Yeşil Takım - Gün Sonu

[Kurosawa Haru]

En ufak bir şey yapmadığı ilk gündü bu sınav boyunca. Sınav süresince durmadan savaşıp kavga etmiş, küfürler etmişti. Şimdi ise sakin, dingin bir gün geçirdiği için keyfi yerindeydi. Yarınki fırtına için hazırdı, en azından hazırmış gibi hissetmek istiyordu. Takımdaşları gelip bir an önce heyecanlı bir çocuk gibi yaşadıklarını anlatmaya başlamışlardı, Usagi başta olmak üzere. Teki konusunda aslında bildiği bir şeyi söylemişti, bunu Haru da biliyordu aslında. Zamana uyan sadece o vardı nasıl olsa, o çıkarımı yapabilecek kadar aklı başındaydı. "Böyle bir şeyi nasıl yapar aklım almıyor. Bu konuda gerçekten üzgünüm. Teki'nin sınav sürecinde de bir dost olabileceğini düşünmüştüm. Yine de onun bir Jounin olabilmesini isterim, her ne kadar beni satmış olsa da..." dedi sessizce. Yaşadığı hayal kırıklığını bir süre boyunca atlatabileceğine inanmıyordu. "Bunu yaparken ne düşünüyor olduğunu bilmiyorum. Bana iyilik yapmadığı kesin ama... Her neyse. Önde olan biziz. Kazanan taraf da biz olacağız." dedi, cam parçasını incelerken.

Eline aldığı ufak kesenin içinden düşen şeye bakıyordu bir yandan. Bir yandan da kağıdı okuyordu. Okuduğu her harfte, her kelimede ve her cümlede göz bebekleri biraz daha büyüdü. Usagi'nin söylediği şeyleri duyamamaya başlamıştı hatta. Kulağı çınlamaya, elleri titremeye başladı hırstan. "Bir dakikalığına... Tanrı olmak mı?" diyebildi, Usagi'nin sözleri bittikten sonra. Kağıdı Ringo'ya uzattı. "Bir karşılaşma değil. Bir takımı tamamen devre dışı bırakabiliriz. Acıyı hissetmemek mi? Sınırsız kudret bu. Bir dakika içinde yapabileceğimiz şeylerin bir sınırı var mı? Bunu kullanarak alanın mutlak gücü biz olabiliriz. Meyve de ne? On tane olsalar ne fark eder? Sınırsız güç bu. Bir kişi veya on kişi fark eder mi?" dedikten sonra camı bohçanın içine koydu ve Ringo'ya attı.

"Şimdilik sende dursun. Bunu planlı şekilde kullanamayız, ne olacağı belli olmaz." dedikten sonra günün geri kalanını değerlendirmeye başladı. "İkinci gün mor takımın ne yaptığını bilmiyoruz. Ama tahminimiz Teki'ye verdikleri yönünde. Üçüncü gün bir ekipman ve bir tuzak aldılar. Dördüncü gün ne olduğunu bilmiyoruz. Beşinci gün iki ekipman çıkmış. Altıncı gün ise bir ekipmanları var. Yani toplamda... Beş ekipmanları oluyor. Hepsinin bu kristalin veya meyvenin seviyesinde olmadığını farz etmekte sorun görmüyorum. Yine de beş ekipman hiç az değil. Bunların hepsini de parşömenleri ele geçirmek için kullanacaklarını biliyoruz elbette. Demek ki... Bu cam kristal bizim kozumuz. Ekipmanları ne kadar güçlü olursa olsun, sınırsız güç olmamalı. Kaybedecekleri şeyler çok fazla iken ve kristalin bizde olduğunu biliyorlarken, bize saldırmayacaklarına dair inancım çok yüksek. Alanda toplam 5 parşömen vardı. Yarın 6 olacak. Satori'lerde bir tane bile varsa, bize saldırıp ellerindeki her şeyi kaybetme ihtimali bize saldırma teşviğini ortadan kaldıracaktır." Gülümsedi, takım arkadaşlarının yüzüne bakarken.

