Kotaro hiç konuşmadan seni birkaç ara sokağa sokmasının ardından, tenha ve insanların gözlerinden uzak bir yere varıyorsunuz. Ancak yan yana üç kişinin geçebileceği darlıktaki bir sokağa girmenizin ardından Kotaro “Kendimi düzgün tanıtayım. Ben Konoha Polis Kuvveti’nin başıyım, yani Konoha’nın iç güvenliğinden sorumlu kişiyim.” diyor. Bu tanıtışını herhangi bir tehdit veya zorunlu saygı duyulma amacıyla yapmadığı belli olan Kotaro’nun sadece kiminle konuştuğunu bilmen için bu tanıtımı yaptığını anlayabiliyorsun. Kotaro bu sözlerinden sonra bakışlarını sende sabitlemiş bir şekilde dururken “Bizim görevimiz Konoha içerisinde suç teşkil edebilecek eylemlerin önüne geçmek, yani Ateş Tapınağı bizim görev alanımız içerisinde yer almıyor.” diyor. Konuşması halen sürecek olan Kotaro, sadece bu işin neresinde olduğunu sana açıklamak istercesine durumu belirttikten sonra “Ne var ki Ateş Tapınağı’nda yaşananlar hakkında bilgim var. Konuyu bir toplantıda ele alınmış ve değerlendirilmişti. Konoha’da giden shinobiler olduğunu biliyorum fakat esas merak ettiğim başka bir şey.” diyor. Seni buraya kadar getirmiş olmasının nedenini sözlerine dökecek olduğunu anladığın Kotaro seni dikkatle süzdükten sonra “Adının böyle bir olayda geçtiğini söylüyorsun, ancak nasıl buralarda olabiliyorsun?” diyor.
[Chouwano Kagi] Ağlatırlar, güldürürler. (2. Bölüm)
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2856
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Chouwano Kagi] Ağlatırlar, güldürürler. (2. Bölüm)
Tanışma faslını yüzündeki gülümsemeyi sürdürerek karşılayan Kotaro, konunun Bansai’nin cinayetine gelmesiyle birden ifadesini değiştiriyor ve kaşlarını çatıyor. Hızla bulunduğu yerden yanına gelen Kotaro’nun, bu gelişiyle bile oldukça yetenekli biri olduğunu rahatlıkla anlayabiliyorsun. Ansızın dibinde bitivermiş gibi duran Kotaro “Bunlar ulu orta söylenecek laflar değil.” diyor kısık bir sesle. Etrafına hafifçe kaçamak bir bakış atmasının ardından, terasta gördüğü bir kişiye seslenerek “Soran olursa birazdan döneceğimi söyle.” diyor. Terastaki mavi üniformalı kişi Kotaro’nun sözlerini başıyla onaylarken, Kotaro da yavaşça seni omuzundan tutup geldiğin yola doğru götürüyor.
Kotaro hiç konuşmadan seni birkaç ara sokağa sokmasının ardından, tenha ve insanların gözlerinden uzak bir yere varıyorsunuz. Ancak yan yana üç kişinin geçebileceği darlıktaki bir sokağa girmenizin ardından Kotaro “Kendimi düzgün tanıtayım. Ben Konoha Polis Kuvveti’nin başıyım, yani Konoha’nın iç güvenliğinden sorumlu kişiyim.” diyor. Bu tanıtışını herhangi bir tehdit veya zorunlu saygı duyulma amacıyla yapmadığı belli olan Kotaro’nun sadece kiminle konuştuğunu bilmen için bu tanıtımı yaptığını anlayabiliyorsun. Kotaro bu sözlerinden sonra bakışlarını sende sabitlemiş bir şekilde dururken “Bizim görevimiz Konoha içerisinde suç teşkil edebilecek eylemlerin önüne geçmek, yani Ateş Tapınağı bizim görev alanımız içerisinde yer almıyor.” diyor. Konuşması halen sürecek olan Kotaro, sadece bu işin neresinde olduğunu sana açıklamak istercesine durumu belirttikten sonra “Ne var ki Ateş Tapınağı’nda yaşananlar hakkında bilgim var. Konuyu bir toplantıda ele alınmış ve değerlendirilmişti. Konoha’da giden shinobiler olduğunu biliyorum fakat esas merak ettiğim başka bir şey.” diyor. Seni buraya kadar getirmiş olmasının nedenini sözlerine dökecek olduğunu anladığın Kotaro seni dikkatle süzdükten sonra “Adının böyle bir olayda geçtiğini söylüyorsun, ancak nasıl buralarda olabiliyorsun?” diyor.
Kotaro hiç konuşmadan seni birkaç ara sokağa sokmasının ardından, tenha ve insanların gözlerinden uzak bir yere varıyorsunuz. Ancak yan yana üç kişinin geçebileceği darlıktaki bir sokağa girmenizin ardından Kotaro “Kendimi düzgün tanıtayım. Ben Konoha Polis Kuvveti’nin başıyım, yani Konoha’nın iç güvenliğinden sorumlu kişiyim.” diyor. Bu tanıtışını herhangi bir tehdit veya zorunlu saygı duyulma amacıyla yapmadığı belli olan Kotaro’nun sadece kiminle konuştuğunu bilmen için bu tanıtımı yaptığını anlayabiliyorsun. Kotaro bu sözlerinden sonra bakışlarını sende sabitlemiş bir şekilde dururken “Bizim görevimiz Konoha içerisinde suç teşkil edebilecek eylemlerin önüne geçmek, yani Ateş Tapınağı bizim görev alanımız içerisinde yer almıyor.” diyor. Konuşması halen sürecek olan Kotaro, sadece bu işin neresinde olduğunu sana açıklamak istercesine durumu belirttikten sonra “Ne var ki Ateş Tapınağı’nda yaşananlar hakkında bilgim var. Konuyu bir toplantıda ele alınmış ve değerlendirilmişti. Konoha’da giden shinobiler olduğunu biliyorum fakat esas merak ettiğim başka bir şey.” diyor. Seni buraya kadar getirmiş olmasının nedenini sözlerine dökecek olduğunu anladığın Kotaro seni dikkatle süzdükten sonra “Adının böyle bir olayda geçtiğini söylüyorsun, ancak nasıl buralarda olabiliyorsun?” diyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Chouwano Kagi
- Kaçak
- Posts: 268
- Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
Re: [Chouwano Kagi] Ağlatırlar, güldürürler. (2. Bölüm)
Genç kız niyetini açıkladıktan sonra Kotaro ciddileşmiş ve biraz da eli ayağına dolanmış gibiydi. Aceleyle Kagi'nin yanına sokulup fısıldamaya başlamış ve gözüne çarpan ilk kişiye seslenerek birkaç dakikalığına noksan olacağını iletmişti. Ardından Kagi'yi de yanına alıp gerisingeri gitmişler ve bir ara sokakta konuşmalarına devam etmişlerdi.
Kagi de biraz afallamıştı doğrusu, bir cinayet vakasının elbette bir ağırlığı vardı, mutlak; lakin polis karakolu yerine bir ara sokakta konuşulacak olması onu şaşırtmıştı. Kotaro, işinin Konohagakure hudutları ile sınırlandığını belirtse de mezkur olayın onun da bilgisi dahilinde olduğunu belirtmişti. Fakat genç kızın anladığı üzere Kotaro konu hakkında kendisinden daha bilgili değil gibiydi. Konoha'dan giden shinobilerin olduğunu Kagi de biliyordu, onun bilmek istediği giden shinobilerin ne bildiği, ne bulduğu ile alakalıydı.
Kotaro'nun sorusu üzerine neden burada olduklarını da bir nevî anlamıştı. Genç kız, iki elini kaldırıp yeniden omuz silkti. "Eğer nasılı soruyorsanız; gitmeme izin verdiler." Hafifçe gülerek devam etti: "Kovdular desem daha doğru olur." Muallakta bırakacağını fark ettiği an olayı açmak için devam etti. "Bansai-sama öldükten sonra yerine geçecek kişiyi belirlemek istediler. Bu hususta da bir dövüş gerçekleşecekti, ben ise olay sebebiyle basit bir esir gibi onları izleyecektim fakat Hajime-san onun yerine dövüşmemi istedi. Reddettim. Hiçbir koşulda hiçbir biçimde böyle bir dövüşe razı olmadığımı, onların da olmaması gerektiğini ve eğer gerçekten bir lider arıyorlarsa adaylar arasından liderliği gerçekten istemeyeni seçmelerini ima ettim. Sözlerimden kısa bir süre sonra olası cinayet failinin bir numaralı şüphesi olmama rağmen beni kovdular. Eğer fail ben isem de beni bulacaklarına dair yemin ettiler." Biraz durup derince bir soluk aldıktan sonra devam etti: "Eğer niyesini sorduysanız; akıllarındaki şüphe gitmeden ülkenizden ayrılmak istemedim. Bu hususta Ateş Tapınağı'na geri dönemeyeceğim için buraya gelmekten daha uygun bir çıkış yolu bulamadım." İki elini tokat yapıp birleştirdi ve Kotaro'ya doğru 'teslim olma' mahiyetinde uzattı. Sözüne devam etti: "Fiilin faili ben miyim? İçimde şüphe yok. Zinhar değilim; lakin hüküm koyucu da ben değilim..." Sesinde netlik vardı. Bir insan sesinden ziyade sanki taş levhaya çivilerle kazınmış bir yazı gibi hissediliyordu. Teslim ettiği bileklerini Kotaro'ya daha da yaklaştırdı. "Sizlersiniz."
