[5. Gün - Gündüz Safhası] Malikane

[Kotegawa Chisa]

Patlamanın üzerinden oldukça kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen Ryoken-san hemencecik yanımda belirdi. İlk başta biraz sevinmiş olmama rağmen Teijo-san'ın yanında olmadığını gördüğüm anda biraz kafam karıştı. Üsten çıktıktan sonra Teijo-san ve Kasumikage-san'ı esir almak istediğini belirtmişti, kafamı karıştıran şey de o olmuştu. Ona güvendiğimden ötürü böyle bir şey yapmayacağını düşünüyordum fakat aynı zamanda da ilk başta söylediklerinden ötürü aklımda bir şüphe oluşmuştu. Yine de bu durumun üzerine fazla kafa yormamaya karar verdim. Büyük ihtimalle ben ayrıldıktan hemen sonra onlar da ayrılmıştır. Evet, Ryoken-san'dan şüphelenmenin bir anlamı yok. Ne de olsa biz arkadaşız.

Ryoken-san'ın arkasında bir silüetin belirdiğini gördüğüm anda Teijo-san olabileceğini düşündüm fakat Kasumikage-san çıktı. Ryoken-san suratında manidar bir gülümsemeyle birlikte garip bir şeyler söyledi. Hal böyle olunca ondan biraz daha şüphelendim. Yani şüphelenmek istemiyorum ammmma biraz şüpheli davranıyor. Neyse, şimdilik beklemek ve incelemek daha mantıklı olacaktır.

Ryoken-san'ın hemen ardından Kasumikage-san'da bir şeyler söyledi. Söyledikleri mantıklı gibiydi ama emin de olamıyorum. Ne de olsa Teijo-san ile sadece birkaç dakika önce arkadaş oldum. Pardon, en iyi arkadaş olduk. Hehehehe~~ Ahem... İşte o yüzdendir ki daha tam olarak nasıl birisi olduğunu bilmiyorum. Yani Kasumikage-san'ın dediği gibi temkinli birisi olması gayet mümkün.

Bakışlarımı Kasumikage-san'a çevirdikten sonra "Selamlar Kasumikage-san. Teijo-san'a sormayı unuttum ama Butsuo-san nasıl? Dün bayağı kötü yaralanmıştı, iyi mi? Gerçi makine gibi olduğunu duyuyordum sürekli, büyük ihtimalle iyidir... Eee~~ Bir şeyler bulabildin mi? Kimseyi göremedim ben." dedim. Konuşmamın genelinde suratımda kocaman bir gülümseme olmasına rağmen kimseyi göremediğimi söylerken suratım biraz düştü. Yani gerçekten de sinir bozucu değil mi? Ortada korumasız bir şekilde parşömen bırakıp kayboluyorlar. Büyük ihtimalle malikanenin altına giden gizli bir bölme falan vardır ve orada saklanıyorlardır... Bir dakika... Burası bir malikane, evet. İşte şimdi her şey mantıklı gelmeye başladı. Hemen gidip tezimi doğrulamalıyım!

Tam harekete geçeceğim esnada Kasumikage-san'ın sözleri bir kez daha bilinçaltımda yankılandı. 'İkinizin hakkında çok şey duymuştum', 'Anlaşılan benim kim olduğumu biliyorsunuz.' Bir şeyler garip, daha dün tanışmış olmamıza rağmen beni unutacak değil ya. Yani ilk kısmı söyleyebilir fakat ikinci kısım biraz garipti. Ayrıca maymun nerede? Dün bayağı yakın arkadaşlarmış gibi gözüküyordu... Hayır, hayır Chisa aklına hemen komplo teorileri gelmesin. Yani burada Kasumikage-san'a dönüşebilecek tek kişi Teijo-san. Sarı takımdakilerin bunu yapamayacaklarına adım gibi eminim. Teijo-san'ın da yapmak için bir sebebi yok... Yine de dikkatli olalım belki sarı takım benim beklentilerimi aşmayı başarmıştır.

Şimdilik Ryoken-san'ın yanından ayrılmayarak konuşmanın devamını dinleyeceğim. Sonrasında malikaneye girip gizli bir oda aramayı planlıyorum. Ryoken-san'ı da az önce gördüğüm tepeye göndereceğim, orası da saklanmak için gayet güzel bir mekan.