"Diğer takımların parşömenlerini almak, açıkçası, bizimkini almaktan çok daha kolay. Parşömene sahip olmamız bize son gün zaman kazandıracaktır. Zira parşömenlerin nerede olduğunu biliyoruz. Bizim üssümüzdeler. O yüzden ilk fikrim... Bu camı hiç kullanmamak. Bu camın varlığı, kullanılmış halinden çok daha değerli. Bu plan dahilinde, parşömenlerin nerede olduğunu bilmenin bir başka yolu da var." İkisinin de yüzlerine baktı, hafif utanç ve heyecanla karışık yüz ifadesiyle kurduğu cümlelerin vurgusu da değişmişti.

"Üçümüzden biri yarın üste kalmalı. Üçümüz de yeterli savaşçılarız. Yetenekli savaşçılarız. Ama üç kişiye karşı durumda kalırsak muhtemelen başarılı olamayabiliriz. Önemli de değil aslında. Zira bunlar var:" diyerek kaşıyla medikal çantalara işaret etti, vücudunu hiç hareket ettirmeden. "Önemli olan parşömenlerin nereye gittiğini öğrenebilmek. Bu sayede gece için de planımız aslında hazır olmuş oluyor. O yüzden burada kalacak kişi planın kilit noktası oluyor."

"Teçhizat tentesinde parşömeni alamamamız bir ihtimal, evet. Yüksek mi düşük mü... Karar vermek güç. Ama günün geri kalanında zaferle ayrılabilmek için aramızdan biri bu fedakarlığı yapabilmeli. O yüzden bunun planını kurmalıyız... Bence." dedi, lafı arkadaşlarına bırakmadan önce de yere çöktü, saçlarını toplayıp at kuyruğu yaptı. Bugün hiç yorulmamış olmanın verdiği enerji patlamasını bir şekilde üzerinden atmayı hedefliyordu, konuşma bitince.

[Kita Usagi]

İki takım arkadaşının da konuşmalarını dinlemişti. Haru'nun ekipmanlar hakkında kurduğu cümlelerine karşılık ek bir bilgi daha verme gereği görmüştü. "Bugün aldıkları meyve, sadece klonlamakla kalmıyor. Eğer önceki günlerden aldıkları ekipmanları da üstüne alırsa, ekipmanları da kopyalar. Yani benim tahminim bu yönde." Cümlesini bitirdikten sonra Haru'nun konuşmasını dinlemeye devam etmişti.

Konuşmasını tamamen bitirmesini bekledi takım arkadaşının. Ryobe ile konuşmasından paylaşacağı bir kaç bilgi daha vardı. Sonrasında kendince kafasında kurduğu planları da söylemek istiyordu. Bu sebeple Haru konuşmasını bitirdiği gibi söze girmişti, Ringo'ya söz hakkı tanımadan. "Öncelikle Ryobe'nin verdiği bir kaç bilgi daha var. Sarı takıma ne olduğunu bilip bilmediklerini sordum gizli kapaklı olarak. Dördüncü günün gündüzünde bizde oldukları yalanını uydurdum. Hiçbir fikirleri yok ne olduğuna dair." Bir an duraksayıp arkadaşlarının bu bilgileri sindirmesini bekledi. Hemen ardından sözlerine devam etti. "Mavi takım ilk gün çalmış Mor takımın parşömenini. Bu sırada Ryobe orada değilmiş." Bir an bekledi. Kafasındaki hesabı tekrardan yaptı. Mavi takımdan parşömen almaya gittikleri gün onlarda iki parşömen olduğunu doğruladı. Devamında bu bilgiyi arkadaşları ile de paylaştı. "Yani, biz Mavi takımdan parşömen almaya gittiğimizde onlarda hali hazırda iki parşömen varmış. Bir değil." Sözlerini bitirdiği anda kafasında bugün olanları kurguladı tekrardan. Kaçırdığı bir şey kalmasını istemiyordu. "He bir de alandan ayrılmadan önce sarı takımın çekilmesiyle bir alakanız var değil mi diye sordu. Bilmese de bizden şüphelendiği bariz." Son bilgiyi de paylaştıktan sonra sıranın plan yapmaya geldiğini düşünmüştü.