Kagi de biraz afallamıştı doğrusu, bir cinayet vakasının elbette bir ağırlığı vardı, mutlak; lakin polis karakolu yerine bir ara sokakta konuşulacak olması onu şaşırtmıştı. Kotaro, işinin Konohagakure hudutları ile sınırlandığını belirtse de mezkur olayın onun da bilgisi dahilinde olduğunu belirtmişti. Fakat genç kızın anladığı üzere Kotaro konu hakkında kendisinden daha bilgili değil gibiydi. Konoha'dan giden shinobilerin olduğunu Kagi de biliyordu, onun bilmek istediği giden shinobilerin ne bildiği, ne bulduğu ile alakalıydı.
Kotaro'nun sorusu üzerine neden burada olduklarını da bir nevî anlamıştı. Genç kız, iki elini kaldırıp yeniden omuz silkti. "Eğer nasılı soruyorsanız; gitmeme izin verdiler." Hafifçe gülerek devam etti: "Kovdular desem daha doğru olur." Muallakta bırakacağını fark ettiği an olayı açmak için devam etti. "Bansai-sama öldükten sonra yerine geçecek kişiyi belirlemek istediler. Bu hususta da bir dövüş gerçekleşecekti, ben ise olay sebebiyle basit bir esir gibi onları izleyecektim fakat Hajime-san onun yerine dövüşmemi istedi. Reddettim. Hiçbir koşulda hiçbir biçimde böyle bir dövüşe razı olmadığımı, onların da olmaması gerektiğini ve eğer gerçekten bir lider arıyorlarsa adaylar arasından liderliği gerçekten istemeyeni seçmelerini ima ettim. Sözlerimden kısa bir süre sonra olası cinayet failinin bir numaralı şüphesi olmama rağmen beni kovdular. Eğer fail ben isem de beni bulacaklarına dair yemin ettiler." Biraz durup derince bir soluk aldıktan sonra devam etti: "Eğer niyesini sorduysanız; akıllarındaki şüphe gitmeden ülkenizden ayrılmak istemedim. Bu hususta Ateş Tapınağı'na geri dönemeyeceğim için buraya gelmekten daha uygun bir çıkış yolu bulamadım." İki elini tokat yapıp birleştirdi ve Kotaro'ya doğru 'teslim olma' mahiyetinde uzattı. Sözüne devam etti: "Fiilin faili ben miyim? İçimde şüphe yok. Zinhar değilim; lakin hüküm koyucu da ben değilim..." Sesinde netlik vardı. Bir insan sesinden ziyade sanki taş levhaya çivilerle kazınmış bir yazı gibi hissediliyordu. Teslim ettiği bileklerini Kotaro'ya daha da yaklaştırdı. "Sizlersiniz."
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2856
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Chouwano Kagi] Ağlatırlar, güldürürler. (2. Bölüm)
Kotaro’nun ağzından çıkan her bir kelimeyi dikkatle dinlediğini anlayarak konuşmana başlıyorsun. Karşındaki kişinin konumunu da göz önüne aldığında, ağzından çıkacak her bir kelimenin anlamından daha fazlasına sahip olduğunu da düşünebiliyorsun. Yüzüne yerleşen belli belirsiz gülümsemenin veya teslim olurcasına ellerini uzatmanın veyahut sesindeki netliğin, Kotaro için çok da anlam ifade etmediğini hissedebiliyorsun bugüne kadar edindiğin tecrübe ve becerilerden. Her bir kelimenden konumu gereği duyduğu şüpheyi hissetsen de bu şüphenin altında olumsuz herhangi bir aura da sezemiyorsun. Bugüne kadar pek çok kez şüphe ile karşılanmış olsan da bile, sanki ilk kez hissiz bir şüphenin pençesine düşmüş gibi hissediyorsun kendini. Dolayısıyla, Kotaru’nun şüphesi karşısında hangi tavrı takınman gerektiğini veya nasıl bir karşılık vermen gerektiğini tam olarak kestiremiyorsun.
Sözlerinin sonlanmasının ardından Kotaru hafifçe nefes alıyor, duygu ve düşüncelerine dair herhangi bir açık vermeden. Bakışlarını bileklerine, ardından da gözlerine yönelttikten sonra “Böylesine hareketlere gerek yok. Eğer bir suçun yoksa, Konoha’da başın dik ve dilediğin gibi gezinebilirsin. Zaten isminin üstünde bir şüphe veya başka bir şey olsaydı, Konoha’ya girdiğin zamanda sensör shinobiler varlığını fark eder ve gerekli adımları atardı.” diyor. Bu sözlerinin ardından ellerini geri çekmeni bir süre bekleyen Kotaro “Ayrıca, eğer bu olayın suçlusu sen isen, muhtemelen cezanı da Ateş Tapınağı’ndakiler kesecektir. Olayla ilgin yoksa da, gelip senden usulüne uygun olarak özür dilerler.” diyor. Bu esnada etrafına hafifçe bakınan Kotaro “Fakat bu olayı ulu orta yerde dile getirmen başına iş açabilir. Ateş Tapınağı, Konohalılar için hassas konulardan biridir ve adının bir şekilde böylesine bir olaya karışması, buradaki gezintini senin açından sıkıntıya sokabilir. Bu yüzden gerekli olmadıkça bu konudan bahsetmemen de fayda var.” diyor.
Kotaro bu cümlelerinin ardından etrafına attığı hafif bakışları bir kez daha yineliyor ve “Eğer başka bir şey yoksa gezintine devam et, ama dediklerimi de unutma. Ayrıca sıkıntılı bir durum olursa, beni nerede bulabileceğini artık biliyorsun.” diyor hafif bir tebessümle. Cümlelerinin ardından geldiğiniz yoldan geri dönmek için vücudunu çeviren Kotaro sana da başını hafifçe eğerek selam vermeyi ihmal etmiyor. Her ne kadar Kotaro’nun sözleri bitmiş gibi dursa da, bir şeyler söylemek istersen durup dinleyecek gibi bir hali de bulunuyor.
Sözlerinin sonlanmasının ardından Kotaru hafifçe nefes alıyor, duygu ve düşüncelerine dair herhangi bir açık vermeden. Bakışlarını bileklerine, ardından da gözlerine yönelttikten sonra “Böylesine hareketlere gerek yok. Eğer bir suçun yoksa, Konoha’da başın dik ve dilediğin gibi gezinebilirsin. Zaten isminin üstünde bir şüphe veya başka bir şey olsaydı, Konoha’ya girdiğin zamanda sensör shinobiler varlığını fark eder ve gerekli adımları atardı.” diyor. Bu sözlerinin ardından ellerini geri çekmeni bir süre bekleyen Kotaro “Ayrıca, eğer bu olayın suçlusu sen isen, muhtemelen cezanı da Ateş Tapınağı’ndakiler kesecektir. Olayla ilgin yoksa da, gelip senden usulüne uygun olarak özür dilerler.” diyor. Bu esnada etrafına hafifçe bakınan Kotaro “Fakat bu olayı ulu orta yerde dile getirmen başına iş açabilir. Ateş Tapınağı, Konohalılar için hassas konulardan biridir ve adının bir şekilde böylesine bir olaya karışması, buradaki gezintini senin açından sıkıntıya sokabilir. Bu yüzden gerekli olmadıkça bu konudan bahsetmemen de fayda var.” diyor.
Kotaro bu cümlelerinin ardından etrafına attığı hafif bakışları bir kez daha yineliyor ve “Eğer başka bir şey yoksa gezintine devam et, ama dediklerimi de unutma. Ayrıca sıkıntılı bir durum olursa, beni nerede bulabileceğini artık biliyorsun.” diyor hafif bir tebessümle. Cümlelerinin ardından geldiğiniz yoldan geri dönmek için vücudunu çeviren Kotaro sana da başını hafifçe eğerek selam vermeyi ihmal etmiyor. Her ne kadar Kotaro’nun sözleri bitmiş gibi dursa da, bir şeyler söylemek istersen durup dinleyecek gibi bir hali de bulunuyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Chouwano Kagi
- Kaçak
- Posts: 268
- Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
Re: [Chouwano Kagi] Ağlatırlar, güldürürler. (2. Bölüm)
Suçu yoksa başını öne eğmesini gerektiren bir durum da yok denmişti genç kıza. Bunun üzerine bileklerini yeniden doğal konumuna götürdü. Genç kız zaten başı öne eğik, bir suçluluk ile dolanmıyordu aralarında lakin birisinin de onu bu yönde tembihlemesi pek de mızmızlanacak bir durum değildi.
Adam, sensör ninjaların varlığından söz etmişti. Anladığına göre köy her an her saniye taranıyordu fakat şüpheli olsaydı diğerlerinden nasıl ayırt edilecekti pek bilememişti. "Kötü" birisinin diğer tüccarlardan nasıl ayırt edileceğini aklında oturtamadı. Sensörlük hakkında bilgisi yok denecek kadar azdı. "Vardır bir yöntemi." diyerek geçiştirmek zorunda kaldı.
