Yapmak istediklerine muktedir miydi? Pekala muktedirdi zira burası Ateş Ülkesi ve karşımda gördüklerim de Konoha'nın shinobileriydi. Buralar bizim gibi küçük ve kendi yağında kavrularak bir şeyler başarmaya çalışan sevimli ülkeler değildi. Bizlerin kanıtlaması gereken bazı şeyler vardı fakat onların yoktu. Zira onların kanıtı kendilerinin varlığıydı. Peki ya ben, bunu bilmiyor muydum? Malum neden bir kez daha ilam oluyordu?

Bu bir tatmin ve kibir idi. Eğer bu sözleri söylemese ve beni birazcık bile olsa bu sözler altında ezilmediğimi görmezse rahat edemezler ve belki de benden korka bile bilirlerdi. Gücün ve tahakkümün verdiği hak ve bir nevi yoklamaydı bu. Ezilen ve yönetilene yerini bildirmek. Zira bu malumat yapılmazsa gücün ve tahakkümün bir önemi yoktu.

Genç kızın sözlerini bitirmesi ile iki elimi tokat biçiminde birleştirerek boynumu ve belimi eğerek minnettarlık jesti yaptım. Postürümü düzelttikten sonra da ellerimi birleştirmeye devam ederek söze girdim: "Ülkenizde hiçbir sorun çıkarmayacağıma söz veriyorum hanımım. Ayrıca beni gözleyeceğiniz için minnettarım zira bir sorun çıkarmayacağım için o güzel insanlar benim de haksızlığa uğramama göz yummayacak ve bir nevi bana güvenli yolculuk sağlayacaklardır." sözlerimin arasında yeniden aynı jesti yaparak devam ettim: "Çok müteşekkirim."


Beni serbest bırakan shinobilerin ardından el salladıktan sonra Yağmur Ülkesi sınırlarındaki gibi acele ve bir yere ulaşma gayesiyle sürdürdüğüm yolculuğu, daha aheste ve yolun keyfini çıkaran bir biçime döndürmüştüm. Zira yağmurun ne zaman yağıp ne zaman yağmayacağına tam emin olamadığım, haydut ve eşkıyaların arasında yağmurlarla kuruyan bir çölde koşmak yerine bu ılık, sevimli ve bereketli toprakların arasında uyumak dünyanın ne gibi güzellikleri olduğunu çok daha iyi idrak etmemi sağlıyordu. Onlar birer dünyevi avuntuydu şüphesiz ve Nehan/Nirvana haline ulaşmanın yanında bir hiçti mutlakta lakin ne ben Nehan halindeydim ne de dünya ışıktan geri dönmüştü. Öyleyse bu dünyayı gözleyerek Işık'ın ve bozulmanın oluşturduğu sanatı da görmek bir nevi Nehan halini anlamaya girerdi.

Chagama'nın ne çok kurak ne de çok bereketli diyerek seçtiği Nehir Ülkesi topraklarında bulunma sebebi açıktı. Dünyaya ne hayran olacağı ne de nefret duyacağı yegane yer böyle bir yer olmalıydı. Fakat onun bu konudaki haksızlığını şimdi daha iyi görebiliyordum. Zira üzerinde yaşadığı dünyaya karşı hiçbir şey hissetmemek bazı dünyevi düşünceleri önlerdi. Dünya kötü diye iyiliği reddetmek ne kadar saçmaysa Dünya iyi diye kötülüğün olmayacağını düşünmek de saçmaydı. Dünyaya hayran olunmalı ve nefret de duyulmalıydı. Bu noktada mühim olan hayraniyet ve nefret üzerinden doğru tanımı yapmamaktı. Zira bir Konohalı, bir Kusalı fani kapısına dayandığı için ona haddini bildirme gereği duyuyorsa bu hayraniyet ve nefret üzerine kurulmuş bir düşüncenin ürünüydü. Konohalı bir düşmüşün bu ideaya sahip olduğu dünyada bizim gibi dışlanmışlar dünyayı yalnızca varlığı ve ehvali sebebiyle reddeder ise, temelde bir çelişkiye düşmüş olurlardı. Oysa ki o bozulmuşluğun yegane öğesiydi, ve bu bozulmuşluğu onarmak ve bütün varlığın yeniden birbirine kavuşması için verdiği hüccet görevi biz dışlanmışlara verilmişti. Eğer biz dışlanmışlar bize bu görevi veren muhtaca sırtımızı dönersek en büyük günahı biz işlemiş olmaz mıydık?

Fakat Chagama başka bir noktada da haklıydı. Dünya ne onun zamanında ne de benim zamanımda, muhtemelen bu -yokluk ve varlık- vuslatı gerçekleşmeyecekti. Öyleyse bu değişmeyecek statüko için meditasyonları ötelemek pek de akıl kârı değildi. Zira bu hâlin kapısından dahi dönmek beni büyük bir huşu ve huzur içine sokmuşken hiçbir keşiş bunu reddedemezdi. Fakat bu gerçekliğe tamamen sarılarak varlıklarının asıl sebebini de ötelemekteydiler. Bu dünya benimle değişmeyecekti fakat ben bu kurtuluşa giden yola bir tuğla koyarsam "Varlık" "Yokluğa" bir adım daha yaklaşacaktı ve eğer ben de bir başka kişiye bu yolu tembihler de bir gelenek yaratırsam önünde veyahut sonunda bu bina nihayete varacak ve sonunda maksadımız hâsıl olacaktı.

Gözlerimi sanki hiç uyumuyormuş da göz kırpıyormuş gibi açmıştım. Yağmur Ülkesi'nde bulunan yatak-döşeklere kıyasla çok daha rahat -ve de güvende- hissettiğim için deliksiz ve sağlıklı bir uyku çekmiştim. Böyle bir uykuyu, doğrusu, Kusa günlerimde dahi çektiğimi hatırlamıyordum. Karınca kararınca muhasebesini yaptığım paralarımla sıcak su ve ekmekten çok daha iyi hissettiren ardıç çayı ve kek bile almıştım. Kekin tadı öylesine güzeldi ki çay ile birlikte aynı anda tükettiğimde şerbet içiyor gibi hissediyordum.

Hanın kapısından çıktıktan sonra "varlığın" güzelliği karşısında büyülenmiştim. Çevreye daha önce böyle bakmadığımdan mı yoksa benim için artık bir kıyas aracı haline gelmiş Yağmur Ülkesinin vahimliği yüzünden miydi bilemiyordum fakat bu ülke çok güzeldi. Çimen deryaları göz alabildiğine uzanıyor çevredeki bereketli topraklarda yükselen ağaçlar yaşamın ölüme karşı ne denli büyük bir zafer kazandığını pekala gözler önüne seriyordu. Kalem ve kağıdım olsaydı bu manzaraları bir daha unutmayayım diye marifetsiz ellerimle çizmeye çalışırdım oysa şimdi yapabileceğim tek şey bu manzarayı bir dörtlüğe sığdırmaktır. Diline aşk sığdıran bülbüllere aşk olsun.

Aklım "Yok!" der Firdevs zeminde,
Varsa eğer bil ki yokluktadır.
Eğer varsa Firdevs zeminde
İşte buradadır, İşte buradadır, İşte buradadır.