Kafasında hızlıca bir kaç fikir geçirdikten sonra söz aldı tekrardan. "Yarın üssümüzde ben bekleyebilirim. Ya da bekleyebiliriz. Suta ile beraber. Gelen giden olursa duruma göre ağaçların arasından izlerim. Parşömenleri bulup bulamayacaklarına bakarım. Eğer savaşabileceğim birileri gelirse savaşır korurum. Eğer yenileceğimi anlarsam veririm parşömenleri. En azından kimin aldığını bilirim. Bu şekilde gece hangi takımın üssüne gideceğimizi önceden planlamış oluruz." Planın ilk ayağını sözlerle dile getirdikten sonra, ikinci ayağı hakkında düşündüklerini de hiç beklemeden dile getirecekti. "Eğer ben korumayı başarırsam, ya da kimse gelmezse ve siz oradan parşömenle dönerseniz. Bu sefer gece sağlam bir korumaya tatmanız gerekecek. Üssü şu anki haliyle ne kadar koruyabiliriz emin değilim. Ama yine de iyi iş çıkartabileceğimizi düşünüyorum."

Kafasında kurduğu planı tamamen ortaya döktükten sonra arkadaşlarının bu plan hakkındaki düşüncelerini dinlemek için beklemeye başlamıştı. En nihayetinde üste kalıp burayı korumak tek kişinin yapabileceği bir iş değildi. Yanında Suta ile kazanamayacağı bir dövüş olduğunu da pek düşünmüyordu. Kendisini çok zorlayabilirdi. Nitekim Kanryû'nun varlığı ve Suta ile birlikte bir takıma karşı en azından iyi iş çıkartabileciğini düşünüyordu. Bu sebeple en mantıklı seçenek olarak kendisini görmüştü üste kalması için. Takım arkadaşlarının da bu şekilde düşüneceğini tahmin ediyordu.

[Okawa Ringo]

Haru'nun uzun ve taktiksel konuşmaları bir tür semavi gibiydi. Efsane, belki de satırlara dökülmemiş bir keşişin seneler önce yazdığı destan. Yüksek ihtimalle dokuzuncu alandaki en güçlü ekipmanı ellerinde bulunduruyorlardı. Bu ekipmanın varlığı bile bir tehditti. Haru'nun cam parçasını Ringo'ya uzatışı işe bir işaret gibiydi. Belki de ona güveniyorlar, belki de onun kendisini daha güçlü hissetmesini istiyorlardı. Cam parçasını aldığı gibi cübbesinin elleriyle en rahat uzanabileceği cebine iliştirdi. Artık sahip olduğu şeyin kudreti, ona fazladan bir güven aşılıyordu. Bu güven şu güne kadarkiler kadar sahte, içi boş değil; aksine gücün ta kendisiydi.

"Güçlü hissediyorum. Kıç tekmelemek için yeter de artar."

Haru'nun ekipmanı kullanım tarzına yönelik konuşmaları planı artık yavaştan ortaya çıkarmıştı. Usagi de üste kalmayı teklif etmişti. Başarısız olmaları durumunda sahip olduklarının nereye ve kime gideceğini çok iyi bileceklerdi. Bununla birlikte sahip oldukları medikal çantalar da ayrı bir güven veriyordu. Böylelikle planlar belli olmuştu. Geriye havalı konuşmaları yapmak ve geceyi planlamak vardı.

"Öncelikle yemeklerimiz var. Bu gece onları yiyeceğiz. Usagi-san yarın uzun bir nöbete başlayacağı için dinlensin. Ben ve Kusalı piliç sınav sonuna kadar dinlenmesek de olur. Dün yeterince uyuduk zaten." dedikten sonra Haru'ya göz kırparak basit bir cilve yaptı. Çiftleşmeyi arzulayan bir martının eşine sokulması gibi, kısa ve ani. Ardından nefesini verip devam etti.