-Varsa- cezasının Ateş Rahibanı tarafından kesileceğini, Konoha'nın bu duruma hüküm koyma gücünün -belki de niyetinin- olmadığını söylemişti. Ateş Rahipleri'nin otonomu ve halk üzerindeki etkisi beklediğinden farklıydı. Yönetimden bu denli ayrı usule sahipken halk nezdinde değerli bir yerinin olması durumunun gebe olduğu tek şey ayrılık idi. Onları bu hususta arada tutan şeyin yalnızca Uzumaki Naruto olduğuna kanaat getirdi. "Barışınız sonsuza dek sürsün." diye iç geçirdi.
Kotaro sözlerini bitirip gitmek üzere hareketlenmeye başladı. Boş gözlerle bir süre Kotaro'ya baktı. "Teşekkürler." diyerek bitirdi ve o da yürümek üzere hareketlendi. Nihayetinde konuşma sonlanmış gibi dururken Kagi'nin içinde bir titreme, soğukluk oldu ve yeniden Kotaro'ya doğru dönüp seslendi. "Kotaro-san. Konoha yetimhanesi nerede acaba?"
Bunun üzerine eğer diyalog devam ederse konuşacak yalnızca mekanın yeri iletilirse "Teşekkür ederim. Kolay gelsin." dedikten sonra tarif edilen yere doğru ilerleyecekti.
Adam, sensör ninjaların varlığından söz etmişti. Anladığına göre köy her an her saniye taranıyordu fakat şüpheli olsaydı diğerlerinden nasıl ayırt edilecekti pek bilememişti. "Kötü" birisinin diğer tüccarlardan nasıl ayırt edileceğini aklında oturtamadı. Sensörlük hakkında bilgisi yok denecek kadar azdı. "Vardır bir yöntemi." diyerek geçiştirmek zorunda kaldı.
-Varsa- cezasının Ateş Rahibanı tarafından kesileceğini, Konoha'nın bu duruma hüküm koyma gücünün -belki de niyetinin- olmadığını söylemişti. Ateş Rahipleri'nin otonomu ve halk üzerindeki etkisi beklediğinden farklıydı. Yönetimden bu denli ayrı usule sahipken halk nezdinde değerli bir yerinin olması durumunun gebe olduğu tek şey ayrılık idi. Onları bu hususta arada tutan şeyin yalnızca Uzumaki Naruto olduğuna kanaat getirdi. "Barışınız sonsuza dek sürsün." diye iç geçirdi.
Kotaro sözlerini bitirip gitmek üzere hareketlenmeye başladı. Boş gözlerle bir süre Kotaro'ya baktı. "Teşekkürler." diyerek bitirdi ve o da yürümek üzere hareketlendi. Nihayetinde konuşma sonlanmış gibi dururken Kagi'nin içinde bir titreme, soğukluk oldu ve yeniden Kotaro'ya doğru dönüp seslendi. "Kotaro-san. Konoha yetimhanesi nerede acaba?"
Bunun üzerine eğer diyalog devam ederse konuşacak yalnızca mekanın yeri iletilirse "Teşekkür ederim. Kolay gelsin." dedikten sonra tarif edilen yere doğru ilerleyecekti.
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2856
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Chouwano Kagi] Ağlatırlar, güldürürler. (2. Bölüm)
Kotaro’nun yanından ayrılması sırasında sorduğun soruya cevaben, Kotaro sana Konoha Yetimhanesinin yerini tarif ediyor. Konoha’nın biraz dışında kalan bu yere ana yoldan ilerleyip birkaç tali yola sapmanın ardından ulaşabileceğin bilgisiyle hareketlenmeye başlıyorsun. Güzergahın üzerinde, Konoha halkını daha önce karşılaştığın tavırlarıyla gözlemiyor ve bunun dışında farklı veya dikkatini çekecek başkaca herhangi bir şeyle karşılaşmıyorsun. Bunun tek düzelik mi yoksa fark edemediğin başkaca bir şey olup olmadığı konusunda ise tam olarak emin olman mümkün olmuyor.
Kısa süren, ancak Konoha’nın dış kesimlerine doğru yaptığın yolculuğun sonunda, Konoha Yetimhanesinin bulunduğu alana varıyorsun. Etrafını çevreleyen ormanlık alanın içinde tek başına büyük bir abide gibi duran yetimhanenin tabanı beton ile yükseltilmiş ve girişi birkaç merdiven ile olacak şekilde tasarlanmış duruyor. Bina, en az iki katlı gibi görünüyor ve bunun dışında, sonradan eklenen yerlerinin olduğunu da dışarıdan bakıp rahatlıkla anlayabiliyorsun. Sonradan genişletildiği belli olan binanın ahşap görünümü korunmuş olsa da, sağlamlaştırıldığı da ayrıca fark edebildiğin bir diğer detay oluyor. Son olarak yürüdüğün toprak yol, yetimhanenin giriş kapısına kadar ilerliyor.
Kısa süren, ancak Konoha’nın dış kesimlerine doğru yaptığın yolculuğun sonunda, Konoha Yetimhanesinin bulunduğu alana varıyorsun. Etrafını çevreleyen ormanlık alanın içinde tek başına büyük bir abide gibi duran yetimhanenin tabanı beton ile yükseltilmiş ve girişi birkaç merdiven ile olacak şekilde tasarlanmış duruyor. Bina, en az iki katlı gibi görünüyor ve bunun dışında, sonradan eklenen yerlerinin olduğunu da dışarıdan bakıp rahatlıkla anlayabiliyorsun. Sonradan genişletildiği belli olan binanın ahşap görünümü korunmuş olsa da, sağlamlaştırıldığı da ayrıca fark edebildiğin bir diğer detay oluyor. Son olarak yürüdüğün toprak yol, yetimhanenin giriş kapısına kadar ilerliyor.
Konoha Yetimhane Binası
Yetimhanenin ön kısmında dikkatini ilk çeken şey, dışarıda bulunan dördü erkek, yedisi kız ve yaşları 5 ile 10 arası olan çocuklar oluyor. Kendi aralarında bir şeyler oynadıkları belli olan çocuklar şen kahkahalar atıyorlar. İçinde bulundukları eğlenceli ortamdan oldukça memnun görünen çocukları ise, yetimhanenin giriş basamağında oturmakta olan yetişkin bir kadın izliyor. Uzun sarı saçları olan, yaşı otuza varmayan, üzerinde ayaklarına kadar uzanan siyah bir kıyafet ve üstünde beyaz önlük bulunan kadının yüzündeki gülümseme, en az çocuklarınki kadar içten ve sıcak duruyor. Kadın bulunduğu yerden gözleriyle her bir çocuğu tararken, bir anda seni fark ediyor ve yerinden hafifçe kalkıp çocuklara oynamaya devam etmeleri yönünde bir el işareti yaptıktan sonra yavaşça yanına doğru geliyor. Çocukların birkaçı kadının sana doğru olan yürüyüşünü takip ederken, kadın aranızda 15 metre kadar bir mesafe kala duruyor ve olduğu yerden “Merhaba, nasıl yardımcı olabilirim?” diye soruyor. Kadının genel duruşunda herhangi bir tehditvari veya düşmancıl tavır sezememiş olsan da, aranızdaki mesafeyi korumak istercesine duruşu dikkatinden kaçmıyor. Bununla birlikte, kadın ile çocukların arasında yaklaşık 20 metre kadar bir mesafe bulunuyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Chouwano Kagi
- Kaçak
- Posts: 268
- Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
Re: [Chouwano Kagi] Ağlatırlar, güldürürler. (2. Bölüm)
Kalbindeki garip soğukluk ile tarif edilen yol üzere ilerledi Kagi. İlerlediği yol daralmaya, bozulmaya ve günlerinde alışık olduğu o tali yollara yeniden kavuşmuştu. Gittiği yer artık ismen Konoha sayılıyor olsa da filli ve zahiri hissiyatlar, aynı fikirde değildi. Manzara değişmiş olsa da Konohalıların o sıradanlığı süregelmeye devam ediyordu. Öyle ki Kagi bir süre sonra onları fikri olarak hasıl olan özgün varlıklardan öte yolda giderken yanda öten kuşlar gibi hissetmeye başlamıştı. Bu <<kuş cıvıltıları>> arasında yoluna devam etti genç kız. Adımları olağandan hızlıydı, sanki bir yere yetişmeye çalışıyor gibiydi.
En nihayetinde artık tek bir bina dışında hiçbir insanî yapıya yaslanmayacak kadar Konoha'nın dış kesimlerine ilerlemişti. Öyle ki etrafı sarmalayan orman onu uykuya hapseden ormanlıklar kadar gür ve azametli idi. Akıbet; ormanın içinde yükselen mezkur binaya uzanan yola kadar gelmişti. Uzaktan görünen bina her bir adımla daha da büyüyor ve muhteviyatını daha da açık ediyordu.
Kâni olduğuna göre bu iki katlı bu büyük binanın birçok yetim ve öksüze sığınak olduğuna inandı. Öyle ki artık sığamamış olacaklardı ki, bina genişletilmek zorunda kalmıştı. Bunun halen daha süregelen bir vaka olduğunu mu yoksa 4. Shinobi Savaşı'nın silinmeyecek izlerinden bir tanesi mi olduğunu gidip de sormadan öğrenemezdi. Toprak yol ve Kagi'nin gezintisi en nihayetinde yetimhanenin büyük kapısına ulaşması ile beraber sona ermişti.
