Post
by Kurosawa Haru » May 14th, 2021, 11:41 pm
Gülümsedi, Usagi'ye. Hala düşünüldüğünü görmek onu rahatlatıyordu. "Dikkatsiz davrandım. Daha akıllıca davranmalıydım. Tamamen acemiliğimden saplandı bu kunailer. Kız tüm kavgamız süresince zihnimle oynadı. Defalarca kez öldüğümü gösterdi bana. Birçok kez öldüm bugün. Yine de sizi yarı yolda bırakamazdım, kefeni yırtıp geri geldim. Hehe." güldü. Gülünecek bir şeyler yaratmaya çalışıyordu. Ringo'nun ne kadar kötü hissettiğini hayal bile edemiyordu, konuyu değiştirmeye çalışıyordu bu yüzden. "Kızın kolunu gördünüz mü? Solucan gibi sallanıyordu! Ömrü boyunca hareket ettiremeyecek muhtemelen! Hahaha!"
Caniydi Haru. En azından komik bir cani olduğunu düşünüyordu.
Buz kalpli kızın Ringo'ya sarılmasını izledi uzaktan, katılmayacaktı elbette! Haru kimseye sarılmazdı, hatta bu hareketin ne anlama geldiğini unutmuş bile olabilirdi. "Mızrağım kırıldı, ama olsun. Taştan mızraklarım daha iyiydi zaten gerçek mızrağımdan. Kalkanım da kırılmıştı. Cübbem de yırtıldı."
"Birinin bizi izlemesi veya izlememesi umurumda değil. Bunu bir ucube gösterisine dönüştürüp tüm dünyada naklen canlı yayınlamaları da umurumda değil."
Kaşları çatıldı. Orta parmağını kaldırdı ve önce sağ üstüne, sonra sol üstüne, en son da göğe doğru gösterdi bir anda.
Haru'dan beklenmedik bir hamleydi bu belki, ama kızgınlığını ancak bu şekilde gösterebilirdi. Sinirleri gergindi, tıpkı herkes gibi. Uzandı ve medikal çantalardan birini aldı. Diğer medikal çanta boşa gitmişti zaten, bu konuda da sinirliydi. "Zaten ölecekmiş. Keşke vermeseydik." dedi sinirle, kendi kendine. Sinirli olmasa böyle düşünmezdi muhtemelen, ama şu an sinirli olma hakkını kendine tanıyordu. Uzun süredir uyumamıştı. Karnı açtı, yorgun ve yaralıydı. Medikal çantanın içeriğine göz attıktan sonra ihtiyacı olan şeyleri çıkardı içinden. "Ringo-chan. Kızla dövüştüğüm yerde onlarca kunai bulabilirsin. Kunai kusan bir robotu vardı kızın. Çok ilginçti. İstersen robotu parçalayıp içindeki kunai'leri alabiliriz. İşine yarayacaktır. Ayrıca orman talan olduğuna göre, ormanın içine kurduğumuz tuzağın da perti çıkmıştır. Muhtemelen oraya gidersen boşluğa patlamış kunai'leri de alabilirsin, eğer bulabilirsen." diye devam etti, gülümseyerek, gülümsemesini paylaşmaya çalışarak.
"Ancak." dedi, gülümsemesinin bozulduğunu ikisinin de çok bariz şekilde anlayabileceği bir ses tonuna geçerek. "Bugünü yaşamak bir şeyi anlamış olmamızı sağladı. Bence."
"Hazırlıksızdık. Sınavın en güçlü takımı olduğumuzu iddia etmemize rağmen, üzerimize koşan kuduz köpeklere karşı hiçbir şey yapamadık. Bugünü kazanmış olmamız bu durumu değiştirmiyor. Burada sizden çok bende hata var. Sizden ayrılmamam gerekirdi. Düşüncesizlik ettim. Toyluk ettim. Kızı anında nakavt edip aranıza katılabileceğimi düşündüm. Yanılmışım. Özür dilerim." dedi başını eğip gözlerini kaçırırken. "Takım olmanın gerekliliklerini yerine getirmemiz gerekiyor. Yeteneklerimizi bir arada kullanabilmeliyiz. Bunu size söylüyorum ama, aslında kendime söylüyorum. Planlarımız doğrultusunda hareket etmemiz gerekiyor. Bu yüzden bir plan yapmamız gerekiyor. Bunların hepsini yapabilmemiz için bir arada olmamız gerekiyor. Bundan sonra ayrılmayacağız. Kaybetsek de, dayak yesek de, beraber yiyelim. En azından suçlayabileceğimiz başka bir şey olmaz. İçimiz rahat kaybederiz." dedi, tıslayarak. Siniri sadece kendisineydi, bunu fark etmelerini sağlamak istiyordu. O yüzden, kelimelerini dikkatli seçip cümlelerini özenle kuruyordu. "Benim aklımda birkaç plan var ama, sizden de planlar bekliyorum. O yüzden bu akşamı parşömenlerimizi korumak için planlar kurarak geçirmemiz gerekiyor bence." diye bitirdi konuşmasını.