[GM - Naruto]

Birbirinizle konuşmalarınız sırasıyla gerçekleşiyor ve sonlanıyor. Üçünüz de malikanenin çatısında farklı lokasyonlarda bulunmaktasınız. Chisa, kuşbakışı bakıldığında bir U şeklini andıran çatının sağ üst ucunda yer almakta. Ortama yeni gelen siyah saçlı shinobi sol alt uçta yer alıyor. Ryoken ise nispeten ortada, U'nun alt çizgisinin orta kısımlarında konumlanmış durumda. Bir adım atması halinde avluya inebilecek bir pozisyonda. Chisa ve Ryoken'in arasında 19-20 metre, Ryoken ve siyah saçlı shinobinin arasında 14-15 metrelik bir mesafe var. Hepiniz çatıya çıktıktan sonra, 10 saniye ya geçti ya geçmedi.

Ryoken: Ortama yeni giren siyah saçlı shinobinin sözleri üzerine belirleyeceğin hareket planın üzerine kafa yoruyorsun oldukça hızlı bir şekilde. Zihinsel kapasiten oldukça yüksek olduğu için bunu yapman nispeten kısa sürüyor ve herkesin cümleleri bittikten sonra ortamı aşağı yukarı analiz etmiş oluyorsun kafanda. Siyah saçlı shinobinin sözlerinden az önce Teijo'yla yan yana olup olmadığınıza dair net bir anlam çıkaramıyorsun. Ama asıl problem, bir anlam çıkarıp çıkaramadığından ziyade shinobinin cevabının belirli bir anlam ifade etmediğini düşünüyor olman. Bir nevi laf salatasını andırıyor shinobinin sözleri sana. Aldatma yeteneklerin fena olmadığı için bu analizi yapıp kafandaki sonuca ulaşırken dışarı pek renk vermemiş olduğuna eminsin. Yüzündeki gülümsemenin tüm 'samimiyetini' koruduğuna inanıyorsun.

Chisa: Sözlerini sarfettikten sonra sınavın önceki günlerinde karşılaşmış olduğun Kusagakure'li shinobi hakkındaki düşüncelerine yoğunlaşıyorsun. Bu düşünceler senin mantık çerçevesinde yürüttüğün fikirler. Ancak duruma genel çerçeveden bakıp iç sesini dinlediğinde bu şüpheci çıkarımlarının empati yeteneğin tarafından desteklenmiyor gibi görünüyor. Yine de içinde minicik de olsa 'ama?' diyen bir empati parçası mevcut.

Teijo: Herkes cümlelerini tamamladıktan sonra, sırasıyla iki köydaşını da inceleme fırsatı buluyorsun kısa bir süreliğine. Chisa, konuşmaların ardından hafifçe düşünceli görünüyor lakin Ryoken'in söylediğin şeylere inandığına aşağı yukarı emin oluyorsun. Yüzündeki samimi gülümseme senin buna ikna olman için yeterli.

[Sekino Teijo]

Çatıda başlattığımız minik sohbet sırasında kısa bir süreliğini de olsa köydaşlarımı inceleme fırsatı buldum. Bu küçük fırsat sayesinde patlamadan sonra karşılarında Teijo değil de Teki’yi buldukları için nasıl tepki verdiklerini gözlemleyebildim. Kısa süreli gözlemimden anladığım kadarıyla Ryoken’in herhangi bir şekilde benden şüphelendiğini düşünmüyorum. Suratındaki samimi gülümseme neler hissettiğini gayet net bir şekilde açıklıyor. Anlaşılan benden kurtulup Teki ile karşılaştığı için neşesi yerine gelmiş. Büyük ihtimalle bende işe yaramayan Genjutsu numaralarını Teki’de deneyebileceği için bu kadar mutlu olduğunu düşünüyorum. Ancak hiç tahmin etmediği bir şekilde planları boşa çıkacak. Chisa ise Ryoken’in tam tersi şekilde düşünceli gözüküyor. Genjutsu yüzünden hala kendine gelemediği için bence verdiği tepki gayet normal. Onu kendine getirebilmem için öncelikle bir şekilde Ryoken’in yanımızdan uzaklaştırmam lazım.