"Yarın tenteye gittiğimizde ortamı gözleyeceğiz. Kaç potansiyel rakibimiz olduğunu ve ortamı önceden algılayabilmemiz için Gin-chan bize yardım edecek. Her zamanki gibi, yukarıdaki gözümüz olacak. Ortama girmeden önce hedeflerimizi uzak menzilli yeteneklerimizle etkisiz hale getirebiliriz. Bu bize avantaj kazandırır. Bizim 'neye' sahip olduğumuzu gördüklerinde parşömeni arzulayacaklarını dahi düşünmüyorum. Hepsinin kıçını tekmelerim. Hiç acımam."

Durdu ve devam etti. "Ancak zeki shinobilerle yarışıyoruz. Ryobe akıllı birine benziyor, Satori oldukça güçlü. Şu ana kadar karşılaşmamış olabiliriz fakat Chisa, Ryu ve Ryoken gerçekten zeki rakipler. Ne yapacaklarını kestirmek güçtür. Ama..." yüzüne taktığı gülümsene gözlerinin açılmasıyla vücut rengini oldukça kırmızı bir tona çalmıştı. Devam etti.

"Kristalin varlığı her şeyi değiştiriyor. Uzak menzilde etkiliyim. Onlara nefes aldırmamaya çalışırım. Haru'nun sütunları ve mızrakları ile hedeflediğim insanları bir bir avlayabiliriz. Nereden bakarsak bakalım iyi bir plan. Riskler var, ama telafi edilebilecek riskler hepsi." dedi. Haru ile göz göze gelip ona ne kadar güvendiğini gözleriyle anlatmaya çalıştı. Bir, belki de iki saniyeliğine. Tekrardan ciddiyetsiz suratını yüzüne taktı. Ardından gece yapacakları ile ilgili bilgi vermeye başladı.

"Gin-chan bu gece avlanmamıza yardım eder. Ben üste dolaşacağım. Nöbet gibi. Gelen giden olursa uyarırım sizi. Ama asıl amacım üsteki diğer ekipmanları bulmak. Hepsine ihtiyacım olacak." dedi ve yeni yeni kararmaya başlamış gökyüzüne ufak bir bakış salladı. Sona geliyordu. Riskleri almış, bu risklerin getirilerini çoktan kabullenmişti. Sonucu ne olursa olsun geri adım atmayacak, takım arkadaşlarına bir an olsun güvenmemezlik yapmayacaktı.

Güçlülerdi, bunu herkes biliyordu zira.

[Kurosawa Haru]

"Şu saatten sonra Sunalı'ları kimin şutladığının bir önemi yok. Gerçi hiçbir zaman olmadı... Sonuçta neyi değiştirebilir ki? Bir kazaydı. Bu hiçbir şeyi kanıtlamaz, veya değiştirmez. Sadece acımayacağımızın bir göstergesi olabilir. Ki, öyle de olacak. Geri dönmek yok. Affetmek yok. Bizler savaşçılarız, bu alanın bir sınav olması gücümüzü göstermemiz gerektiğini değiştirmiyor. Onlar dediler... Öldürmek, ölmek serbest diye. Benim kafam bu konuda oldukça rahat." diye tısladı. Bir yandan Ringo'ya destek olmaya çalışıyordu, aklında her ne fırtınanın esip gürlediğini bilmediği için, onun yanında olduğunu belirtmesinin önemli olduğunu düşünüyordu. Onu kanatlarının altına alırdı ama, flört çağrısına cevap vermezdi elbette. Şakayla karışık şekilde kafasını çevirdi, gülümseyerek.

Haru farkında değildi ama, gülümserken saçlarından kimsenin görmediği güzellikte çiçekler dökülüyordu yerlere. O böyle bir dünyanın parçası değildi. Ne yapacağını bilemezdi.