Girişten girmesi ile beraber rahatça soluklanmaya başladı. Nefesini tutup da koşa koşa buraya geldiğini o an anlamıştı. Aklı biraz daha yerine oturmuş ve en nihayetinde nerede olduğunu daha iyi kavramıştı. Bahçede oynayan çocukları görünce masumca gülümsedi. Onlar kahkaha attıkça onun da gülümsemesi daha da büyüyor, güzelleşiyordu. Öylece eğlenen çocukların hayattaki gayesi mutlaktı ki kendisininkinden daha kutsal olmalıydı. Zira eğlenme ve hayattan zevk alarak yaşamak var olmanın belki de yegane sebebiydi fakat yine mutlaktı ki bu felsefe, <<çocuk felsefesi>> hayatın belirli bir noktasında sekteye uğrayacak ve bu kutsal müfekkerden vazgeçilerek bir Naruto, Sasuke ya da Kagi olacaklardı.
Bu sırada çocukların hemşireliğini yapan kadın Kagi'ye, Kagi de ona aynı anda baktı. Kagi pısıp kaldı, sanki yapmaması gereken bir şey yapmış gibi hissetti. Kadın ona doğru adımlamaya başlayınca buraya ne için geldiğini hatırlamaya çalıştıysa da muvaffak olamadı. Kadın yürüdükçe kimi çocuklar da onu takip etmeye başlayınca iyice eli ayağına dolandı. Gözünü bir saniyeliğine kapatıp derin bir nefes aldı ve kendisine yaklaşan kadına boynunu büküp ellerini birleştirerek bir selam verdi. "Merhabalar." Bu selam ile beraber aklını daha iyi toparlayabilmişti.
Kadının gözüne tok bir ifade ile baktı. Kendisinden oldukça uzakta olmasını yadırgamamış ve sorgulamamış değildi. Pek de tehditkâr bir duruşunun olduğunu düşünmüyordu. Buna rağmen arada konuşmayı dahi zorlayacak derecede bir boşluğun olması Kagi'yi tefkire zorluyordu. Uzaktan konuşmakta bir problemi yoktu, keza bağırarak konuşmak da pekala bir yöntemdi fakat söylediklerinin çocukların da duyacak olması onu bazı kelimeleri daha özenli seçmeye zorluyordu.
Kadın da selamını verip sorusunu sorduktan sonra Kagi ufak adımlarla kadına doğru birkaç adım daha atıp durdu. Mesafeyi takribi 10 metreye düşürmeyi hedeflemişti. "Ben Rüzgar Keşişi Chagama'nın öğrencisi Kagi. Bir gezginim ve yolum üzerine burası düştü." Boynunu yeniden öne eğerek "Yaptığınız iş çok kutsaldır ve bizim hiçbir müstakbel fiilimiz sizinki kadar kutsal olmayacaktır fakat sormak da boynumun borcudur. Yapabileceğim bir yardım var mıdır?" Eğer kadın var derse ya da Kagi bir şeyler olduğunu sezerse dinleyecek ya da öneride bulunacaktı.
Eğer kadın yok derse ve Kagi de bir şeyler sezmez ise birkaç adım daha yaklaşarak konuşma mesafesine -en azından bağırmaması gereken bir mesafeye- ulaşmaya çalışacak ve gülümsedikten sonra "Hokage-sama hiçbir şeyinizi eksik etmiyor demek. Kami ondan razı olsun." diye devam edecekti. Sonrasında sesini çocukların duyamayacağı bir fısıltı seviyesinde tutarak "Söyleyeceklerimin çocukların duyup-duymamasının ne sonucu doğuracağından emin değilim. Bu işlere çok uzak sayılırım." diyerek birazcık daha duvar dibine, çocuklardan uzak bir yeri, çocuklara göstermeme gayretiyle beraber işaret edecekti. Kadın reddeder ve konuşmaya başlarsa hareketlenmeyecek ve onu dinleyecekti.
Eğer kadın kabul eder ve çocukların duymayacağı bir noktaya ilerler ise "Garip göründüysem kusura bakmayın fakat kapıdan girer girmez 'Evlatlık edinmek istiyorum' demenin, özellikle çocukların yanında demenin yakışıksız olacağına inandım." Gülümsemesini koruyan fakat birazcık daha ciddi ve olgun bir tavır ile hafifçe baş selamı verdi. "Dediğim gibi, Ben Kagi. Memnun oldum." Selamlaşma faslını yeniden geçtikten sonra "Yine dediğim gibi, evlatlık edinmek istiyorum."
Sözlerinde hakikat vardı ve gerçekten de bir yavrucak ona evlatlık verilirse bu sorumluluğu layığıyla yerine getirme çabasına talip idi. Ne Konoha'ya gelirken ne de bu yolculuğa çıkarken böyle bir gayesi yoktu fakat kalbindeki soğukluğun ve adımlarını buraya, bu yetimhaneye yönelten iradenin onu buraya getirmesine başka bir anlam da -en azından şu an için- yükleyemiyordu.
En nihayetinde artık tek bir bina dışında hiçbir insanî yapıya yaslanmayacak kadar Konoha'nın dış kesimlerine ilerlemişti. Öyle ki etrafı sarmalayan orman onu uykuya hapseden ormanlıklar kadar gür ve azametli idi. Akıbet; ormanın içinde yükselen mezkur binaya uzanan yola kadar gelmişti. Uzaktan görünen bina her bir adımla daha da büyüyor ve muhteviyatını daha da açık ediyordu.
Kâni olduğuna göre bu iki katlı bu büyük binanın birçok yetim ve öksüze sığınak olduğuna inandı. Öyle ki artık sığamamış olacaklardı ki, bina genişletilmek zorunda kalmıştı. Bunun halen daha süregelen bir vaka olduğunu mu yoksa 4. Shinobi Savaşı'nın silinmeyecek izlerinden bir tanesi mi olduğunu gidip de sormadan öğrenemezdi. Toprak yol ve Kagi'nin gezintisi en nihayetinde yetimhanenin büyük kapısına ulaşması ile beraber sona ermişti.
Girişten girmesi ile beraber rahatça soluklanmaya başladı. Nefesini tutup da koşa koşa buraya geldiğini o an anlamıştı. Aklı biraz daha yerine oturmuş ve en nihayetinde nerede olduğunu daha iyi kavramıştı. Bahçede oynayan çocukları görünce masumca gülümsedi. Onlar kahkaha attıkça onun da gülümsemesi daha da büyüyor, güzelleşiyordu. Öylece eğlenen çocukların hayattaki gayesi mutlaktı ki kendisininkinden daha kutsal olmalıydı. Zira eğlenme ve hayattan zevk alarak yaşamak var olmanın belki de yegane sebebiydi fakat yine mutlaktı ki bu felsefe, <<çocuk felsefesi>> hayatın belirli bir noktasında sekteye uğrayacak ve bu kutsal müfekkerden vazgeçilerek bir Naruto, Sasuke ya da Kagi olacaklardı.
Bu sırada çocukların hemşireliğini yapan kadın Kagi'ye, Kagi de ona aynı anda baktı. Kagi pısıp kaldı, sanki yapmaması gereken bir şey yapmış gibi hissetti. Kadın ona doğru adımlamaya başlayınca buraya ne için geldiğini hatırlamaya çalıştıysa da muvaffak olamadı. Kadın yürüdükçe kimi çocuklar da onu takip etmeye başlayınca iyice eli ayağına dolandı. Gözünü bir saniyeliğine kapatıp derin bir nefes aldı ve kendisine yaklaşan kadına boynunu büküp ellerini birleştirerek bir selam verdi. "Merhabalar." Bu selam ile beraber aklını daha iyi toparlayabilmişti.
Kadının gözüne tok bir ifade ile baktı. Kendisinden oldukça uzakta olmasını yadırgamamış ve sorgulamamış değildi. Pek de tehditkâr bir duruşunun olduğunu düşünmüyordu. Buna rağmen arada konuşmayı dahi zorlayacak derecede bir boşluğun olması Kagi'yi tefkire zorluyordu. Uzaktan konuşmakta bir problemi yoktu, keza bağırarak konuşmak da pekala bir yöntemdi fakat söylediklerinin çocukların da duyacak olması onu bazı kelimeleri daha özenli seçmeye zorluyordu.
Kadın da selamını verip sorusunu sorduktan sonra Kagi ufak adımlarla kadına doğru birkaç adım daha atıp durdu. Mesafeyi takribi 10 metreye düşürmeyi hedeflemişti. "Ben Rüzgar Keşişi Chagama'nın öğrencisi Kagi. Bir gezginim ve yolum üzerine burası düştü." Boynunu yeniden öne eğerek "Yaptığınız iş çok kutsaldır ve bizim hiçbir müstakbel fiilimiz sizinki kadar kutsal olmayacaktır fakat sormak da boynumun borcudur. Yapabileceğim bir yardım var mıdır?" Eğer kadın var derse ya da Kagi bir şeyler olduğunu sezerse dinleyecek ya da öneride bulunacaktı.
Eğer kadın yok derse ve Kagi de bir şeyler sezmez ise birkaç adım daha yaklaşarak konuşma mesafesine -en azından bağırmaması gereken bir mesafeye- ulaşmaya çalışacak ve gülümsedikten sonra "Hokage-sama hiçbir şeyinizi eksik etmiyor demek. Kami ondan razı olsun." diye devam edecekti. Sonrasında sesini çocukların duyamayacağı bir fısıltı seviyesinde tutarak "Söyleyeceklerimin çocukların duyup-duymamasının ne sonucu doğuracağından emin değilim. Bu işlere çok uzak sayılırım." diyerek birazcık daha duvar dibine, çocuklardan uzak bir yeri, çocuklara göstermeme gayretiyle beraber işaret edecekti. Kadın reddeder ve konuşmaya başlarsa hareketlenmeyecek ve onu dinleyecekti.