Aheste ve huzur içinde süren yolculuğum birkaç düzine binanın bulunduğu bir yerleşkede yeniden duraklamıştı fakat bu seferki duraksama birazcık da gayenin hâsıl olmaya başladığına işaret idi. Kami şahidimdir; Chagama'dan başka bir keşiş dinlemeye gitmedim eğer yakınımda hasbelkader konuşursa da cahiliye inadım ile duymazlıktan geldim. Lakin işte buradayım. Dönüp de bakmaya tenezzül etmediğim o kel ve hepsi birbirine benzeyen garip adamların tam da karşısında bir el selamı ile görülmeyi uman bir meczup olarak buradayım. Hepimizin ödemesi gereken bir borcu var işte.

Keşişin yanına gelip de selamımı verdikten sonra duracak ve masumane tavır ve ifade ile sadece dinleyecektim. Zira eğer onunla konuşacak veya tartışacak olursam bir kez daha onu üçüncü göz ile izleme ayrıcalığına sahip olamayabilirdim, ve bu bence çok büyük bir bedel ve de kayıp olacaktır. Hesabını yapanlara aşk olsun.
Last edited by Chouwano Kagi on April 7th, 2021, 1:57 am, edited 1 time in total.
Image
► Show Spoiler
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2811
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Chouwano Kagi] Uyur idik uyardılar

Post by GM - Naruto » April 6th, 2021, 10:26 am

Off Topic
RP’lerinizde herhangi bir bölümü spoiler içine almanıza gerek yok. Karakterinizin duygu ve düşünceleri gibi iç dünyasını yansıtan her detay benim nezdimde kıymetlidir. Zira esas olarak karakterinizi geliştiren ve evrende yaşayan gerçek bir karakter haline getiren bu unsurlardır. Bu yüzden ilgili bölümü spoilerdan çıkarabilirsiniz.
Adımlarını keşişin bulunduğu yere doğru yönlendiriyor ve konuşmasını dinlemek için bulunduğu yere yanaşıyorsun. Verdiğin selama karşılık yüzündeki tebessümle hafifçe eğilerek selam veren keşiş “Aslında ilk dediğim gibi, üretimi arttırabilirsek yaşamlarımız da daha kıymetli bir hal alacaktır. Doğaya bir birim değer verirsek, karşılığının en az iki birim alırız. Hepiniz sulak alan olmamasından şikayetçi olabilirsiniz, ancak şunu hatırlayın dostlarım… Asura-sama da kurak topraklardaydı ve kendi elleriyle su kaynağı bulmak için çabaladı. Bu çabası nihayetinde insanlar da Asura-sama’ya yardımcı olmak için ellerinden geleni yaptılar. Doğaya bir birim verdiler ve bugünün temelini attılar. Yaşamlarımız aslında basit, yapacaklarımız da… Onu zor kılan aylaklık ve tembellikten başka bir şey değil.” diyor. Hitabet yeteneği oldukça üst düzey olan adamın sözlerini etrafta bulunan beş kişi de sessiz ve bir parça düşünceli olarak tasdiklerken, içlerinden bir tanesi “Yani demek istediğiniz, bu huzurlu ve yeterli ortamımıza rağmen hala bir şeyler için çabalamamız gerektiği mi?” diye soruyor. Keşiş hafif bir tebessümle “Huzur ve yeterlilik… Burada yaşayan kaç kişi var? Tahminimce 250 kişi civarı… Peki bu ortam, herkes huzurlu ve herkes için yeterli mi? Hayır kardeşim, burası sadece senin, sizin için, şimdilik, huzurlu ve yeterli. Günün birinde sayınız arttığında veya olağanüstü günler bir kez daha kapımızı çaldığında ne yapacağız? Bir kez daha her şeyi ardınızda bırakıp yeni bir göç macerasına mı atılacaksınız? Ateş Tapınağı bir kez daha inşa edilsin diye mi bekleyeceksiniz? Kardeşlerim… Var olanı yıkmak her zaman kolaydır, ancak yok olanı var etmek her zaman zordur. Bu yüzden huzur ve yeterlilik asla erişilebilir olamaz, olmamalıdır.” diyor. Keşişin bu sözleri bir kez daha etrafındaki kişilerden benzer tepkiler alırken keşiş “Neyse, bunları başka bir zaman uzun uzadıya tekrar konuşuruz. Köyünüzde başka eksiğiniz olan bir şey var mı?” diye soruyor. Keşişin bu sorusunun üzerine ortamdaki en yaşlı kişi olan adam “Çok sağolun, ekleyeceğimiz bir şey yok.” dedikten sonra “Tekrar minnettarız.” diyor. Keşiş ise başıyla selam vermekle yetinerek ortamdan ayrılmak için adımlarını atmaya başlıyor. Bu esnada sana da ayrıca bir kez daha selam vermeyi ihmal etmeyen keşiş, ufak adımlarla ayrılmaya başlıyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Chouwano Kagi
Kaçak
Kaçak
Posts: 260
Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
Künye:

Re: [Chouwano Kagi] Uyur idik uyardılar

Post by Chouwano Kagi » April 7th, 2021, 4:09 am

Keşiş'in genel tedrisat ve kanıya uygun olan bazı malumatları halka ilam ettiğine şahit olmuştum. Niyeti bir anne sütü kadar temiz ve ak idi. Lakin genel olarak sözleri "On, üçten büyüktür." gibi basit ve daha büyük problemleri çözmekten uzaktı. Aç insan aş yemeliydi fakat bu aş kıtlığı shinobi dünyasında çoğunlukla doğal yollardan gerçekleşmezdi. Eğer sıkıntı su ve toprak kıtlığı olsaydı, Yağmur Ülkesi'nin köyleri çeltik tarlaları ile dolup taşmalı ve -yine fakir olacaklarsa bile- aç kalmamalılardı.

Sefalet bir başka güruhun bir diğer güruha bazı şeyleri reva görmemesi ve hak iddia etmesiyle doğan şeylerdi. Sözlerinde "On, üçten büyüktür." demiş kadar haklıydı zira Asura-sama gerçekten çöllerde nehirleri hasıl kılmış ve fiziksel sefaleti kesinlikle önlemişti. Fakat Asura-sama'nın öğretileri nihayetinde bozulmaya direnememiş ve savaş sefaleti önleyemez olmuştu. Unutulmamalıydı ki Asura-sama'nın tenasüh yoluyla dünyaya döndüğü Hashirama-sama'nın bizatihi kurduğu köyde bir sonraki reenkarnasyon olan Uzumaki Naruto, Konoha halkı tarafından hor görülmüş, dışlanmış ve kabul etmek gerekirse ölüme dahi terk edilmişti. Oysa bu iki nokta arasındaki süre yarım asır bile değildi. O kadar uzağa gitmeye bile gerek yoktu, daha dün yaşadıklarım pekâlâ aklımdaydı. Hashirama-sama'dan sonraki bozulmanın suçunu kolaylıkla Kuro Zetsu'ya atabilirdik fakat son 15 yıldır Tavşan Tanrıça'nın hiçbir hükmü dünya üzerinde yoktu. Oysa geldiğimiz nokta da yine pekâlâ ortadaydı. Asura-sama'nın öğretileri tek başına hiçbir biçimde yeterli değildi.