"Kristali kullanman uzak mesafede seni yardımcı yapmaz, Ringo-chan. Onu kullandığın andan itibaren savaş alanındaki her şeye sen karar veriyor olacaksın. Küçük bir alanın tanrısı olacaksın. Bu sorumluluğu taşıyabileceğine inanıyorum. İnanmasaydım o zımbırtıyı sana vermezdim zaten. Ne yapacağın sana kalmış. İstersen uzaktan hepsinin işini bitirir paramparça edersin, istersen onları hareket edemeyecek hale getirirsin. Bunu yapabileceğin boşluğu sana sağlayacağım elbette. İşe direkt girmemek önemli. İşin risklerini minimize ederek başarıya ulaşabiliriz."

"Kaldı ki, o cam parçasını kullanarak yarın bize gelebilecek tehditleri tamamen devre dışı bırakabilirsin bile. Sadece sınavları değil, Ninja'lık kariyerleri sona erer. Bir daha tekerlekli sandalye kullanmadan hareket edemeyebilirler. Biz de üç parşömenimizle başarılı şekilde buradan uzaklaşırız. Bunu halledebilirsin. Hatta, Usagi ve ben hırslı insanlarız. Ama sen başkasın. Hırslarına yenilmeden bu problemi çözebilirsin. Ben eğer o camı kullanırsam, oradaki herkesin kafasını taştan mızrakların ucunda sergileyebilirim. Hoş olmaz."

[Okawa Ringo]

"Kaza, hata, bilinçsizlik. Ne olursa olsun yaptığım şeyin arkasındayım. Jounin olacaksam, yaptığım şeyin arkasından ağlamam. Sizi yarı yolda bırakmayacağıma emin olun." dedi derin bir ciddiyet ve ifadesizlikle. Sözlerini çelik birer misinayla birbirine örerken, çıkan kıvılcımları etrafa saçtı boğuk ses tonuyla. Onu teselli etmemelerini tercih ederdi elbet. Çünkü gururu ağır basardı, Haru'nun ve Usagi'nin onu anladığının bilincindeydi zaten. Yine de kişiliğinden ödün vermiyordu. Kim olduğunu en iyi bilen oydu. Kendisini anlatan kitabı en iyi o yazardı, bir gökyüzündeki sönük yıldızdı. Kaymaya başlamadan önce söner, sonra kayardı.

"Neyse, eğer yazdığı gibiyse gerçekten, ölçülü olmaya çalışırım. Ama o parşömeni almadan dönmeyeceğiz. Amacımız bu." dedikten sonra Haru'nun diğer sözlerine yanıt vermek için düşündü. Elini cübbesine atıp cam kristalin kabarttığı kısma götürdü. Fazlasıyla hafif, bir o kadar da ağırdı. Bir can daha almak istemiyordu. Buradaki sözleri elbet takımına geri adım atmayan bir adam olduğu izlenimini verse dahi içten içe birinin daha gözyaşını görmek istemiyordu. Birinin daha takım arkadaşını kaybetmesini istemiyordu. O nedenle bu durum iki tarafı keskin bir kılıçtı.

"Gözüme güvenirim Haru. Uchiha Sasuke'nin destansı gözleri gibi değil, farkındayım. Ama birini hareketsiz ve biçare kılmanın yarattığı haz çok başka. Bana sadece kimi şişlemek istediğini söyle. Sonra ne yapmak istiyorsan yap. Gerisiyle ben ilgileneceğim. Herkesi göğüsleyeceğim. Gelen kim olursa olsun." dedikten sonra gözünü bir şey görmüş gibi yere dikti. Aklına ani gelen bir parıltıyla söylemesi gereken elzem bir cümle daha olduğunu farketti. Devam etti.

"Bir aptal gibi atılmayacağım ortaya. Parşömeni ortaya bir sütun gibi dikeceklerini sanmıyorum. Bir mekanizma olacaktır, Usagi'nin dün anlattığı gibi. Bu birinin parşömeni çalıp kaçmasının önüne geçer. Fakat ortada öylece duran bir parşömen varsa, herkesi göğüsleyeceğiz. Gin'den daha hızlı bir shinobi yok. Eğer biz meşgulsek, parşömeni o ele geçirecek. Ne olursa olsun üstün çıkacağız. Elimden geleni yapacağım." dedikten sonra Haru'nun son sözlerine hala cevap vermediğini hatırladı. Aklına yanan ışığı söndürmek adına tekrar söze girdi.