Ryoken’den kurtulma planlarıma tekrar başlamadan önce Chisa’ya cevap vererek “Merak etme. Butsuo-san gayet iyi durumda. Hatta buraya gelmeyi bizden çok daha fazla istiyordu ama ne olur ne olmaz diye bir gün dinlenmesini istedik.” Dedikten sonra biraz duraksayıp üzgün bir şekilde “Ne yazık ki ne ben ne de Hiyaki hiçbir şey bulamadık. Tam buranın tamamen boş olduğunu düşünmeye başladığım sırada sinyali duyup buraya geldim.” Diyeceğim. Ardından düşünmeye başlayacağım. Mevcut durumumuzda o kadar ses çıkarmamıza rağmen hala gelen giden kimse olmaması çok enteresan. Kapı gıcırdamaları, patlayan bomba ve arama sırasında çıkardığımız minimum sese şimdiye kadar en azından birilerinin tepki göstermesi gerekiyordu.

Chisa ile olan konuşmamı bitirdikten sonra dostane bir şekilde Ryoken’e bakmaya başlayacağım. Bir şekilde ondan kurtulmam gerekiyor. Ancak bunu nasıl yapacağım konusunda tıkanmış vaziyetteyim. Ayrılmadan önce bir şekilde Chisa’ya azıcık elektrik verip onu kendine getirmek istiyorum. Bu yüzden Ryoken’i bir şekilde uzaklaştırmam gerekiyor. Aklıma gelen tek fikir Teijo’yu araması için onu ahıra göndermek ama bunu direkt söylersem bir şeylerden şüphelenebilir. Şimdilik ne yapacaklarını gözlemeyeceğim. Dikkatleri üstüme çekmek istemiyorum. Eninde sonunda elime bir fırsat geçeceğini düşünüyorum. Daha doğrusu umut ediyorum.

[Jin Ryoken]

İpler benim elimde. Burada dezavantajlı duruma geçmeden önce ne yapacağım tamamen bana kalmış. Teijo-san geldiğinde muhtemelen çoktan çapraza alınmış olacağız. Üstelik burada dövüşmek benim için fazla dezavantajlı olacaktır. Karşımdaki shinobiyi kendime inandırdığımı düşünüyorum, hala avantajlı durumdayım. Saniyeler içerisinde bu avantajımı kaybetmeden karşı atağa geçmem gerekiyor. Karşımdaki shinobi, laflarını gevelemeye başladığında beni oyaladığını çok daha iyi anladım. Şuanda bana vaktimi öldürmekten başka bir şey yapmıyor.

Sessiz bir şekilde beklerken shinobinin Chisa-chan'a verdiği cevabı dinlemeye başladım. Hala kendisinin gelip takım arkadaşının gelmemesi büyük bir sorun. Ahırda bekleyecek hali olamaz. Madem bir tuzak olacağını düşündü, neden böyle sinyalle anlaştılar? Tuzak olsa bile gözlemlemesi gerekmiyor muydu? Ki, takım arkadaşı tuzak ihtimalini bile düşünmeden buraya gelmişken o neden bunu düşünüyor? Sorulması gereken bir sürü soru ve verilmesi gereken cevaplar var. Karşımdaki shinobi ve Teijo-san bir oyun döndürüyor. Yine de sakinliğimi ve samimiyetimi korumaya devam ederek konuşmaya başladım.

"Sen neden bu patlamanın sinyal olduğunda karar verdin de, takım arkadaşın tuzak mı sinyal olduğunu mu düşünüyor?"

Bizi kandırmaya uğraşıyorlar. Kendi aralarında anlaşmış bile olabilirler. Birisi sinyal olduğunu düşünürken, öbürü tuzak mı sinyal mi diye düşünüyor. Saçmalık. Buraya yaklaşmasına izin veremem. Bu soruya alacağım cevap her şeyin yerine oturmasını sağlayacak. Şimdi saldırmam gerekiyordu, ancak biraz daha bekleyeceğim. Chisa-chan'ı bu konuda uyarmam gerektiğini biliyorum, ancak karşımdaki shinobiyi alt etmeden ona bir şey anlatabileceğimi sanmıyorum. Bu yüzden soruya cevabımı bekleyecek ve ardından saldırıya geçeceğim. Biran önce avantajlı duruma geçmem gerek.