Keşişin sözlerini bitirdiğini fark eder etmez gark ettiğim düşünce dünyasından çıkmıştım. Bu düşündüklerimi keşişe iletmek istemiş lakin ufak bir duraksamanın ardından vazgeçmiştim. Zira bu ahali karşısında bir keşiş ile tartışır ve olur da halkın gözünde galip ayrılırsam oluşacak ehval hiç de iyi olmazdı. Eğer ben ve -inanıyorum ki- keşiş de birbirimize görmediğimiz bir açıdan bir şey katarsak birbirimize teşekkür eder ve yollarımıza ayrılırdık fakat ahali bu durumu öyle yorumlamazdı. Ben haksız çıkarsam ne âlâ fakat tersi bir durumda halk Ateş Tapınağı'nın muhteviyatını sorgular ve çok geçmeden de bütün ülkedeki etkisini yitirirdi. Çok yavaş giden fakat müstakim bir yolda olan idea, benim için yanlış yöne yalnızca yüzünü dönen bir ideadan çok daha evla idi.

Keşiş selamlaştıktan sonra aheste adımlarla alandan uzaklaşıyordu. Dürüst olmak gerekirse gidip de ne diyeceğimi bilmiyordum. Bugüne kadar konuştuğum tek keşiş Chagama idi ve ilk konuşmamız da beni boğulmaktan kurtardıktan sonraydı. Hâl böyle olunca ne demem gerektiğini pek de kestiremiyordum. Hakeza Chagama'nın öğretileri ile bir farklılıkları var mıydı onu bile bilmiyordum. Belki de birkaç cümle sonra heretik olarak etiketlenecek ve Ateş Rahipleri'nin ideolojisi neydi öğrenemeyecektim. Doğrusu Chagama'nın öğrencisi olduğu Bunpuku'dan bir farklılığı var mıydı onu da bilmiyordum. Bu bilgisizlik birazcık beni tedirgin etmişti.

En sonunda cesaretimi toplayarak olayı akışına bırakmaya karar vermiştim. Zira keşişi bir casus gibi takip etmek istemiyordum. Keşişin adımlarından birkaç adım daha hızlı atarak yanına yaklaşacak ve iki elimi birleştirecek ve boynumu eğerek selamlayacaktım: "Esenlikler dilerim! Ben Kagi, Bunpuku-sama'nın öğrencilerinden Chagama'nın öğrencisiyim." Boynumu eğmeyi bırakacak ve ellerimi de serbest bırakarak devam edecektim: "Uzlet hayatına geçmeye çalışsam da başaramamış bir gezginim. Shinobi Dünyası'nda var olan felsefeleri öğrenmek ve içimdeki merak ve belki de şüphelerimi sonlandırmak üzere bu yola koyuldum. Ülkenizin yabancısıyım, bir kusur eylersem affola fakat Ateş Tapınağı'na gidebilmemin bir yolu var mıdır?"

Dileyelim ki keşiş bizi basit bir turist olarak addetmesin.
Image
► Show Spoiler
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2811
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Chouwano Kagi] Uyur idik uyardılar

Post by GM - Naruto » April 7th, 2021, 10:10 am

Keşişin usul adımlarını, onunkine nazaran bir nebze daha hızlı olan adımlarla takip ediyorsun ve ardından keşişe selam veriyorsun. Keşiş seninle tekrar bir selamlaşma faslına girdiğinde ise bu kez yüzünde meraklı bir ifade olduğunu görebiliyorsun. Nitekim, az önce konuştuğu topluluğa sonradan dahil olmuş biri olarak, konuşma sırasında değil de sonrasında tekrar keşişle bir şeyleri konuşmaya çalışman, keşişi meraklandırmış görünüyor. Bu fırsattan istifade ederek konuşmaya başladığında, keşiş dikkatli bir şekilde seni dinliyor. Cümlelerin tamamlanıp sorunu sorduğunda “Teşekkür ederim Kagi-san… Benim adım da Nakatomi Motoichi ve Ateş Tapınağı’na bağlı bir keşişim. Bunpuku-sama veya Chagama-sama’nın isimleri tanıdık gelmedi, lütfen beni bağışla. Bu hayatta daha öğrenecek çok şeyi olan bir keşiş olarak, üstatlarının da öğretilerine mazhar olmayı dilerim.” diyor hafif ve içten bir tebessümle.

Sarf ettiği cümleleri yavaş bir boyun eğişle taçlandıran Motoichi “Ateş Tapınağı buradan çok da uzak sayılmaz. Birkaç köy ileride, ancak güney tarafı hariç dağlarla çevrili bir bölgede. Güney kısmı ise ormanlık bir alana açılmakta.” diyor. Hemen ardından ise köye girdiğin yönün tam tersine doğru dönüp sağ kolunu yere paralel gelecek bir şekilde uzatırken “Yani bu istikamette devam edersen bir dağı aşman gerekebilir.” diyor. Kafasını ve vücudunu tekrar sana doğru döndürdüğünde “Bir shinobi olarak dağları aşmak senin için sorun olmayabilir, ancak dilersen buradaki birkaç ufak işimi hallettikten sonra sana eşlik edebilirim. Belki Bunpuku-sama ve Chagama-sama’nın öğretileri hakkında birkaç şey duyabilirim senden.” diyor.
Off Topic
Bu aşamadan sonra köy içerisinde bir şey yapmamayı ve Motoichi’nin teklifini kabul etmeyi tercih etmen halinde, konu aşağıdaki şekilde devam edecektir. Eğer köy içinde bir şey yapmayı planlıyorsan veya Motoichi’nin teklifini reddedecek olman halinde ise, aşağıdaki kısımlar yazacağın tur için geçerli değildir. O yüzden bu yönde bir tercih yapmanız halinde spoiler'ı açmayacağınızı umuyorum.
Motoichi’nin teklifini kabul etmen üzerine, Motoichi “Çok güzel.” diyor içten bir sevinçle. Hemen ardından ise “Birkaç yere uğrayacağım ve herhangi bir eksikleri olup olmadığını tespit edeceğim. Dilersen benimle gelebilirsin.” diyor. Motoichi’ye ayak uydurmaya karar vermenin ardından, Motoichi dediği gibi yol üzerindeki birkaç dükkana uğruyor. Dükkandaki ve çevredeki herkes Motoichi’yi büyük bir saygı ve mutlulukla karşılarken, genel anlamda erzak eskilikleri olduğu yönünde söylemleri bulunuyor. Motoichi tüm bu eksiklikleri kafasına not etmiş gibi görünürken, kısa sürede bunların tamamlanacağını sözlerine ekliyor. Ancak bu defa, uzun soluklu veya işin felsefesine kaçan pek bir şey konuşulduğuna şahit olmuyorsun. İnsanların müteşekkir oldukları yönündeki söylemlerine aynı tonda karşılık veren Motoichi’nin işleri yaklaşık bir saat içinde bitiyor. Bu olanlardan sonra Motoichi “Halkın ihtiyaçlarını Ateş Tapınağı’na iletiyorum ve bunların karşılanmasını sağlıyoruz. Sonuçta bu dünyadaki tek bir insana bile el uzatabilmek büyük bir mutluluk.” diyor. Hemen ardından ise “Artık yola koyulabiliriz. Akşam vakitlerinde Ateş Tapınağı’na varmış oluruz.” diyor.