Eğer kadın kabul eder ve çocukların duymayacağı bir noktaya ilerler ise "Garip göründüysem kusura bakmayın fakat kapıdan girer girmez 'Evlatlık edinmek istiyorum' demenin, özellikle çocukların yanında demenin yakışıksız olacağına inandım." Gülümsemesini koruyan fakat birazcık daha ciddi ve olgun bir tavır ile hafifçe baş selamı verdi. "Dediğim gibi, Ben Kagi. Memnun oldum." Selamlaşma faslını yeniden geçtikten sonra "Yine dediğim gibi, evlatlık edinmek istiyorum."
Sözlerinde hakikat vardı ve gerçekten de bir yavrucak ona evlatlık verilirse bu sorumluluğu layığıyla yerine getirme çabasına talip idi. Ne Konoha'ya gelirken ne de bu yolculuğa çıkarken böyle bir gayesi yoktu fakat kalbindeki soğukluğun ve adımlarını buraya, bu yetimhaneye yönelten iradenin onu buraya getirmesine başka bir anlam da -en azından şu an için- yükleyemiyordu.
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2856
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Chouwano Kagi] Ağlatırlar, güldürürler. (2. Bölüm)
Selamlaşmanızın ardından kadına doğru hafif adımlarla ilerlemeye başlıyorsun. Bu ilerleme esnasında kadın olduğu yerde sabit duruyor, ancak yine de kadının vücudunun gerginleştiğini hissedebiliyorsun. Sıradan gözlerin görmesinin güç olduğu bu gerinme, esasen kadının da potansiyelini sana anlatıyor. Kadının bir shinobi olup olmadığı konusunda henüz yeterli delilin bulunmasa bile, kötü bir hamle yapman halinde, en azından çocukları koruyabilmek adına burada bir direniş gösterebileceğini fark edebiliyorsun. Bu haliyle de kadın içinde bulunduğu konumu daha iyi anlayabiliyorsun becerilerin sayesinde. Çocukları korumak için her şeyi yapabilecek bir kadınla karşı karşıya olduğunu hissediyorsun.
Kendini tanıtmanın ardından karşındaki kadın sabit halini sürdürüyor. Sana karşı güven duygusu barındırdığını hissedemiyorsun, tıpkı güvensizliği hissedemediğin gibi. Bu sebeple, kadına karşı tavırlarını nötr bir ortama göre takınmanın yerinde olabileceğini anlıyorsun. Yardım hususundaki sorunun ardından kadın “Sağolun, ancak Hokage-sama ve Konoha halkı buraya her türlü yardımda bulunuyor. Yine de teşekkürler.” diyor. Kadının cevabından sonra yaklaşmaya devam etmen, kadının gergin vücut halini bir kat daha arttırıyor. Bu esnada çocuklardan gelen cıvıltı seslerinin de kesildiğini fark ediyorsun. Kaçamak bakışlarla çocuklara baktığın anda ise her birinin kafalarının size doğru çevrildiğini görebiliyorsun. Çocukların yüzlerinde sıkıntılı bir durum sezemiyorsun ancak hallerinden memnun olup olmadıkları noktasında da emin olamıyorsun. Sanki bir şeylerin ters gittiğini düşünen halde üzerinde yoğunlaşan bakışlar, adımlarını daha dikkatli atmanı söylüyor.
Gireceğin konuyu çocukların duymasını engellemek adına bir duvar dibini işaret ettiğinde, kadının hafif çekingen bakışlarıyla karşılaşıyorsun. Bununla beraber kadın, gireceğin konuyu engelleme niyetinde de bulunmuyor. Ne var ki, konuşmayı senin seçtiğin değil, kendi belirleyeceği bir yerde yapmak amacıyla “Ormanlık alana doğru ilerleyebiliriz.” diyor naif bir şekilde. Niyetin konuşmak dışında başkaca bir şey olmadığı için de kadının bu önerisini kabul ediyorsun.
Ormanlık alana biraz daha yaklaşmaya başladığınızda, çocukların da size doğru hareketlenme içerisine girdiğini görüyorsun. Ancak yanındaki kadın güler yüzlü bir şekilde “Çocuklar siz oyununuz oynamaya devam edin. Kagi Hanım ile kısa bir sohbet yapıp geri döneceğim. Bir terslik olursa Nanashi-san’a haber verirsin Juro-kun.” diye bağırıyor. Çocukların en önünde bulunan, yaşı diğerlerine göre daha fazla olan ve isminin Juro olduğunu öğrendiğin çocuk temkinli bakışlar ile kadının söylediklerini onaylıyor. Çocuklar o noktada sabit kalırken, siz de yetimhanenin sol çaprazına denk gelecek şekilde ormanlık alana yakın bir yere ilerliyor ve ağaçlara yaklaşmanızla birlikte duruyorsunuz.
Yüzüne yerleştirdiğin gülümsemeye karşılık kadının ifadesiz suratıyla karşılaşsan da, bunu anlaşılabilir kılıyorsun. Zira korunmaya muhtaç çocukların arasına dalmış bir yabancı olduğun gerçeği karşısında kadının sana samimi bir karşılama yapmasının veya sohbet ortamı hazırlamasının pek mümkün olmadığını anlayabilecek kapasite birisin. Bu nedenle kadının sana karşı tavırlarına takılmadan konuşmanı yapmanın ardından, kadının ilk kez yüzüne yansıyan bir duyguyu fark ediyorsun. Gözleri açılan ve dudakları bir nebze aralanan kadının yüzüne yerleşen şaşkınlık ifadesi, ağzından çıkacak kelimelerde ufak bir gecikme yaratıyor. Kadın hızlıca bu şaşkınlığını hafif bir tebessüme terk ederken “Çok düşünceli birisiniz Kagi Hanım. Ancak bu istediğinize şu aşamada olumlu bir karşılık veremeyeceğimi en az benim kadar siz de iyi biliyorsunuzdur. Adınızı öğreneli birkaç dakika bile olmamışken, buradaki veya başka bir yerdeki çocuğu evlatlık olarak size teslim etmemiz mümkün değil.” diyor. Bu sözlerinden sonra hafifçe başını eğen kadın “Ayrıca bu konuda pek bir söz söyleme yetkim olmasa da, bir çocuğu size evlatlık olarak verebilmek için öncelikle sizi tanımalı, bir çocuğu size emanet edebilecek kadar güvenmeliyiz. Eğer konuyla ilgili bir başvuru yaparsanız, arkadaşlarımız sizinle iletişime geçecektir.” diyor. Bu cümlelerinin ardından kadın “Bir başvuru yapmak isterseniz, sizi Kabuto-san ile iletişime geçirebilirim, bu tür konularla kendisi bizzat ilgileniyor.” diyor.
Kendini tanıtmanın ardından karşındaki kadın sabit halini sürdürüyor. Sana karşı güven duygusu barındırdığını hissedemiyorsun, tıpkı güvensizliği hissedemediğin gibi. Bu sebeple, kadına karşı tavırlarını nötr bir ortama göre takınmanın yerinde olabileceğini anlıyorsun. Yardım hususundaki sorunun ardından kadın “Sağolun, ancak Hokage-sama ve Konoha halkı buraya her türlü yardımda bulunuyor. Yine de teşekkürler.” diyor. Kadının cevabından sonra yaklaşmaya devam etmen, kadının gergin vücut halini bir kat daha arttırıyor. Bu esnada çocuklardan gelen cıvıltı seslerinin de kesildiğini fark ediyorsun. Kaçamak bakışlarla çocuklara baktığın anda ise her birinin kafalarının size doğru çevrildiğini görebiliyorsun. Çocukların yüzlerinde sıkıntılı bir durum sezemiyorsun ancak hallerinden memnun olup olmadıkları noktasında da emin olamıyorsun. Sanki bir şeylerin ters gittiğini düşünen halde üzerinde yoğunlaşan bakışlar, adımlarını daha dikkatli atmanı söylüyor.
Gireceğin konuyu çocukların duymasını engellemek adına bir duvar dibini işaret ettiğinde, kadının hafif çekingen bakışlarıyla karşılaşıyorsun. Bununla beraber kadın, gireceğin konuyu engelleme niyetinde de bulunmuyor. Ne var ki, konuşmayı senin seçtiğin değil, kendi belirleyeceği bir yerde yapmak amacıyla “Ormanlık alana doğru ilerleyebiliriz.” diyor naif bir şekilde. Niyetin konuşmak dışında başkaca bir şey olmadığı için de kadının bu önerisini kabul ediyorsun.
Ormanlık alana biraz daha yaklaşmaya başladığınızda, çocukların da size doğru hareketlenme içerisine girdiğini görüyorsun. Ancak yanındaki kadın güler yüzlü bir şekilde “Çocuklar siz oyununuz oynamaya devam edin. Kagi Hanım ile kısa bir sohbet yapıp geri döneceğim. Bir terslik olursa Nanashi-san’a haber verirsin Juro-kun.” diye bağırıyor. Çocukların en önünde bulunan, yaşı diğerlerine göre daha fazla olan ve isminin Juro olduğunu öğrendiğin çocuk temkinli bakışlar ile kadının söylediklerini onaylıyor. Çocuklar o noktada sabit kalırken, siz de yetimhanenin sol çaprazına denk gelecek şekilde ormanlık alana yakın bir yere ilerliyor ve ağaçlara yaklaşmanızla birlikte duruyorsunuz.