[Kotegawa Chisa]

Bir an önce harekete geçmek ve ikinci parşömeni bulmak istiyorum. Bulduğum zaman ona da az önce yaptığımın aynısını yapacağım. Tabii saklanmak yerine karşımıza çıkmayı tercih ederlerse fikrim değişebilir ve farklı bir şeyler yapabilirim. Bilmiyorum! Umrumda da değil! Sadece aklımdaki 'komplo teorilerini' haklı çıkarmak istiyorum. Evet, bencilce davrandığımın farkındayım. Birazcık da sinirliyim fakat bu aklımı kaybettiğim anlamına gelmiyor. Parşömeni de kesinlikle ani bir sinirle yok etmedim... Aslında birazcık öyle oldu ya. Acaba Ryoken-san ve Ryu-san bana kızarlar mı? Ya arkadaşlığımızı gözden geçirmeleri gerektiğini söylerlerse? Ayy~~ Öyle bir şey olmaz umarım... Olmaz değil mi?

Aklımdaki komplo teorileri, karşımda duran hafif şüpheli Kasumikage-san'dan daha çok dikkatimi çektiğinden ötürü biraz sabırsızlanmaya başladım. Her ne kadar Ryoken-san'ın söyledikleri mantıklı gelmiş olsa ve karşımızdaki adamın şüpheliliği gözümde bir tık artmış olsa da hala tam olarak emin olamıyorum. Yani sonuçta ne Teijo-san'ı, ne de Kasumikage-san'ı adam akıllı tanıyoruz. Şu an burada durmamın tek sebebi Ryoken-san'ın içgüdülerine güveniyor olmam. Aslında içgüdülerinden ziyade zekasına güveniyorum. Sonuçta oldukça zeki birisi olduğu bilinen bir gerçek. Benim yakalayamadığım bazı detayları yakalamış olabilir. Açıkçası pek zeki birisi sayılmam, insanlara da kolay güveniyorum. Mesela karşımdaki insan her ne kadar şüpheli gözükse de onun söylediklerine inanmak istiyorum. Ama bir yandan da Ryoken-san'ın şüphesine inanmak istiyorum... Ooof! Çok arada kaldım ne yapıcam? Neyse şimdilik bekleyelim. Eğer tahmin ettiğim gibi karşımızdaki kişi sarı takımdan birisiyse bir anda üç kişi olabilirler. Öyle olursa Ryoken-san'ın hiç şansı yok, özellikle katanasını bana verdikten sonra. Tabii olursa karşımızdaki kişi gerçekten de Kasumikage-san çıkarsa ve Ryoken-san ile dövüşmeye başlarlarsa karışmayacağım. Sonuçta teke tek yapılan bir dövüşe mani olmak istemem.

Bu arada Butsuo-san'ın iyi olduğunu duyduğuma sevindim. Daha önceden de dediğim gibi onun makine gibi bir insan olduğunu, vücudunun aslında mekanik parçalardan yapıldığını çok duymuştum. O yüzden iyi olacağını biliyordum fakat yine de sormak istedim... Bir dakika, Butsuo-san mı? Hmm... Hmmmmmmmmmmmmmmm... Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa dün Kasumikage-san ile karşılaştığımızda ona Oita-san olarak hitap etmişti. Ama tam olarak da emin olamıyorum ki şimdi. O anda adrenalinle pompalanıyordum ve bu çok ufak bir detay. Ama birden fazla kez ona Oita-san diye hitap ettiğine adım gibi eminim! Of ya, şimdi de gel bunla uğraş. Kim Kasumikage-san'ı, ona dönüşebilecek kadar iyi tanıyor olabilir? Hmmmmmmm... Evet, sınav alanında bunu yapmak isteyebilecek ve yapabilecek sadece bir kişi var. O da ilk gün karşılaştığımız beyaz tenli hanımefendi! Onlar da parşömeni çalmaya gelmiş demekki. Ama ya sarı takımdan biriyse? Hayır, imkansız. O takımdan hiçbiri Kasumikage-san'ı, ona dönüşebilecek kadar iyi tanımıyor. Neyse şansımı deneyeyim bari, düşünerek nereye varacağız?