"Kimsenin shinobi kariyerini zorunda kalmadığım sürece bitirmeye cürret etmem. Shinobi olmanın ağırlığını hep taşıdım. Biri beni sınav dışına itmek ya da tekerlekli sandalyeye oturtmak istemediği sürece, bu olmayacak."

Biraz kitabın ortasından konuşuyordu. Cümlelerini özenle seçmiyor, bir şeyi anlatmak istemiyordu. Genel hali o kadar yarına konsantreydi ki, olacakları aklında kurgulamadan edemiyordu.

[Kurosawa Haru]

"Yarın Satori'lerin ekibiyle karşılaşacağımıza eminim. Her gün oraya gitmişler, bugün eksik kalmayacaklardır. Aklımızda tutmamız gereken birkaç şey var. Öncelikle meyveleri. Orada dört kişiyle karşılaşacağımızı düşünmüyorum, belki aralarından biri geride bekleyip olan biteni izleyebilir, gerektiği zaman meyveyi kullanabilir. Bu bizim bir dakikalık sınırımızın dışında olacaktır. Eğer bekleyecek biri varsa Gin'in bunu da görüp bize söylemesi önemli." Kaşlarını çattı, meyvenin gazabıyla uğraşmak istemiyordu. Ellerindeki kristalle birlikte meyveyi kullanacak ekibin yapacaklarını öngörüp onları zeka düzleminde yenmek önemliydi.

"İkinci olarak, Medikal Ninjaları. İsmini hatırlamıyorum ama, silahı olmayan ve Satori olmayan kişi işte. Medikal yetenekleri çok yüksek. Onu bayıltman en çok işimize gelecek şey olur..."

"Aslına bakarsan... Hepsini bayıltman işimize gelir. Meyve Bunshin'i olup olmadıklarını öğrenebiliriz. Bunu nasıl yaparsın emin değilim ama, o bir dakikalık süre içinde rakibi tamamen bayıltabilmen bizi bu sınavın şampiyonu ilan eder, zira üzerindeki ekipmanları alabiliriz. Kafalarına sertçe vurabilirsin belki. Sonsuz gücü kontrol etmek zor olabilir gerçi, bayıltacak kadar vurmak... Sonsuz gücün varken öldürmekten çok daha zor olabilir. Sınırsız gücü olmayan biri olarak bu konuda sana yardımcı olamayabilirim." dedi gülümseyerek. Sayı doğrusunu kafasında canlandırıp sonsuza doğru ilerledikçe, Ringo'nun sahip olabileceği gücün ne kadar yüksek olabileceğini hayal dahi edemiyordu.

"Ayrıca... Bugün düşünecek çok vaktim oldu... sayın dostlarım..." dedi hapiste senelerini çürütmüş ipe sapa gelmez bir suçlu gibi uzaklara bakarken. "Satori'nin bir sensör olmadığına karar verdim. Evet, kör. Ancak sensör değil. Sensör olsaydı beni toprağın altındayken de sezebilirdi. Başka bir şey o. Bu konuda dikkatli olmamız gerek. Nasıl bir kara büyü kullanıyor hiçbir fikrim yok ama, yenilip yenilmememiz arasındaki hareketi belirleyecek şey bu olabilir diye düşünüyorum." dedi dudaklarını büzerek.

Anlayamadığı Shinobi yeteneklerinin tamamı kafasını karıştırıyordu Haru'nun. Toprağı bir seramik ustası gibi yoğurup bambaşka güzellikte sanat eserleri çıkarabilse de... Toprak sonuçta oradaydı! Ateş nereden geliyordu? Veya daha fenası... Su... Kaybolmuyordu da su, teknik kullanıldıktan sonra. Böyle bir teknik kullanabilmesi için ne yapması gerektiği konusunda hiçbir fikri yoktu. Hele en fenası... Genjutsu'lar. Düşündükçe bile gerginliği artıyordu kar saçlı kızın. Böyle bir tekniği becerebilmesi için çalışması gereken süreyi düşündükçe tüyleri ürperiyordu. Neyse ki takımında, düşmanın zihnine falan giren bir sapık yoktu. Haru sapıklardan uzak durması gerektiğini genç yaşında öğrense de, etrafındaki herkesin sapkınlığı onu ürpertiyordu. Düşmanın zihnine girmek ha... Yok an