Motoichi ile yolculuğunuz sessiz sakin bir şekilde sürüyor. Bir dağ eteğine doğru yaptığınız yolculukla yürüdüğünüz yol, bir patikadan biraz daha hallice duruyor. Ancak buraya gelene kadar geçtiğin ve gördüğün yollarla kıyasladığında, bu yol gözüne oldukça güzel görünüyor. Yerleşkeden ayrılırken minnettarlıktan verilen bir parça kuru eti yavaşça midesine indiren Motoichi, enerjisini arttırdıktan sonra “Chagama-sama’nın öğrencisi olduğundan bahsetmiştin. Bunpuku-sama ve O’nun öğretileri ne üzerineydi acaba?” diye soruyor meraklı bir şekilde.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Chouwano Kagi
Kaçak
Kaçak
Posts: 260
Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
Künye:

Re: [Chouwano Kagi] Uyur idik uyardılar

Post by Chouwano Kagi » April 8th, 2021, 2:20 am

Keşiş ismini söyleyip de bana Ateş Tapınağı'na giden yolda eşlik etmeyi teklif edince oldukça rahatlamıştım. Keşiş Chagama hakkında pek de bir bilgi sahibi değildi, ki buna çok da şaşırmamıştım. Sonuçta Chagama, ekolünden sürgün edilmiş birisiydi fakat Bunpuku-sama'nın biraz daha ünlü olmasını beklemiyor da değildim.

İki elimi birleştirerek yeniden başımı öne eğdim ve söze girdim: "Elbette size eşlik etmekten büyük bir kıvanç duyarım Motoichi-san." Sözlerime karşılık aldıktan sonra da Motoichi-san önde ben arkada köy içindeki esnaf dükkanlarına uğruyorduk. Görülen oydu ki buranın halkı birçok maddi konuda Ateş Rahiplerine bel bağlıyordu. Bu görünüşte iyi bir şey olsa da özünde birçok felaket barındırıp barındırmadığından pek de emin olamıyordum. Zira bu durum insanları tembelleştirebileceği gibi zamanla Ateş Rahiplerine bağımlı bir konuma da getirebilirdi. Fakat aynı sebeple, halkın önünde bir rahip ile tartışmama kararım dolayısıyla bu konuda tek bir söz dahi etmeyecek, yüzümde bile bir duygu belirtisi oluşturmamaya gayret edecektim.

Yolculuğun devamı baştaki maksadım olduğu üzere Ateş Tapınağı'na giden yol üzerinde geçiyordu. Keşiş ya da ben pek de konuşmadan onun gösterdiği yoldan ilerliyorduk. Yolculuk sırasında bir noktada oturup da manzarayı izlemek istediysem de utangaçlığımdan ötürü Keşiş'e bu isteğimi iletememiştim. İnsan, bu anlarda yalnız olmanın ne gibi nimetler verdiğini daha iyi anlıyordu. Bu sessizliğimizi bozan da Motoichi-san oluyordu. Chagama ve Bunpuku-sama'nın felsefesinin muhteviyatını sorguluyordu. Gülümseyerek yanıtlamıştım:

"Harabat ehliyiz mestaneyiz biz
Alemin nâdanı biganeyiz biz.

... demiş Bunpuku-sama kısaca.

Bunpuku-sama Ichibi Shukaku'nun ilk Jinchuurikisi idi. Sunalı rahipler için -Bu anlattıklarım tamamen Chagama'dan öğrendiklerime dayanır. Yanlış varsa onun boynuna.- o bir milat gibi, mihenk taşı gibi ve güneş bulutlar ardında kaldığında güneş taşı gibi bir şey imiş. Bunpuku-sama'ya göre bir yerde bir kınama, ayıplama, küfür ve nefret varsa onu gidermek için uğraşmalı ve eğer gideremiyorsa onu kucaklamalıydı. Zira onun itikadına göre sıradan bir insan bu tarz bir ağırlığın altında kolaylıkla ezilirken bir keşiş bu yükü ömrünün sonuna kadar sırtlayabilirdi ki, Shukaku'nun Jinchuurikisi olmak muhtemelen en büyük acıyı göğüslemekti. Sunalılar ise...
sözlerimin devamını düşününce söyleyip ve söylememek arasında gidip geldim ve biraz düşündüm ve sonunda söylememde herhangi bir sakınca olmadığına kanaat getirdim: " Aynı Konohalıların Uzumaki Naruto'ya yaptıkları gibi onu dışlamıştı. Bununla kalmayarak onu parmaklıklar ardına atmışlar ve öyle ki yemeğini bile sanki bir köpeğe uzatır gibi vermişlerdi. Nihayetinde Bunpuku-sama'nın adı onlar için "Bakemono" ve "Shukaku" olarak bile değişmişti. O her şeye rağmen bu nefrete göğüs germiş ve öyle ki Shukaku onun yıllarca süren Jinchuurikiliği sırasında Sunalılar için çok büyük bir bela olmaktan oldukça uzak kalmıştı. Yani Bunpuku-sama'nın itikadı bir nevi özündeki çileyi defedip başkalarının çilesini üstlenmeye çalışanların itikadı idi. Chagama'nın geçmişi hakkında ise pek bir bilgim yoktur. Zira o Kaze no Kuni'den sürülmüş birisi. Bunun nedenini tek bir kez sormuş ve yanıt olarak da 'Etmemeli evveli silip atan, geçmişini mebhûs.' lafını işitmiştim. Bu söz bir nevi benim için de geçerliydi haliyle ben de bir kez daha sormadım. İtikadi olarak Bunpuku-sama'dan farklılığı ise insanların mevcut durumda hiçbir şeyi farklılaştıramayacağına inanmasıdır. Ona göre insanlara ne kadar temiz su, buğday, meyve veya huzur, şefkat sağlarsanız sağlayın diğerlerine yaptığınız yardımlara karşı açgözlülük, kıskançlık daima var olacaktır. Bu yüzden diğerlerinin çilesini kucaklamak yerine kendi çilesizliğinin ötesine, Nehan'ın ötesine geçerek en azından kendi Rinne'sini kendi kırmayı hedefler. Bu yüzden dünyevi sorunlardan olabildiğince kendini uzak tuttuğu bir uzlet hayatı izler.


Ben ise onlardan farklı olarak acı, sefalet, nefret ve nice kötü düşüncenin ancak be ancak bütün insanların hatta hayvanların ve hatta zerrelerin yalnızca tek bir bedende toplanma yoluyla giderileceğine kanaat getirdim fakat bu düşünceyi yalnızca Chagama'yı dinleyerek kâni oldum. Gayem, köyde de bahsettiğim gibi, Shinobi Dünyası'ndaki bütün dünya görüşlerini dinleyerek yeni bir kanaat getirmektir. Zira şu anki kanımı başarabilmemin hiçbir yolunu bulamıyor ve daha kötüsü şu ki: hayal dahi edemiyorum.
Image
► Show Spoiler
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2811
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Chouwano Kagi] Uyur idik uyardılar

Post by GM - Naruto » April 9th, 2021, 11:03 am

Motoichi sözlerini büyük bir heyecan ve merakla, adeta soluksuz dinliyor. Tırmanmaya başladığınız yolun nefes alıp vermenizi hızlandırması gerekse de, Motoichi sözlerine en ufak bir rahatsızlık vermemek için neredeyse nefes bile almıyor. Konuşmanın sonlanması akabinde ise üzgün ve yorgun bakışlarını yere doğru dilen Motoichi “Bunpuku-sama’nın yaşadıklarını hayal bile edemiyorum. Keskin iradesine saygı duymak dışında yapabileceğim bir şey olduğuna inanmıyorum.” diyor. Hemen ardından da iki elini göğüs hizasında birleştirerek bir şeyler mırıldanıyor. Bir dua ayinine başladığını anladığın Motoichi birkaç dakika kadar bu pozisyonda durmasının ardından bakışlarını tekrar sana çeviriyor. Motoichi’nin gözlerinde katıksız saygının parıltılarını gördüğün esnada Motoichi “Gayenin ne denli meşakkatli ve insana huzursuzluk verici olduğunu anlıyorum. Ne var ki, Bunpuku-sama ve Chagama-sama gibi, seçtiğin yolun ruhunu ferahlatacağına inanıyorum. Umarım Nanadaime-sama’nın öncülüğünü ettiği bu barış dünyasını bir adım ileriye taşıyabilirsin.” diyor. Konuyla ilgili başka bir kelam etmeyecek gibi duran Motoichi ile yürüyüşünüz sessizlik eşliğinde devam ediyor.