Suratıma olayları çözmenin verdiği mutlulukla kocaman bir gülümseme yerleşti. Elimi çeneme götürdükten sonra burnumu hafifçe havaya doğru kaldırarak konuşmaya başladım. "Planında büyük bir eksiklik olduğunu fark etmen gerekiyordu..." İleriye doğru birkaç adım attım ve kısa bir süre bekledim. Bakışlarımı yavaşça Kasumikage-san silüetindeki şahsa yönelttikten sonra kocaman bir sırıtmayla birlikte "Kurosawa-san!" dedim. Ardından da bir roman karakteri edasıyla onu nasıl yakaladığımı anlatmaya başladım. "Kasumikage-san ile dün tanışmış olmama rağmen ilk karşılaştığımızda söylediklerin biraz garibime gitmişti fakat pek şüphelenmemiştim çünkü senden şüphelenmek için bir nedenim yoktu. Taa ki senin ağzından 'Butsuo-san' lafını duyana kadar. Dün adrenalin patlaması yaşadığımdan ötürü hafızam biraz bulanık olmasına rağmen gerçek Kasumikage-san'ın, ona 'Oita-san' olarak hitap ettiğine eminim. Fakat bu da tek başına şüphelerimi haklı çıkaramazdı. İşte o anda dün yaşadıklarım gözlerimin önüne geldi. Kasumikage-san'ın yaralı haldeki Oita-san'ı taşıması ve yanından Hiyaki-san'ın olması. Normalde insanlar kontrat yaptıkları hayvanlarıyla sürekli olarak bir arada bulunmazlar, genelde işleri bittiğinde hayvanlarını geri gönderirler fakat Kasumikage-san dün bunu yapmadı. Üstelik ortada hiçbir tehlike olmamasına, sadece üsse dönüyor olmalarına rağmen. Peki düşman üssünün ortasında olmamıza rağmen neden Hiyaki-san ortada yok? Sen söylemeden söyleyeyim, çünkü sen Kasumikage-san değilsin."

Konuşmanın en çarpıcı kısmında verdiğim arayla birlikte birkaç adım daha attım. "Yine de bütün bunlara rağmen senin kim olduğunu çözmem biraz uzun sürdü. İlk başta senin burada olduğuna ihtimal vermediğimden ötürü Koshiro-san olabileceğini düşündüm. Dünkü karşılaşmaları esnasında Kasumikage-san'ı iyice incelemiş ve bugün için bir plan yapmış olabileceğini düşündüm fakat bir süre sonra mantıksız geldi. Koshiro-san kesinlikle bunu yapabilecek süreye sahip değildi. Bunu yaptıktan sonra geriye sadece üç ihtimal kalıyordu. Butsuo-san'ın böyle bir şeye kalkışmayacağına adım gibi emindim, Teijo-san'ın da yapmak için bir nedeni yoktu. Geriye de bu sınavdaki ikinci Kusagakure shinobisi olan sen, yani Kurosawa-san kalıyordu. Dün dört takımla karşılaşma şansına eriştiğimiz için sizde iki parşömen olduğuna neredeyse emindim. Açıkçası yine de buraya gelmeni beklemiyordum çünkü parşömenlerin burada olduğuna dair herhangi bir bilginin olmaması gerekiyordu. İşte o anda aklıma ilk günkü karşılaşmamız geldi. Bizden önce ulaştığım teçhizat çadırı ve içerisinden alıp çantana attığın nesne. Tuzak olduğunu düşünüyordum fakat yanılmışım. Meğersem parşömenlerin yerini tespit etmeni sağlayan bir cihazmış... Ya da tamamen şans eseri buraya gelmişsindir ve bizimle karşılaşmışsındır. Bu da ihtimaller arasında."

Tekrardan kısa bir ara verip soluklandım. "Denedin fakat benim sadece bu tarz imkansıza yakın teorilere çalışan aklımdan kaçmayı başaramadın Kurosawa-san!" Konuşmamı bitirdikten sonra kötü adamlara yarışır, egoisttik bir kahkaha attım ve beklemeye koyuldum.