[Okawa Ringo]

"Şimdi saygıdeğer rakibimiz ile ilgili teorilerimi sunacağım." diyerek kısa bir girizgah sundu Haru'ya. Kar saçlı kızın aklı karışık olmalıydı. Dövüştükleri her rakip gibi o da elbet güçlüydü. Ancak Ringo için en güçlü rakip biraz farklıydı. Koshiro'nun gücü daha etkileyiciydi onun için. Satori için ise mutlaka bir yol bulunurdu. Satori yenilmez olmamalıydı.

"Kör abla yenilmez değil. Dövüştüğümüz Suna'lı Koshiro'nun ondan daha güçlü olduğunu düşünüyorum hatta. Sadece kör kızı yenmek için mutlak bir fedakarlık şart. Sensör yeteneği klasik bir yeteneğin çok üst bir seviyesi de olabilir, ya da senin dediğin gibi bambaşka bir şeydir. Bunu anlayacak kadar analiz etmemiz oldukça zor. Ondan daha güçlü ve daha hızlı olmak da bir yol değil. Çünkü bir şekilde saldırılardan kaçıp, az hasarlar alarak savaşı uzatmanın yolunu bulabilir. Medikal bir shinobi tarafından desteklendiği için uzayan bir savaşta üstün taraf o olacaktır."

Biraz düşündükten sonra, ona karşı uygun bir stratejinin tamamen belirsizlik olduğuna karar verdi. Tahmin edilemez olmak, ön görülemez olmak onunla verecekleri bir savaşı kazanmanın yegane yolu olmalıydı. "Yine de bu kadar emin olmayalım. Henüz benimle hiç dövüşmedi. Benim yeteneğimi bildiğini düşünmüyorum da. Teki-san bilmediği bir şeyi söyleyemez. Tahmin edilemez olmanın avantajını elde ettiğimiz güç ile birleştirirsek onu saf dışı bırakabiliriz."

Diğer yandan ise diğer parşömenlerin yerini merak ediyordu. Turuncu takımda en az bir tane parşömen olduğundan Usagi ve Ryobe'nin sohbeti sayesinde emin olmuştu. Artık stratejilerini biraz belirlemiş olmalılardı. Artık işaretler ve kritik noktalarda birbirlerine verecekleri işaretleri belirlemeleri gerekiyordu.

"Ben arkada kalacağım. Kimsenin beni görmesini istemiyorum. Bir sensör olsa da olmasa da, Satori'nin beni uzaktan sezmesi biraz güç. Bir sınırı olmalı. O nedenle ana tehtidin sen olduğuna ikna etmelisin hepsini." dedi. Yutkundu, devam etti hinlik dolu bir gülümseme ile. "Beni beklememeliler." diye devam ettirdi sözlerini.

Ardından belini kırdı, poposunu dışarı çıkardı ve kırık dizlerinden destek alarak belini aşağı yukarı dairesel hareket ettirmeye başladı. Bir çeşit dans gibi, kötü bir dans figürü. Dışarı çıkmış poposunu çirkin ve çekilemez derece ona sunarken, bir çocuk mutluluğu edasıyla gülümsedi.

"İşaretin bu olabilir mesela. Nasıl?"

[Kurosawa Haru]

"Olmaz."

[GM - Naruto]

6. GÜN

- Parşomenler, sakladığınız yerde durmaktalar.
- Ringo, nöbete başlamadan önce iki Karasu Bunshin çıkarıyor. Klonlar tekniğin sınırları çerçevesinde Ringo'dan çok uzaklaşamıyorlar nöbet süresince. Arayışları sonucunda kullanılabilir durumda olan 3 shuriken ve 1 kunai buluyorlar. Buldukları diğer ekipmanlar kullanılamaz hale gelmiş durumda.
- Haru ve Gin, geceyi avlanarak geçiriyorlar. Gin, kaybolmadan önce 1 birim gıda getirmeyi başarıyor. Haru ise 2 birim gıda getiriyor üsse.