Yolun geri kalan kısmını işin felsefik yanından ziyade dünyevi şeyleri konuşarak geçiriyorsunuz. Havadan sudan tatta geçen muhabbetiniz sırasında ister istemez Motoichi ile aranızda bir bağ kurmayı başarıyorsunuz. En azından birbirinize duyduğunuz karşılık saygı, her bir cümlenizde kendini gösteriyor. Sonunda ise, akşam vakitlerine doğru Ateş Tapınağı’na varıyorsunuz.

Tıpkı Motoichi’nin söylediği gibi, üç yanı dağlarla çevrili tapınağın güney kısmına yönelip girişine varıyorsunuz. Geniş, beton bir yürüyüş zeminin her iki yanında bulunan yüksek ağaçlar, bir merdivenle bütünleşirken geleneksel bir manastır mimarisine sahip Tapınağı en net şekilde ilk kez görüyorsun. Tahmininden daha büyük ve heybetli görünen tapınağın ana kapısının iki yanında bulunan Karasu ve Yamabushi Tengu heykelinin adeta göğe kadar uzandığını düşünüyorsun. Adımlarınız bir parça daha hızlanırken, yol kenarına konulan küçük ışıklandırma sayesinde rahatça ilerlemeyi başarıyorsunuz. Fakat senin esas dikkatini çeken konu, Tapınağa varmanızla birlikte Motoichi’nin yüzünde oluşan mutluluk ve huzur görüntüsü oluyor.

Tapınağın merdivenlerini çıkmaya başladıkça, içine istemsiz bir huzurun dolmasına engel olamıyorsun. Sanki kötü düşünceler veya duygular, heykeller tarafından sindirilir gibi geliyor sana. Huşu içinde attığın adımlar Tapınağın giriş kapısına kadar vardığında, devasa kapı yavaş bir şekilde iki yana ve içe doğru olacak şekilde açılıyor. Tapınağın içinden gelen ilk ışıklar, sihirli bir huzuru salgılarken Motoichi “Ateş Tapınağına hoşgeldiniz.” diyor ellerini göğüs hizasında birleştirip hafifçe eğilirken.

Ateş Tapınağının hafif aralanmış devasa kapılarından geçip içine girdiğin anda, seni ilk karşılayan büyük bir bahçe oluyor. Dışarıdaki ağaçların benzeri şekilde yer alan yüksek ağaçlar ve çimen alanda birçok geleneksel temalardaki heykeller dikkatini çekiyor. Bununla birlikte etrafta dolanan birkaç keşiş, gelişini selamlamayı ihmal etmiyor. Girişten başlayan yol, birkaç adım sonunda farklı yönlere dağılsa da, her bir yolun bir yapıya çıktığını fark edebiliyorsun. İçeride birden fazla geleneksel temada yapı bulunsa da, en dikkat çekici olanı hemen karşınızda bulunan yer oluyor. Bu esnada Motoichi “Tapınak tamamen yok edildikten sonra, Shikamaru-sama’nın çabalarıyla tekrar inşa etmeyi başardık. Bununla birlikte tek bir yapı yerine birden fazla yapıyla daha organize bir düzene geçtik. Ancak ana binamız karşında duran.” diyerek ufak bir açıklama yapıyor.

Geleneksellikten herhangi bir taviz verilmeden inşa edilmiş ana binaya vardığınızda, bir kez daha iki yana açılan kapılarla karşılaşıyorsun. Ancak bu kez, sadece büyük denebilecek bu kapılardan geçmenin ardından, içeride normal hanın girişini andıran bir manzarayla karşılaşıyorsun. Oldukça geniş bir hol olarak gördüğün bu alanın en uç noktasında, heykeller ve duvarda asılı sembolleri fark edebiliyorsun. Bu haliyle bu alanın genellikle toplanılıp duaların veya ayinlerin gerçekleştirildiği yer olduğunu anlayabiliyorsun. O an için içeride bulunan üç adet keşiş, oldukları yerde doğrulurken Motoichi “Rahatsız olmayın kardeşlerim. Bir misafirimiz var ve onu Bansai-sama ile görüştürmek isterim. Kendisi yerinde mi?” diye soruyor. Üç keşiş saygılı bir şekilde seni selamladıktan sonra, Motoichi’nin sorusunu olumlu yönde cevaplıyorlar. Bunun üzerine Motoichi ardınızdaki kapıdan tekrar çıkıyor ve binanın ön kısmında yan kısmına doğru uzanan tahta zemin üzerinde ilerlemeye başlıyor.

Motoichi’nin ardından yürümeye devam ettiğin esnada Motoichi “Bahsettiğim yıkımdan sonra geriye sadece Bansai-sama, Sentoki-dono ve Zenza-dono kalmıştı. Shikamaru-sama ile Bansai-sama tapınağın inşasını tekrar sağladıktan sonra, Bansai-sama bize liderlik etmeye başladı. Sayımız şu an için oldukça az, ancak zaman içinde öğretilerimiz daha çok insana ulaşacaktır. İnsanların bize karşı genel tavrı mükemmel ve bu da bize güç veriyor.” diyor. Bu açıklamalardan sonra binanın önünden sağına doğru geçiyorsunuz ve yarım dakika kadar yürümenizin ardından duruyorsunuz. Geleneksel mimariye uygun olarak, yana doğru sürgülü bir şekilde açılan bir kapının önünde duruyorsun. Motoichi kapıya hafifçe vurduktan sonra “Bansai-sama, ben Motoichi. Geri döndüm ve sizi görmek isteyen bir misafir getirdim.” diyor. Bu cümlelerin hemen ardından ise sürgülü kapı yavaşça açılıyor ve kapıda uzun boylu, atletik yapılı, keçi sakallı ve gözlüklü bir keşiş sizi karşılıyor. Yüzündeki tebessüm içeriden gelen loş ışığa rağmen oldukça belirgin bir halde dururken “Hoşgeldiniz Motoichi-san.” diyor hoş bir tınıyla. Hemen ardından saygılı bir baş hareketiyle seni selamlarken Motoichi “Kendisi Kagi ve köyde onunla karşılaştım. Bunpuku-sama ve Chagama-sama’nın öğrencisiymiş.” dedikten sonra sana dönüyor ve “Hajime-san… Bansai-sama’nın öğrencisidir. Öğrenci dediğime bakma, hepimizden daha donanımlıdır.” diyor. İsminin Hajime olduğunu öğrendiğin keşiş ise utanmış bir şekilde bakışlarını seninle Motoichi arasında gezdirirken “Lütfen abartma Motoichi-san.” dedikten sonra saygı ve hayranlık dolu bir bakışla sana odaklanarak "Bunpuku-sama'nın bir öğrencisiyle karşılaşacağımı hiç düşünmezdim. Çok memnun oldum Kagi-san." diyor. Karşılıklı küçük dostane gülüşmelerin ardından Hajime hafifçe kapının kenarına geçerken “Bansai-sama birazdan burada olur, dilersen içeride bekleyelim.” diyor. Motoichi ise hemen lafa girerek “Ben de diğer işleri halledeyim o zaman. Tekrar memnun oldum ve görüşmek üzere Kagi-san.” demesinin ardından saygılı bir şekilde selamını vererek yanınızdan ayrılıyor.