Yüzüne yerleştirdiğin gülümsemeye karşılık kadının ifadesiz suratıyla karşılaşsan da, bunu anlaşılabilir kılıyorsun. Zira korunmaya muhtaç çocukların arasına dalmış bir yabancı olduğun gerçeği karşısında kadının sana samimi bir karşılama yapmasının veya sohbet ortamı hazırlamasının pek mümkün olmadığını anlayabilecek kapasite birisin. Bu nedenle kadının sana karşı tavırlarına takılmadan konuşmanı yapmanın ardından, kadının ilk kez yüzüne yansıyan bir duyguyu fark ediyorsun. Gözleri açılan ve dudakları bir nebze aralanan kadının yüzüne yerleşen şaşkınlık ifadesi, ağzından çıkacak kelimelerde ufak bir gecikme yaratıyor. Kadın hızlıca bu şaşkınlığını hafif bir tebessüme terk ederken “Çok düşünceli birisiniz Kagi Hanım. Ancak bu istediğinize şu aşamada olumlu bir karşılık veremeyeceğimi en az benim kadar siz de iyi biliyorsunuzdur. Adınızı öğreneli birkaç dakika bile olmamışken, buradaki veya başka bir yerdeki çocuğu evlatlık olarak size teslim etmemiz mümkün değil.” diyor. Bu sözlerinden sonra hafifçe başını eğen kadın “Ayrıca bu konuda pek bir söz söyleme yetkim olmasa da, bir çocuğu size evlatlık olarak verebilmek için öncelikle sizi tanımalı, bir çocuğu size emanet edebilecek kadar güvenmeliyiz. Eğer konuyla ilgili bir başvuru yaparsanız, arkadaşlarımız sizinle iletişime geçecektir.” diyor. Bu cümlelerinin ardından kadın “Bir başvuru yapmak isterseniz, sizi Kabuto-san ile iletişime geçirebilirim, bu tür konularla kendisi bizzat ilgileniyor.” diyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Chouwano Kagi
- Kaçak
- Posts: 268
- Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
Re: [Chouwano Kagi] Ağlatırlar, güldürürler. (2. Bölüm)
Hemşirenin tutumu yüzünden Kagi her hareketiyle beraber daha da savunmasız kalıyor ve her hareketi daha çok göze batmaya başlıyordu. Çocukların neşesinin yerini belki bir merak belki bir şüphe almıştı. Kagi böyle bir akıbete vasıl olduğu için oldukça üzgün ve çaresiz hissetti. Kadının neden böyle bir şey yaptığını anlayabilmiş değildi.
Bakışları ve hareketlerinin garipliğinin pekala farkında fakat üzerinden gelmekte kararlı bir tavır ile kadına sözlerini iletti. Kagi yalapşap bir fikir üretimi ile işaret ettiği duvar dibi yerine ormanlık alan işaret edilmişti. Kagi'nin pek de garipseyeceği veya reddedebileceği bir yanıt, zinhar değildi tabii fakat kadının ormanı işaretlemesinin altında bir anlam aramadan da edemedi. Zira -eğer varsa- önyargı ile Kagi'nin bir şeyler yapacağına inanıyorsa ormanlık alan buna çok daha müsait görünüyordu. Haliyle orman içinde kendilerini izleyen shinobilerin olduğuna kanaat getirdi. Bunun hemen ardından da birazcık daha kendi öz felsefesine uygun düşen bir çıkarım yaparak "şüpheliyi çocuklardan ayırmak" fiilinin de hedeflenebileceğine inanarak kadına kendince bir saygı da geliştirdi. En nihayetinde boş yere kuruntulandığını düşünerek bunun üzerine düşünmekten vazgeçti.
Hemşire çocukları yönlendirmiş ve planlandığı üzere ormana ulaşılmıştı. Kadının davranışlarındaki süreğen soğukluk ve donukluğu, Kagi sözlerini söyleyene kadar sürmeye devam edecekti.
Sözleri üzerine kadının şaşırmasına daha çok şaşırmıştı. Buraya geldikten sonra söylediği en normal ve garip olmayan şeyin bu sözleri olduğunu düşünüyordu. "Yabancı insanlar buraya başka ne için gelir ki?" diye kendi kendine düşündü. Oysa bu dünyadan olmayan görüntüsünden pek de bihaberdi doğrusu.
Kadın sözlerini söylerken o, bir yandan neşesini kaçırdığı çocuklara doğru bakıyordu. Kendi içinden kendince özür diledi. Ardından sözlerinin sonuna gelen kadına döndü. Hafif ve merhametli bir tebessüm etti. "Haklısınız. Az çok tahmin ettim fakat ben olacağı değil yalnızca niyetimi malum ettim." Bu sırada gülümsemesi arasında ufak da olsa kahkahayı andıran bir kıkırdama da duyuldu. "Yoksa alıp-verdiğiniz şey meyve değildir en nihayetinde. Sizden önce -kim bilir-, belki de hiçbir çocuk beni istemeyecektir. Bunlar yaşamaya cesaret etmeden bilemeyeceğimiz şeyler." İki eliyle omuz silkti ve "Doğrusu, hiçbir çocuğun beni istememesi yanında bürokrasi ve kağıt işleri; şu anda en az çekindiğim şeyler."
Biraz daha rahat konuşabilmenin verdiği sevinç ile neşelice bir soluk aldı ve yüzüne hoşça bir tebessüm kondurdu. "Resmi başvuru yapmaya sanırım hazırım fakat bir şeyi merak ediyorum." Gülümsemenin yerini sıradan fakat masum ve az da olsa kırgınlığın hissedilebildiği bir ifade aldı. "Neden girişte bana çok uzakta durdunuz? Yanlış bir hareketimi mi gördünüz." Çocukların olduğu tarafa doğru bakarak devam etti. "Sanıyorum ki şu an hepsi beni bir uzaylı belki de düşman gibi görüyor. Merak duygusu az önceki neşelerini silip süpürmüştür; artık kafalarında senaryo kuruyor olmalılar." Yeniden kadına döndü, hafifçe gülümsedi: "Haneme bir eksi yazdılar bile."
Kadının yanıtı üzerine karşı bir soru sorulmaz ve kompleks bir diyalog vuku bulmazsa mezkur <<Kabuto-san>>'ın yanına gitmek üzere yardım isteyecekti.
Bakışları ve hareketlerinin garipliğinin pekala farkında fakat üzerinden gelmekte kararlı bir tavır ile kadına sözlerini iletti. Kagi yalapşap bir fikir üretimi ile işaret ettiği duvar dibi yerine ormanlık alan işaret edilmişti. Kagi'nin pek de garipseyeceği veya reddedebileceği bir yanıt, zinhar değildi tabii fakat kadının ormanı işaretlemesinin altında bir anlam aramadan da edemedi. Zira -eğer varsa- önyargı ile Kagi'nin bir şeyler yapacağına inanıyorsa ormanlık alan buna çok daha müsait görünüyordu. Haliyle orman içinde kendilerini izleyen shinobilerin olduğuna kanaat getirdi. Bunun hemen ardından da birazcık daha kendi öz felsefesine uygun düşen bir çıkarım yaparak "şüpheliyi çocuklardan ayırmak" fiilinin de hedeflenebileceğine inanarak kadına kendince bir saygı da geliştirdi. En nihayetinde boş yere kuruntulandığını düşünerek bunun üzerine düşünmekten vazgeçti.
Hemşire çocukları yönlendirmiş ve planlandığı üzere ormana ulaşılmıştı. Kadının davranışlarındaki süreğen soğukluk ve donukluğu, Kagi sözlerini söyleyene kadar sürmeye devam edecekti.
Sözleri üzerine kadının şaşırmasına daha çok şaşırmıştı. Buraya geldikten sonra söylediği en normal ve garip olmayan şeyin bu sözleri olduğunu düşünüyordu. "Yabancı insanlar buraya başka ne için gelir ki?" diye kendi kendine düşündü. Oysa bu dünyadan olmayan görüntüsünden pek de bihaberdi doğrusu.
Kadın sözlerini söylerken o, bir yandan neşesini kaçırdığı çocuklara doğru bakıyordu. Kendi içinden kendince özür diledi. Ardından sözlerinin sonuna gelen kadına döndü. Hafif ve merhametli bir tebessüm etti. "Haklısınız. Az çok tahmin ettim fakat ben olacağı değil yalnızca niyetimi malum ettim." Bu sırada gülümsemesi arasında ufak da olsa kahkahayı andıran bir kıkırdama da duyuldu. "Yoksa alıp-verdiğiniz şey meyve değildir en nihayetinde. Sizden önce -kim bilir-, belki de hiçbir çocuk beni istemeyecektir. Bunlar yaşamaya cesaret etmeden bilemeyeceğimiz şeyler." İki eliyle omuz silkti ve "Doğrusu, hiçbir çocuğun beni istememesi yanında bürokrasi ve kağıt işleri; şu anda en az çekindiğim şeyler."