[GM - Naruto]

Konuşmalarınızı sürdürüyor ve aranızdaki etkileşimlere devam ediyorsunuz. Zaman akmayı sürdürüyor. Ortama yeni gelen biri veya yeni bir ses yok.

[Sekino Teijo]

Ryoken’in soruları giderek daha fazla agresifleşmeye başladı. İlk başta bana inandığını düşünmüştüm ama şimdi bundan tam olarak emin değilim. Sanki beni sorgulamaya çalışıyor gibi hissediyorum. Yeni karşılaştığı birisine sorular sorması tabi ki gayet normal ama bu soruların ana temasını sadece bir kişi olması hiç normal değil. İlkinde verdiğim cevabın normal ve yeterli olduğunu düşünmüştüm ama Teijo buraya gelene kadar ne dersem diyeyim onu tatmin edebileceğini sanmıyorum. Buraya gelirken çok fazla acele ettiğim için böyle bir sorunla karşılaşacağımı hiç düşünmemiştim. Eğer buraya gelmeden ve Teki’nin kılığına girmeden önce Bunshin kullanıp kendi klonumu herkesin görebileceği bir şekilde farklı bir yöne doğru gönderseydim üzerimdeki şüpheleri temizleyebilirdim. Ne yazık ki acele ettiğim için artık yapabileceğim çok fazla şey yok. Şu anda üstümdeki şüpheyi atmak için sonuna kadar tüm suçlamaları inkar edip yalan söyleyebilirim ya da Ryoken’i suçlayarak Teijo’ya zarar verdiğini ima edip ortalığı karıştırmayı deneyebilirim. Böylece en yakın arkadaşının başı dertte olduğu zaman Chisa’nın vereceği tepkiyi de ölçebilirim. Bakalım arkadaşlık onun için ne anlam ifade ediyor.

Muhteşem planımı devreye sokmak için harekete geçmeyi planladığım sırada beklemediğim bir gelişme yaşandı. Chisa, her şeyi tek tek açıklayarak ilk önce planımdaki hataları anlattı sonrasında ise benim kimliğimi açıkladı. Sonunda tutturmasa bile başlangıçta söylediklerinde birazcık haklılık payı var. Daha önce karşılaştıkları halde onları ilk kez tanışıyormuş gibi selamlamam çok amatörce bir hataydı. Teki’nin birisine nasıl hitap ettiğine de ayrıca dikkat etmem gerekiyordu. Bu kadar basit şeyler yüzünden açığa çıkmam kötü oldu. Sucun başka birisinin üstüne kalması ve mavi takım hakkında bilmediğimiz bilgiler elde etmem ise güzel oldu. Hiyaki’nin ortada olmamasını mantıklı bir şekilde açıklayabilirim. Sonuçta çağrılan yaratıklar belli bir süre boyunca etrafta dolanabilirler. Elbet bunların bir süre limitleri olması gerekiyor. Bunun ne kadar olduğunu bilmiyorum ama onların da bildiğini sanmıyorum. Bu açıklığı kullanarak hala Teki gibi davranabilirim ama bunu yapmak için artık bir sebebim kalmadı. Chisa’nın açıklamasını dinlerken fark ettim ki benim düşündüğüm gibi zorla tutuluyor gibi gözükmüyor. Ryoken, belki gerçekten ona zarar vermek istiyor olabilir ama şu anda hiç kimsenin etkisi altında olduğunu sanmıyorum. Bu da demektir ki beni Ryoken ile tek başıma bırakıp giderken de gayet kendindeydi. Hala daha bunu neden yaptığına anlam veremiyorum. Nedenini merak ediyorum ama şimdilik bana sunduğu fırsatı kullanarak buradan kurtulmak çok daha mantıklı geliyor. Eğer sağ salim bir şekilde köye ulaşırsa antrenman yaparken bugün neden beni terk ettiğini ona soracağım.