Hajime’nin açtığı yoldan içeriye giriyorsun ve Hajime de ardından sürgülü kapıyı kapatıyor. İçerisi en fazla 10 kişinin sığabileceği büyüklükte ve herhangi bir eşya barındırmıyor. Simetrik bir şekilde yere serilmiş ve “U” harfini andıracak şekilde dizilmiş şilteler dışında odanın ortasında ve köşelerinde bulunan gaz lambalarını görebiliyorsun. Hajime seni odanın sağına doğru gelen şilteye doğru davet ederken, girişin tam karşısında olan bir diğer sürgülü kapıyı görebiliyorsun. Odanın içinde başkaca bir pencere veya kapı göremiyorsun. Hajime oturabileceğin yeri gösterdikten sonra kendisi de sol taraftaki şiltelerden birini seçiyor ve yavaşça dizleri üstüne oturuyor. Bu sırada fark ettiğin diğer kapıyı işaret ederek “Burası Bansai-sama’nın kişisel odası. Orada yaşar ve dualarını orada eder. Birazdan burada olur.” dedikten sonra bir şey unutmuşçasına hemen ayağa kalkıyor ve “Uzun yoldan geldin, bir şeyler yiyip içmek ister misin?” diye soruyor. Ancak sorusuna bir cevap almayı beklemeden kapıya doğru yöneliyor ve kapıyı hafifçe açmasının ardından “Soetsu-san… Misafirimiz için yiyecek ve içecek bir şeyler getirir misin?” diye sesleniyor. Hemen ardından ise kapıyı tekrar kapattıktan sonra “Düşüncesizliğimi ve kabalığımı bağışlayın Kagi-san.” diyerek tekrar yerine geçiyor.
Off Topic
Konunun senin açından daha hızlı ilerleyebilmesi amacıyla dahil olabileceğin bazı konuşmaları es geçtiğimin farkındayım. Bu durum bir rahatsızlık yaratıyor ise ilerleyen turlarda buna dikkat edeceğim.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Chouwano Kagi
Kaçak
Kaçak
Posts: 260
Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
Künye:

Re: [Chouwano Kagi] Uyur idik uyardılar

Post by Chouwano Kagi » April 10th, 2021, 7:21 am

Yolculuk sırasında ettiğimiz hasbihal sırasında Motoichi-san ile beraber karşılıklı olarak saygılarımızı kazanmıştık. Öyle ki Bunpuku-sama'nın hikayesini anlattıktan sonra yaptığı hareket çok hoşuma gittiği gibi çok da şaşırtmıştı. Zira onun hikayesinden hemen sonra bir mudra yaparak dua etmeye başladı. Hoşuma gitmişti zira ekolünde olduğuna inandığım insanın takdir görmesi hoşuma gitmişti, şaşırmıştım zira bu eylemi ben bir kez olsun bile yapmamıştım. Meditasyon yaptığım tek an özümün düşünmeye ihtiyacı olduğu anlar idi. Başka birisi hakkında dua etmeyi ya da sutraları oturup söylemeyi hiç düşünmemiştim. Birisi hakkındaki iyi niyet dileklerim yalnızca aklımda o anlığına vakı olmuş ve sutraları yalnızca üzerinde düşünülmesi gereken mektuplar olarak addetmiştim. Belki de yanılmıştım zira şu an ilk defa bir ulema komününe dahil birisinin ibadetine tanıklık ediyordum. Motoichi-san'ın sözlerinden sonra iki elimi sinemde birleştirerek boynumu eğdim: "Çok teşekkür ederim Motoichi-san."


Yol boyunca edilecek sıradan sohbetler ve dağları aşmanın verdiği yorgunluk ile lal olan dillerimiz nihayetinde bahsedilen tapınağa sağ salim vardı. Aynı ahalinin anlattığı gibi ucu göğü delen iki devasa gardiyanın muhafaza ettiği büyük tapınak kapısı pekâlâ karşımda duruyordu. Tapınağa doğru yaklaştıkça içimdeki şüpheler, korkular içimde eriyor gibi oluyordu. Öyle ki bir an geldi içimde yalnızca hiçlik oluştu. Kami şahit, şu iki kapı arasına bıraksalar Nehan'a ulaşmam bir ayı bulmaz gibi geliyordu. Bu hissiyat yalnızca bana özgü de değildi anlaşılan; zira Motoichi-san'ın yüzünde yolculuğun yorucu izleri bir anda silinmiş ve yerini karşılıksız bir huzur almış gibiydi. Sanki bu iki gardiyan bir mızrak atmış da içimizdeki Yin'i öldürmüş gibiydi.

Sonunda tapınağın kapısına vardığımızda bütün heybetiyle gıcırtılı naralar atarak açılıyordu. İçeriden yüzüme vuran ışık bir süreliğine gözlerimi kırpmama ve hatta ellerimle siper etmeme sebep olmuştu. Bir anlığına da olsa aynı hissiyatı yaşamıştım; aynı o Baykuş'un gelip de yanıma koyduğu hissiyatı. Hiçlikte inficar olan o ışığın hissiyatını. Bu hissiyat buhranından Motoichi-san'ın içeriye buyur etmesiyle çıkmıştım.

"Hoş buldum."

İçerisi anılarımda canlandırdığım sıradan keşiş tapınaklarından çok daha öteydi. Oysa buraya gelirken yalnızca bir kaç adet Torii Kapısı, bir manastır koğuşu ve birkaç tane de heykelden fazlasını beklediğim yoktu. Bu tatminliğin ötesine geçen hissiyat ile içerideki heykelleri incelemek, bahçede oturup meditasyon yapmak ve etrafta dolaşan keşişler ile hasbihal etmek istesem de şu an için Motoichi-san'ı takip etmek zorunda olmak bu arzularımı kısıtlıyordu. Onun yerine her keşişi içten selamlıyor ve çevrenin krokisini unutmamak için bazı heykellerin yerini aklıma iyice kazıyordum. Bu yolculuk sonunda Bansai-sama'nın odası önünde duraksıyordu.

Motoichi-san, Bansai-sama'nın kapısını tıkladıktan sonra içeriden orta yaşlı bir adam çıkmıştı. Başta Bansai-sama'yı o sansam da yalnızca bir yaver gibi bir şey olduğunu hemen ardından yapılan takdimat ile anlıyordum. Motoichi-san'ın dediğine göre diğer keşişlerden daha âlim birisi idi ki, bu çok da şaşıracağım bir durum değildi doğrusu. Zira ruhani liderlerine bu kadar yakın olmanın gereksinimlerinden birisi de şüphesiz böyle bir şey olmalıydı.

Takdimat yapıldıktan sonra beklemediğim bir biçimde Motoichi-san yanımızdan ayrılıp gitmişti ki, bu durum biraz beni rahatsızlığa, daha ziyade utangaç bir tavra sokmuştu. Zira buraya yaptığım yolculuktan bu yana yalnızca onunla konuşmuş diğer keşişlere ise yalnızca selam vermekle kalmıştım. Şimdi ise bir tapınak ulusunun odasında, gelmesini bekliyor idim. Hajime-san'ın sol taraftaki şiltelerden birini seçmesi üzerine ben de tam olarak karşısına geçmiştim. O büyük bir günah işlemişçesine bir tavırla kapıya doğru yönelip benim için yiyecek içecek getirmeye kalkınca "Gerçekten gerek yok." desem de pek de beni dinlemeden ikram çağırısında çoktan bulunmuştu. O ayağa kalkıp kapıya gidince odayı inceleme cesaretini kendimde bulmuştum. Yapı olarak içeride hiçbir şey yok denebilirdi, bir pencere dahi yoktu. Misyon olarak aynı Chagama'nın odasına benziyordu: Dikkat dağıtacak hiçbir şey yoktu.