Biraz daha rahat konuşabilmenin verdiği sevinç ile neşelice bir soluk aldı ve yüzüne hoşça bir tebessüm kondurdu. "Resmi başvuru yapmaya sanırım hazırım fakat bir şeyi merak ediyorum." Gülümsemenin yerini sıradan fakat masum ve az da olsa kırgınlığın hissedilebildiği bir ifade aldı. "Neden girişte bana çok uzakta durdunuz? Yanlış bir hareketimi mi gördünüz." Çocukların olduğu tarafa doğru bakarak devam etti. "Sanıyorum ki şu an hepsi beni bir uzaylı belki de düşman gibi görüyor. Merak duygusu az önceki neşelerini silip süpürmüştür; artık kafalarında senaryo kuruyor olmalılar." Yeniden kadına döndü, hafifçe gülümsedi: "Haneme bir eksi yazdılar bile."
Kadının yanıtı üzerine karşı bir soru sorulmaz ve kompleks bir diyalog vuku bulmazsa mezkur <<Kabuto-san>>'ın yanına gitmek üzere yardım isteyecekti.
- GM - Naruto
- Game Master
- Posts: 2856
- Joined: August 25th, 2018, 6:19 pm
Re: [Chouwano Kagi] Ağlatırlar, güldürürler. (2. Bölüm)
Birkaç dakika öncesine kadar duruşu daha bir samimi hale gelen kadın, aranızdaki görünmeyen buz dağına zeval gelmemesi için yüzüne yerleştirdiği ifadesini korumaya devam ediyor sözlerini dinlerken. Arada çocuklara yönlendirdiğin bakışlarını kaçırmayan kadın, yine de bakışlarını seninkilerden ayırmıyor hiçbir şekilde. Sorduğun sorudan sonra ise, seninkine benzer hafif bir kıkırdama ile ilk tepkisini veren kadın konuşma sırasının kendisine geldiğinde yüzüne sade ve içten bir tebessüm yerleştirmekle yetiniyor. Kadın “Hiç sanmıyorum Kagi Hanım.” diyerek konuşmasına başlıyor ve ardından çocuklara hafifçe bakıp bakışlarını tekrar seninkilerle birleştirirken “Buradaki çocukların nasıl bir geçmişleri olduğunu az çok tahmin edebiliyorsunuzdur. Her birinin neşeli görüntülerinin altında yatanları da… Bu yüzden her biri korunmaya muhtaç ve onlara kimin ne şekilde zarar verebileceğini bilemeyiz. Sizden uzak durmamın sebebi de buydu, yanlış anlamayın.” diyor. Kadının sözlerinde samimiyeti sonuna kadar hissedebiliyorsun. Hatta uzak durmasından dolayı hissettiği ufak bir özür dileme ihtiyacını da sezebiliyorsun. Ancak kadın böylesine bir özrü dile getirmiyor ve konuyu bir diğer açıya taşıyarak “Onların sizi kötü biri olarak gördüğünü düşünmüyorum, zira burada onlara kötü insanlar olduğu öğretilmez. İnsanların iyi olduklarını ve en kötünün bile içinde yatan iyiliği bulmaları gerektiğini öğütleriz. Bu yüzden Kagi Hanım, çocuklardan yana hiçbir sıkıntınız olmasın. Eğer her şey yolunda giderse, onların sizi ne kadar sevip sayacağını tahmin bile edemezsiniz.” diyor.
Kadın konuşmasını bu aşamada tamamlamış gibi görünürken, dikkatini çeken en büyük şey kadının kurduğu cümleler içindeki “eğer her şey yolunda giderse” ifadesi oluyor. İster istemez, bu ifadenin esas muhatabının kendin olduğunu anlayabiliyorsun, kadın bariz bir şekilde bunu dile getirmese de. Bu sebeple, her ne kadar niyetin iyi olsa da kadın tarafından hala üstünde bir şüphe olduğunu da anlayabiliyorsun. Ne var ki, kendini kadının pozisyonuna koyduğunda, bu şüphenin son derece makul ve olağan olduğunu da anlayabiliyorsun. Zira, kadının da daha önce dediği gibi, adını öğreneli birkaç dakika olduğunu göz önüne aldığında, bu duygu ve hissin anlamlı olduğunu fark edebiliyorsun.
Her ne kadar kafanda “kompleks bir diyalogun” vuku bulma ihtimali bulunsa da, kadın için bu tür bir diyalogun ne olduğu ve olabileceği pek belirgin olmuyor. Zaten kadının konuşması da sonlanmış olması nedeniyle ortam tamamen sana kalmış görünüyor. Dolayısıyla, bu aşamada başvuru yapmak için Kabuto’ya gitmek dışında elinde başkaca bir seçenek de bulunmuyor. Sohbetin sonlanmasıyla birlikte, kadına yaptığın ufak bir işaretle yetimhaneye doğru ilerlemeye başlıyorsunuz.
Kadının hemen yanında yaptığın yürüyüşte bakışların daima çocukların üzerinde oluyor. Belki içlerinden birinin evlatlık olarak sana verilmesi ihtimali bakışlarının daha dikkatli olmasına neden oluyor. Her bir çocuğun yüzünü tarıyorsun ve karşında sadece bir çocuğun sahip olabileceği masumiyeti görüyorsun. Her ne kadar yüzlerindeki ifade, en azından şu an için, şüpheli ve ürkek dursa da, yanında yürüyen kadının sorun olmadığını belli eden gülümsemesi, çocukların da yüzlerindeki -esasen yüzlerine yakışmayan- ifadelerinin yok olmasına neden oluyor. Tıpkı senin gibi, onlar da senin yüzüne dikkatle bakıyorlar ve birkaç dakika önce yaşadıkları yerin dibinde biten kadının kim ve neden burada olduğu gibi soruları soruyorlar. Yanından yürüyen kadın, birkaç çocuğun başını okşayıp yanlarından geçerken durumu izah etmek istercesine “Kagi Hanım Kabuto-san ile bir konuyu görüşmeye gelmiş çocuklar.” diyor. Olayın içeriği hakkında bilgi vermemiş olsa da bile çocuklar bu cümleyle tatmin olmuş gibi duruyorlar.
Çocukların arasından sıyrılıp yetimhanenin girişindeki basamakları çıktığınız esnada kadın “Girişte size yardımcı olması için birini çağıracağım. Çocukların başında kalmam gerektiği için Kabuto-san’a kadar ben eşlik edemeyeceğim.” diyerek durumunu izah ediyor. Kapıya vardığın anda, yavaşça kapıyı açan kadın içeriye giriyor ve etrafına hafifçe bakındıktan sonra “Nanashi-san, bir ziyaretçimiz var.” diye sesleniyor. Geniş bir girişi ve holü olan yetimhanenin iç kısmı, yukarıya çıkan bir merdiven ve sağda ve solda olmak üzere odalara bölünmüş halde bulunuyor. Gösterişten uzak, sade ve kolayca akılda kalan mimarisinde pek dikkat çekici bir özellik de bulunmuyor. Tıpkı dışarıdan belli olduğu gibi, içeriden de sonradan ilave edilen kısımlar, en azından renk tonu bakımından, fark edilebilir oluyor. Birkaç saniye sonra yanınızda biten ve kadının kıyafetlerinin erkek versiyonunu giymiş olan kısa saçlı bir adam belirene kadar etrafa bakınmakla yetiniyor.
Yanınıza gelen adamın Nanashi isimli kişi olduğunu rahatlıkla anlayabiliyorsun ve seni buraya getiren kadın da durumunu hızlıca Nanashi’ye izah ediyor. Adamın yüzünde beliren gülümsemesiyle beraber bakışları sana dönerken “Bu çok güzel bir davranış Kagi Hanım. Umarım arzunuza ulaşırsınız.” diyor içten bir şekilde. Kadın ile olan birlikteliğiniz bu aşamada sonlanırken Nanashi “Kabuto-san üst katta bir odada.” diyerek gideceğiniz yeri belirtiyor ve akabinde adımlarını merdivene yönlendiriyor.
Yetimhanenin üst kadına çıktığında, zemin kata benzer bir mimariyle karşılaşıyorsun. Ancak buradaki odaların daha büyük olduğunu, odalara giriş kapılarının arasındaki aralıkların fazla olmasından anlayabiliyorsun. Genel itibariyle çocukların yatmaları için tasarlanmış oldukları düşüncesi kafanda beliriyor ve birkaç odayı geride bırakmanızın ardından Nanashi hemen karşıda olan ve yetimhanenin arka kısmını gören bir odayı işaret ediyor. Bu odaya doğru ilerledikten sonra ise Nanashi odanın kapısını bir kez tıklayıp açıyor ve araladığı kapıdan başını içeriye uzatarak “Kabuto-san, seninle görüşmek isteyen biri var.” diyor. İçeriden duyduğun kısmen boğuk bir ses seni odaya davet ediyor ve Nanashi bu kez kapıyı tamamen açarak içeriye girmene imkan sağlıyor.