Chisa konuşmasını bitirdikten sonra gitmeye karar verdim ama küçük bir sorunum var. Herkes benim Haru olduğumu düşünürken buradan nasıl kaçacağım? Her şeyi itiraf edip suçu Haru’nun üstüne attıktan sonra jutsumu bozmadan buradan gitmeye çalışırsam tekrardan benden şüphelenebilirler. Önce sis bombası atıp ardından Henge ile Haru’ya dönüşmeyi deneyebilirim ama onunla çok kısa süreliğine birlikte olduğumuz için Teki’de olduğu gibi başarılı olacağımı düşünmüyorum. Bu yüzden ilk önce dikkatleri dağıtıp Ryoken’i Teijo’ya zarar vermekle suçlayıp ardından da henge mi bozmadan bir şekilde kaçmam lazım. Hatta bunları yaparken iki takım hakkında bilmediğim birkaç şey daha öğrenmeyi deneyebilirim. Tüm bunları yapmak kolay olmayacak ama başarmak zorundayım. Hiç tanımadığım birini taklit etmem çok zor olacak ama şansıma onlarda Haru’yu çok fazla tanımıyor.

Chisa’dan sonra ellerimi bıkkın bir şekilde iki yana salladıktan sonra konuşmaya başlayarak “Tebrik ederim. Sadece birkaç hata yapmama rağmen kim olduğumu bulabildin. Açıkçası sizinle savaşmak istemiyorum. Zaten bu yüzden sarışını gördükten sonra Teki’nin kılığına girdim. Hazır hepimiz buradayken hızlıca bilgi alışverişi yapabiliriz. Ardından da sakince herkes kendi yoluna gider.” Diyeceğim. Taklidimin başarılı olup olmadığı hakkında hiçbir fikrim yok. Sadece açığa çıkmadan öğrenebileceğim tüm bilgileri öğrenmek istiyorum. Hala Teki gibi gözüktüğüm için elbet benden şüpheleneceklerdir ama yapacak bir şey yok. Bu şüpheleri eyleme geçmediği sürece bir şey yapmayı düşünmüyorum. Ancak özellikle Ryoken’den en ufak bir Chakra sezersem üzerimdeki sis bombasını yere atıp görüşlerini kısıtladıktan sonra kaçmayı deneyeceğim. Ryoken yakınımda olsa ona saldırmayı da deneyebilirim ama çatının zemini kötü olduğu için kimliğimi ortaya çıkaracak riskli bir hamle yapmaktan kaçınmak istiyorum.

[Jin Ryoken]

Şuan konuşulanlar bana mantıklı gelmiyor. Chisa-chan'ın o uzun konuşması, nedense bana hiç doğru gelmiyor. Kafamda bir sürü soru işareti oluşmasına sebep oluyor sadece. Karşımızdaki kişinin tüm gün karşımıza çıkmamış Kurosawa-san olduğunu iddia ediyor. Bence yanılıyor. Karşımızdaki Teki-san'ın ta kendisi. Karşımızda başka takımdan birisi olsaydı muhtemelen burada dövüşüyor olabilirdik. Bizi tüm gün izleyeceğini sanmıyorum. Bütün gün gözlem yaptığını düşünürsek, neden şimdi karşımıza çıkmayı tercih etti? Elimizde bir parşömen yok, sadece bir patlama sesi. Üstelik bu patlama sesi bizim sinyalimizdi ve Teki-san'da patlama sinyaline aniden çıktı. Tesadüf mü? Sanmıyorum. Burada tesadüf diye bir şey yok.

Bilgi alışverişi yapmak istiyor, ancak neyin bilgisini istiyor? Karşımdaki kişinin gerçekten o olup olmadığına inanmam gerek. Şuan sadece bir ihtimal olarak kafamda var. Karşımdakinin gerçekten Kurosawa-san olup olmadığını öğrenmenin tek bir yolu var. Bu yüzden ona sadece bir soru soracağım. Vereceği cevap Teki-san mı, Kurosawa-san mı olduğunu bize kanıtlayacak. Eğer karşımdaki Teki-san ise, hala bir tuzağın içerisinde olduğumuzu anlamış olacağım. Bu yüzden, ya gitmesini isteyeceğim ya da dövüşeceğim. Benim için her ikisi de uygun.

"Sana bir soru soracağım, Kurosawa-san."

Kurosawa-san derken inanmadığımı belli edercesine bir ses tonu kullandım.

"Teçhizat tentesi. Bir soru sordun. Sorun biterken, konuşmanı tamamlamana izin vermedim. Birincisi ne sormuştun? İkincisi, konuşmanı tamamlamana nasıl izin vermedim?"