"Çok teşekkür ederim Hajime-san." diyerek yanıtlasam da ardından süren birkaç saniyelik sessizlik rahatsız etmiş ve sanki beni konuşmak zorunda bırakıyor gibi hissediyordum. Bu hissiyata kolayca kendimi bırakacaktım zira birazdan Bansai-sama geldiğinde lal gibi kalmak hoş olmazdı. Hakeza ben konuşarak açıldığıma inanan birisiydim. Hal böyle olunca Felsefi bir hasbihal yerine daha çok tapınağın işleyişi hakkında birkaç sual yöneltmek istemiştim. Zira felsefi soruları işin erbabına, Bansai-sama'ya sormak şu an daha mantıklı gelmekteydi.

"Bu tapınakta kaç kişi mevcuttur acep? Doğrusu hayal ettiğimden daha büyük ve daha ihtişamlı bir yerdir. Shikamaru-sama'nın yardımlarıyla yeniden yapıldığını duydum, acep yardımları ilanihaye midir? Zira aksi halde bu kadar insanı doyururken bile muhtaçlara beklenen olmak benim gibi bir yurtsuzun hayalini dahi kuramayacağı büyük bir başarıdır."

Diliyelim ki bu sorular bir keşiş tapınağının işleyişini çözebilmeme yardımcı olsun idi. Zira yolun başında idim.


Out:
Hiç sorun değil ve hatta destekçisiyim.
Image
► Show Spoiler
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2811
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Chouwano Kagi] Uyur idik uyardılar

Post by GM - Naruto » April 12th, 2021, 4:32 pm

Hajime’nin tekrar yerini almasının üzerinden geçen birkaç saniyede kafanda cümlelerini toparlıyorsun. Bu süre zarfında Hajime dingin ve sakin bir şekilde sana bakmakla yetiniyor. Bakışlarının altında herhangi bir duygu veya düşünce sezemediğin Hajime ile bakışmak yerine sohbete girişmek adına da cümlelerini kuruyorsun. Seni oldukça dikkatli bir şekilde dinleyen Hajime yüzüne yapıştırdığı tebessümünden taviz vermeden hafifçe gözlüğünü düzeltiyor ve ardından “Burada 41 keşiş ve 17 tane de çırak bulunmakta. Çırak dediğimize bakma, aslında onlar da kendilerini son derece iyi yetiştirmiş kişiler.” diyerek sorularına cevap vermeye başlıyor. “Shikamaru-san’ın öncülüğünde Tapınağı tekrar inşa etmeyi başardık, bu doğru.” diyerek tekrar konuşmaya başlayan Hajime “Ama elbette ilelebet bize yardım olabilecek bir konumu yok. Kaldı ki bunu kabul etmemiz de mümkün değil. Bu yüzden de Tapınak olarak kendi yağımızda kavrulmaya çalışıyoruz.” şeklinde sürdürüyor konuşmalarını. Bunun ardından hafifçe iç çeken Hajime “Tabi yağımızda kavrulurken çevre köylerden destek alıyoruz. Bir şekilde onlar bizim, bizler de onların eksiklerini tamamlıyoruz.” diyor. Sözlerinin nereye varacağı konusunda pek de aydınlatıcı olmayan bu açıklamayı fark eden Hajime “Buğdayı eksik olana, diğer köyden tedarik ettiklerimizi sunuyoruz. Onlardan da karşılık olarak patates alıyoruz. Kendimize yetecek kadarını ayırıp, eksiği olan başka bir köye de patatesleri veriyoruz. Elbette bazen de koruma görevlerini yerine getiriyoruz.” diyerek biraz daha ayrıntılı bir açıklama yapıyor.

Her ne kadar Hajime bu konu üstüne birkaç kelam daha edecek gibi dursa da, ilk olarak odanın giriş kapısı çalıyor ve içeriye elinde tuttuğu tepsiyle bir keşiş içeri giriyor. Elindeki tepsiyi yavaşça ortaya bırakırken tepsideki bir tabakta haşlanmış patates, bir diğer tabakta da bir çorba görüyorsun. Bunun yanında bir sürahi içerisinde de su bulunan tepsiyi hafifçe sana doğru yaklaştıran keşiş, hafifçe selam vererek odadan çıkıyor. Hemen ardından ise bu kez odanın diğer kapısı açılıyor ve bu kez odaya kambur beli, gür ancak grileşmiş uzun sakalları ve yüzünde yılların getirdiği onca izle Bansai olduğunu düşündüğün kişi giriyor. Hajime hızla olduğu yerde ayağa kalkıp öne doğru eğilirken Bansai “Hajime-san… Buna gerek olmadığını sana daha kaç kere söylemem gerekiyor.” diyor yaşlılığın getirdiği titrek bir ses ile. Hemen ardından ise sana dönerek mahcup bir yüz ifadesiyle “Beklettiğim için kusuruma bakmayın, biz yaşlılar sandığımız kadar hızlı hareket edemiyoruz.” diyor.

Kısa girizgahının ardından odanın ucundaki boş şilteye yavaşça ve sanki kendine zarar vermemek için dikkatlice oturan Bansai’yi, Hajime de takip ediyor. Bu esnada Bansai’nin başının hafifçe titrediğini, bu titremenin ellerinde ve bacaklarında da olduğunu görebiliyorsun. Hajime’nin ise Bansai’ye büyük bir hayranlıkla ve saygıyla baktığını, onun bakışlarındaki parıltıdan anlayabiliyorsun. Bansai hafifçe birkaç nefes aldıktan sonra ortadaki tepsiyi fark ederek elini hafifçe uzatıyor ve “Lütfen, devam edin. Aç bir mideyle dolu bir zihin boşaltılamaz.” diyor hafifçe gülerek. Hajime de bu gülüşe sessiz bir tebessümle eşlik etmeyi ihmal etmiyor.

Bansai
Image
*Bansai bu görünümünden bir nebze daha yaşlı görünmektedir.
Hajime
Image
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
User avatar
Chouwano Kagi
Kaçak
Kaçak
Posts: 260
Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
Künye:

Re: [Chouwano Kagi] Uyur idik uyardılar

Post by Chouwano Kagi » April 13th, 2021, 6:42 am

Hajime-san'ın sözleri arasında en çok "kendi yağında kavrulma" kısmına takılmıştım. Zira bu sözünün ardında anlattıkları kendi yağından kavrulmaktan ziyade tarımsal üretim kültüründe bürokratik bir kontrol noktası olmak gibiydi. Köyler, şehirler ve üretici bu tip bir kuruma ihtiyaç duymadan da yeni bir çözüm üretebilirdi -ve sanıyorum ki bu soruna çözüm bulmak çok da uzun bir vakitlerini almazdı- fakat bu göreve atanmış bir kurum bu göreve nail olmaya devam edemezse varlığını sürdüremezdi. Haliyle yalnızca fikriyat açısından ürünler üretmesi gereken bir topluluğun maddi, siyasi ve bürokratiğe kayan işlere bulaşmış olması üreteceği fikirleri dünyevi açıdan etkilememiş olması benim nazarımda pek de mümkün değildi. Bu çok tehlikeli bir durumdu. Heyhat, bu durumun şimdiye kadar bu kurumu ne kadar etkilediğini tezahür etmek benim için çok zordu ki, bu durum sözlerimi mutlak ölçüde etkileyecekti.