Gün Sonu Raporu:

► Show Spoiler

Harcanan Ekipmanlar:

• Takım:

-3 birim gıda

• Kita Usagi:

-

• Kurosawa Haru:

• Okawa Ringo:

-

Yaralanmalar:

• Kita Usagi:

-

• Kurosawa Haru:

-

• Okawa Ringo:

-

Elde Edilen Ganimetler:

• Gıda: 3 Birim

• Ringo'nun Elde Ettiği Ekipmanlar: 3 Shuriken ve 1 Kunai

[GM - Naruto]

SON SAFHAYA HAZIRLIK

- Haru, Teçhizat Tentesi'nden ödül olarak kazandığı parşomeni taşımakta.

Son Durum:

Kalan Ekipmanlar:

• Kita Usagi:

- 4 Kunai
- 8 Shuriken
- 1 Patlayıcı Parşömen
- 3 Sis bombası

• Kurosawa Haru:

- 3 Kunai
- 5 Shuriken
- 5mt. Sentetik Misina
- 1 Patlayıcı Parşömen
- 2 Sis Bombası

• Okawa Ringo:

- 7 Shuriken
- 4 Kunai

Yaralanmalar:

• Kita Usagi:

Karakter yorgun hissetmekte ve performansında ciddi düşüşler mevcuttur. Baş ağrısı aldığı ilaçlar sebebiyle geçmiş gibi görünse de vücudu efektif olarak ölümü tatmış olduğundan kaslarında anlamlandıramadığı bir hamlık ve yorgunluk mevcuttur. Hiç aşina olmadığı bu hisler karakterin reflekslerini kötü anlamda etkilemektedir.

• Kurosawa Haru:

Karakterin sırtı, göğüs kafesi ve suratı ciddi bir şekilde ağrımaktadır. Özellikle suratının sol kısmı sol gözünü kapatacak kadar şişmiş durumdadır. Vücudu çeşitli morluklarla kaplıdır. Baş dönmesi bulunmamaktadır. Savaşmış olmasının getirdiği yük ve 3 safha ardı ardına hamle alması sebebiyle karakter "Yorgun" statüsündedir ve performansında düşüşler mevcuttur.

• Okawa Ringo:

Karakterin karnının sol alt kısmından göğsünün sol üst kısmına ilerleyen bir kesi mevcuttur. Bu kesi derin değildir ve kanamamaktadır, fakat karakter göğsünü hareket ettirdiğinde sızlamakta ve ağrımaktadır.

Bununla beraber karakterin sol dizi kırıktır ve sol uyluğu dıştan içe doğru delinmiştir. Karakter kesinlikle sol ayağı üzerine hiç bir şekilde ağırlık verememekte, bunu her denediğinde beynini uyuşturacak bir acı etkisinde kalmaktadır. Karakter efektif olarak yürüyememektedir. Medikal müdahale sayesinde karakterin kanaması bulunmamaktadır.

Karakterin yorgunluk seviyesi onu savaşmaktan alı koyacak kadar ağır değildir, fakat tam performanslı olduğu da söylenemez.

Not: Ringo dizindeki yara sebebiyle seyahatte zorlanmaktadır. Bu bağlamda gitmeyi seçtiği yere gece safhasının başladığı vakitte değil, gece safhasının ortalarında varacağı kabul edilecektir. Bu süreyi hızlandırmak adına Gin'i çağırıp kendisini ona yolun bir kısmında, Gin'in süresi yettikçe taşıtabilir fakat yine de standart bir shinobiden çok daha geç bir vakitte gitmek istediği yere varacaktır.

Toplamda Sahip Olunan Sınav Parşomeni Sayısı: 3
Toplamda Sahip Olunan Medikal Çanta Sayısı: 0