Sorularıma cevap veremezse karşımdaki kişinin Teki-san olduğunu anlayacağım ancak gene de her türlü dikkatle bekleyeceğim. Karşımdaki gerçekten Kurosawa-san ise karşı atağa geçebilir. Bu durumda, üzerime doğru atlayacak olursa Shibou no Jutsu kullanabilirim.

[Kotegawa Chisa]

Yoksa... Yoksa ben dahi miyim? Hayatım boyunca her zaman yeteneksiz olduğumu düşündüm, çoğu konuda da öyleydim fakat şu anda kendimi bir dahi gibi hissediyorum. Sadece birkaç saniye içerisinde, karşımdaki shinobiyi inceleyerek elde edindiğim bilgiler ışığında bir tez oluşturdum ve doğru çıktı. Elbette karşımızdaki kişi bir yalancı olduğundan ötürü şu anda da yalan söylüyor mu bilemiyorum ama aklıma mantıklı başka bir açıklama gelmiyor. Belki de gerçekten Kasumikage-san'dır... Yaaani sonuçta onu pek tanımıyorum değil mi? Daha önceden de söylemiştim fakat bu gerçekten de önemli, üzerinde durulması gereken bir detay... Yok, yok Kasumikage-san olamaz. Kasumikage-san pek düşmancıl birisine benzemiyordu, o yüzden ortaya bir tez attığım vakit Hiyaki-san'ı çağırarak bize gerçekten Kasumikage-san olduğunu kanıtlayabilirdi... Garip, Kurosawa-san neden Kasimukage-san'a dönüşmeye karar verdi ki? Eline ne geçirmeyi amaçladı? Teijo-san eminim ki anında onun Kasumikage-san olmadığını anlardı. Yani, ben bile anladım. Ayrıca sinyalimizin patlama olduğundan bihaber olması gerekirdi, tabii Kasumikage-san ve Teijo-san konuşurken onları dinlemediyse. Ryoken-san sinyalin patlama sesi olduğunu belirtmemesine rağmen sinyalin bu olduğunu hemencecik anlamıştı... Hmm... Aklıma gelen tek şey Kurosawa-san'ın, buraya gelmeden önce Kasumikage-san ve Teijo-san'ı bayıltmış olabileceği. O da imkansız gibi gözüküyor çünkü o ikilinin bu kadar çabuk ve sessiz bir şekilde halledilebileceğini düşünmüyorum. Ama patlama sesini duymamıza rağmen ortada ne Teijo-san var ne de Kasumikage-san var. Sanırım bir şekilde ikisini de halletmiş.

Ryoken-san'ın şüpheci tavrı devam ederken ona doğru bakarak konuşmaya başladım. "Ryoken-san burada vakit harcıyoruz, gidip ikinci parşömene bakınalım. Belki sarı takımdan birilerini de bulabiliriz. Rena-chan'ın kuklaları ile dövüşmek istiyorum, Kurosawa-san ile değil." Kısa bir ara verdikten sonra derin bir nefes alarak devam ettim. "Sınava neden geldiğimizi unutma Ryoken-san, kendimizi geliştirmek için! Eğer şimdi Rena-chan'ın kuklalarıyla savaşmazsam ve yarın öbür gün bir kukla ustasıyla dövüşmek zorunda kalırsam ne olacak? Ya tecrübesizliğimden ötürü ağır bir şekilde yaralanırsam? Ayrıca bizim olanı geri almak istediğini söylemiştin, Kurosawa-san'ın üzerinde bize ait bir şey göremiyorum. Hadi, hadi, hadi, hadi, hadi, hadi, hadi gidelim." Birbirine bağladığım kollarım ve sabırsızca yere vurduğum sağ ayağımın ucundan ne kadar gitmek istediğim anlaşılıyordu. Umarım Ryoken-san'da sözlerime kulak asar. Asmazsa da pek önemli değil, sonuçta takım arkadaşı ve arkadaşız. Ne isterse yapmaya hazırım. Tabii kötü şeyler hariç. Kötü şeyleri arkadaşlarım istese de yapmam.

[GM - Naruto]

Konuşmalarınızı sürdürüyorsunuz, rüzgar esiyor, zaman akmaya devam ediyor. Gelen giden yok.