Hajime-san'ın sözlerini bitirmesi için beklerken az önce içeriye girmemize vesile olan kapı açılmış ve istenildiği üzere bazı yiyecek ve içecekler ikram edimişti. Sıradan teşekkür jestimi dahi yapıp da bitiremeden odanın bir diğer kapısı ansızın açılıyor ve içeriye oldukça yaşlı, kambur ve doğrusu vuslata pek de vakti kalmamış, Bansai olduğunu varsaydığım yaşlı bir insan giriyordu. Ben az önceki ikramkâra ettiğim jestten fazlasını etmezken, Hajime-san canhıraş bir biçimde Bansai-sama'nın önünde eğiliyordu. Bansai-sama, bir keşiş liderine yakıştıracağım üzere de böylesine bir hareketin gereksizliğine işaret ediyor ve ardından da bana dönerek yaşlılığına binaen de bir latife yapıyordu. Yüzümde silik fakat fark edilebildiğini umduğum bir tebessüm ile ellerimi birleştirmiş ve yüzüme yaklaştırarak yanıt verdim: "Bir gün elbet biz de fark edeceğiz."

Bansai-sama çok ağır ve doğrusu insanın içini acıtan hareketler ile salonun ortasına güç bela oturmayı başarmıştı. Öyle ki yaşlılığın verdiği emareleri oturduktan sonra bile pekala görülebilir durumdaydı. Hajime-san ise bu durumlara oldukça alışık olduğundan dolayı olacaktı ki yüzünde oldukça mutlu bir ifade var idi. Bansai-sama bizi yeniden sofraya buyur ettikten sonra ben de bir gülümseme ile yetinmiş ve ardından Hajime-san'a hafifçe boyun eğerek "Hajime-san lütfen eklemek istediğiniz bir şey varsa ekleyin." diyecektim. Ardından söz olur da bana buyur edilir ise birkaç saniye sürecek bir sessizlik sonrası "Bansai-sama acep bu sofrada sizin için ne gözle bulunmaktayım, müsterih olunuz ibtida, alınmam zinhar! Yalnızca merakımdan: Acep bir dost mudur gelip geçen bu diyardan, yoksam ki toy bir aymaz mıdır ki, o heyecan arayan?" diyerek yanıtını bekleyecektim.

Bir balığın görebileceği en iyi manzara bir kuşun pençeleri arasında olabilirdi. Fakat bu manzaranın sözde ihtişamı yalnızca suyun üstünde yaşayıp da uçmayanlar için değerliydi.
Image
► Show Spoiler
User avatar
GM - Naruto
Game Master
Game Master
Posts: 2811
Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm

Re: [Chouwano Kagi] Uyur idik uyardılar

Post by GM - Naruto » April 15th, 2021, 10:02 am

Hajime’ye sözlerine kaldığı yerden devam etmek için kurduğun cümlenin ardından, Hajime yüzündeki tebessümü biraz daha arttırıyor ve “Bansai-sama varken bana düşen bir söz olduğunu düşünmüyorum.” diyor sesinde saygı tonunu eksik etmeden. Bansai ise hafifçe bir cıklamanın ardından “Hajime-san… Ben de senin gibi, Kagi Hanım gibi bir insanım. Sizden daha çok yaşamış olabilirim. Belki sırf bu yüzden daha çok şey görmüş de olabilirim. Ama bu beni senden üstün kılmaz, seni de alçakta tutmaz. Bunu en iyi senin biliyor olman lazım, değil mi?” diyor. Hajime ise hafif mahcup bir edayla başını hafifçe eğerken “Üzgünüm Bansai-sama… Düşüncelerinizin ne yönde olduğunu bilsem bile, sözlerimle veya davranışlarımla sizi utandırmaktan korkarım.” diyor. Bu sözlerin üzerine Bansai sana kaçamak bir bakış atarken, ihtiyar bir gülüş ile tekrar konuşmaya giriyor ve “Utandırmak mı? Hiçbirimiz düz bir yolda ilerlemiyoruz, bol sapaklı ve bol engebeli bir yoldayız. Velev ki yanlış adım attın, sonrakinde düzeltemez misin? Yanlış yapmak utanç verici bir şey değil ki Hajime-san… Yanlışını doğrultmaya çabaladığın sürece, ne kadar yanlış yaparsan yap, yürüdüğün yol doğrulacaktır. Geçmiş geleceğin değiştirilemeyeceğini hatırlatmak için değil, bize ne olabileceğini hatırlatmak için vardır… Bu sözler tanıdık geldi mi Hajime-san?” diyor. Bansai’nin sözlerini büyük bir dikkatle dinleyen Hajime ise hafif bir tebessümle başını olumlu anlamda birkaç kez sallamakla yetiniyor. Bansai ise bu kısa konuşmadan oldukça memnun görünüyor.

Konuşmaya Hajime ile devam etme niyetin olsa da Bansai ile Hajime arasında geçen konuşmanın ardından, Hajime’nin yine de konuşmaya pek niyetli görünmediğini fark edebiliyorsun. Dolayısıyla, onun yarım kalan sözlerini daha sonra duymaya yönelik bir düşünceyle, Bansai’ye hitaben cümlelerini kuruyor ve sorunu soruyorsun. Bansai, hafif titreyen başıyla seni dinledikten sonra ilk olarak “Dilin…” diyor ilginç bir şey fark etmişçesine. Hemen ardından ise “Dilin, alışık olunmadık türden. Sözcüklerin belki de unutulmaya yüz tutmuştur… Böylesine konuştuğunda halen daha seni anlayabilen insanlar bulmak güç olmalı.” diyor hafif bir gülüşle. Ancak hemen ardından gülüşü daha büyük bir hal alırken “Soruna gelirsek... Bu sofrada benim için hangi sıfatla bulunduğunun bir önemi var mı? Dost veya düşman… Kardeş veya kanlı… Ne fark eder ki? Sofra burada, ben buradayım ve sen de buradasın. Ekmeğimizi bölüşebiliyorsak, birbirimizi anlamaya başlamışız demektir ve birbirimizi anladığımız sürece sıfatlarımızın önemi var mı?” diyor. Konuşması sırasında ihtiyar bakışlarını üzerinde gezdiren Bansai, cümlelerini bitirdikten sonra Hajime’ye dönerek “Sen ne diyorsun Hajime-san?” diye soruyor. Hajime ise sözün kendisine verilmiş olmasına bir nebze şaşırmış olsa da, bunu içine atarak “Dediğiniz gibi Bansai-sama… Kim olduğumuzun kıymeti yok, paylaşmayı bildiğimiz vakit. Bir bağ kurar paylaşmak ve bu bağ her iki tarafı da tanımlamaya başlar. Bağ ne derece güçlenirse, tanımın anlamı da güçlenir. Bu sebeple, kim olduğumuzdan ziyade kiminle ne paylaşacağımızdır önemli olan.” diyor. Bansai ise kendi kendine mırıldanırcasına “Aynen öyle.” diyor sadece ve bakışlarını bir kez daha sana döndürüyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
Locked

Return to “Role Play Arşivleri”