Kapının tamamen açılmasıyla birlikte, akademide ders kitaplarında adı geçen Yakushi Kabuto’yu kanlı canlı olarak karşında görüyorsun. Sarı gözleri ve göz çevrelerindeki mor renkler ile bembeyaz cildi ilk bakışta içini ürperten bir görüntü sergiliyor. Daha önce hissettiklerinden çok daha ağır olan bu ürperti hissi, Kabuto’nun yüzündeki tebessüm ile bir nebze dizginlenebiliyor. Kapının ardından kapanmasıyla birlikte, Kabuto’nun yarattığı istemesiz büyüden ancak kendini kurtarabiliyorsun ve etrafındakileri görebilmeye başlıyorsun. Aslında ufak bir masa ve sandalye ile hemen yan tarafta bulunan bir koltuktan ibaret oda, oldukça boş görünüyor gözüne. Masanın arkasında, koltuğunda oturmakta olan Kabuto’nun hemen arkasındaki geniş camlardan ise, yetimhanenin arka kısmının görülebildiğini fark ediyorsun. Bununla birlikte, bu camların sağ tarafına denk gelen noktada bir kapı olduğunu ve bu kapının da bir balkona çıktığını görüyorsun.
Üzerinde Nanashi’nin kıyafetlerinin aynısı bulunan Kabuto eliyle kanepeyi işaret ederek oturabileceğini gösterirken, adımlarının tereddüde düştüğünü hissediyorsun. Bu zamana kadar okuduklarından ve zihnine yerleşenlerden farklı bir tezahürde ortaya çıkan Kabuto’nun yüzündeki tebessüm ile, o zamanda hissettiklerini silmeye yetmiyor. Dördüncü Shinobi Savaşı’na dair kitaplarda okuduğun Kabuto’nun bu savaştaki rolü ve yaptıkları bir bir aklından geçerken, karşında tebessümle oturan kişi ile bu kişinin aynı olup olmadığını sorguladığını hissediyorsun ister istemez. Tenine yerleşen ürperti, vücudunun her bölümünü ele geçirmeye niyetlenmiş gibi dururken Kabuto “Nasıl yardımcı olabilirim?” diyerek seni bu kuyudan çıkarmaya çalışıyor. Kabuto’nun kelimeleriyle bir anda kendine geldiğinde, Kabuto’nun hissettiklerini sonuna kadar anladığını ve hatta kafanda geçenleri görebildiğini ve duyduğunu düşünmeden edemiyorsun. Kendini bugüne kadar gezdiğin topraklarda rastladığın kişilerinkinden çok daha farklı ve ezici bir auranın altında ve belki de ilk kez bu kadar çaresiz hissediyorsun. Buna rağmen, karşında gördüğün tek şey, bir adamın gülümsemesinden ibaret oluyor.
Kadın konuşmasını bu aşamada tamamlamış gibi görünürken, dikkatini çeken en büyük şey kadının kurduğu cümleler içindeki “eğer her şey yolunda giderse” ifadesi oluyor. İster istemez, bu ifadenin esas muhatabının kendin olduğunu anlayabiliyorsun, kadın bariz bir şekilde bunu dile getirmese de. Bu sebeple, her ne kadar niyetin iyi olsa da kadın tarafından hala üstünde bir şüphe olduğunu da anlayabiliyorsun. Ne var ki, kendini kadının pozisyonuna koyduğunda, bu şüphenin son derece makul ve olağan olduğunu da anlayabiliyorsun. Zira, kadının da daha önce dediği gibi, adını öğreneli birkaç dakika olduğunu göz önüne aldığında, bu duygu ve hissin anlamlı olduğunu fark edebiliyorsun.
Her ne kadar kafanda “kompleks bir diyalogun” vuku bulma ihtimali bulunsa da, kadın için bu tür bir diyalogun ne olduğu ve olabileceği pek belirgin olmuyor. Zaten kadının konuşması da sonlanmış olması nedeniyle ortam tamamen sana kalmış görünüyor. Dolayısıyla, bu aşamada başvuru yapmak için Kabuto’ya gitmek dışında elinde başkaca bir seçenek de bulunmuyor. Sohbetin sonlanmasıyla birlikte, kadına yaptığın ufak bir işaretle yetimhaneye doğru ilerlemeye başlıyorsunuz.
Kadının hemen yanında yaptığın yürüyüşte bakışların daima çocukların üzerinde oluyor. Belki içlerinden birinin evlatlık olarak sana verilmesi ihtimali bakışlarının daha dikkatli olmasına neden oluyor. Her bir çocuğun yüzünü tarıyorsun ve karşında sadece bir çocuğun sahip olabileceği masumiyeti görüyorsun. Her ne kadar yüzlerindeki ifade, en azından şu an için, şüpheli ve ürkek dursa da, yanında yürüyen kadının sorun olmadığını belli eden gülümsemesi, çocukların da yüzlerindeki -esasen yüzlerine yakışmayan- ifadelerinin yok olmasına neden oluyor. Tıpkı senin gibi, onlar da senin yüzüne dikkatle bakıyorlar ve birkaç dakika önce yaşadıkları yerin dibinde biten kadının kim ve neden burada olduğu gibi soruları soruyorlar. Yanından yürüyen kadın, birkaç çocuğun başını okşayıp yanlarından geçerken durumu izah etmek istercesine “Kagi Hanım Kabuto-san ile bir konuyu görüşmeye gelmiş çocuklar.” diyor. Olayın içeriği hakkında bilgi vermemiş olsa da bile çocuklar bu cümleyle tatmin olmuş gibi duruyorlar.
Çocukların arasından sıyrılıp yetimhanenin girişindeki basamakları çıktığınız esnada kadın “Girişte size yardımcı olması için birini çağıracağım. Çocukların başında kalmam gerektiği için Kabuto-san’a kadar ben eşlik edemeyeceğim.” diyerek durumunu izah ediyor. Kapıya vardığın anda, yavaşça kapıyı açan kadın içeriye giriyor ve etrafına hafifçe bakındıktan sonra “Nanashi-san, bir ziyaretçimiz var.” diye sesleniyor. Geniş bir girişi ve holü olan yetimhanenin iç kısmı, yukarıya çıkan bir merdiven ve sağda ve solda olmak üzere odalara bölünmüş halde bulunuyor. Gösterişten uzak, sade ve kolayca akılda kalan mimarisinde pek dikkat çekici bir özellik de bulunmuyor. Tıpkı dışarıdan belli olduğu gibi, içeriden de sonradan ilave edilen kısımlar, en azından renk tonu bakımından, fark edilebilir oluyor. Birkaç saniye sonra yanınızda biten ve kadının kıyafetlerinin erkek versiyonunu giymiş olan kısa saçlı bir adam belirene kadar etrafa bakınmakla yetiniyor.
Yanınıza gelen adamın Nanashi isimli kişi olduğunu rahatlıkla anlayabiliyorsun ve seni buraya getiren kadın da durumunu hızlıca Nanashi’ye izah ediyor. Adamın yüzünde beliren gülümsemesiyle beraber bakışları sana dönerken “Bu çok güzel bir davranış Kagi Hanım. Umarım arzunuza ulaşırsınız.” diyor içten bir şekilde. Kadın ile olan birlikteliğiniz bu aşamada sonlanırken Nanashi “Kabuto-san üst katta bir odada.” diyerek gideceğiniz yeri belirtiyor ve akabinde adımlarını merdivene yönlendiriyor.
Yetimhanenin üst kadına çıktığında, zemin kata benzer bir mimariyle karşılaşıyorsun. Ancak buradaki odaların daha büyük olduğunu, odalara giriş kapılarının arasındaki aralıkların fazla olmasından anlayabiliyorsun. Genel itibariyle çocukların yatmaları için tasarlanmış oldukları düşüncesi kafanda beliriyor ve birkaç odayı geride bırakmanızın ardından Nanashi hemen karşıda olan ve yetimhanenin arka kısmını gören bir odayı işaret ediyor. Bu odaya doğru ilerledikten sonra ise Nanashi odanın kapısını bir kez tıklayıp açıyor ve araladığı kapıdan başını içeriye uzatarak “Kabuto-san, seninle görüşmek isteyen biri var.” diyor. İçeriden duyduğun kısmen boğuk bir ses seni odaya davet ediyor ve Nanashi bu kez kapıyı tamamen açarak içeriye girmene imkan sağlıyor.
Kapının tamamen açılmasıyla birlikte, akademide ders kitaplarında adı geçen Yakushi Kabuto’yu kanlı canlı olarak karşında görüyorsun. Sarı gözleri ve göz çevrelerindeki mor renkler ile bembeyaz cildi ilk bakışta içini ürperten bir görüntü sergiliyor. Daha önce hissettiklerinden çok daha ağır olan bu ürperti hissi, Kabuto’nun yüzündeki tebessüm ile bir nebze dizginlenebiliyor. Kapının ardından kapanmasıyla birlikte, Kabuto’nun yarattığı istemesiz büyüden ancak kendini kurtarabiliyorsun ve etrafındakileri görebilmeye başlıyorsun. Aslında ufak bir masa ve sandalye ile hemen yan tarafta bulunan bir koltuktan ibaret oda, oldukça boş görünüyor gözüne. Masanın arkasında, koltuğunda oturmakta olan Kabuto’nun hemen arkasındaki geniş camlardan ise, yetimhanenin arka kısmının görülebildiğini fark ediyorsun. Bununla birlikte, bu camların sağ tarafına denk gelen noktada bir kapı olduğunu ve bu kapının da bir balkona çıktığını görüyorsun.
Üzerinde Nanashi’nin kıyafetlerinin aynısı bulunan Kabuto eliyle kanepeyi işaret ederek oturabileceğini gösterirken, adımlarının tereddüde düştüğünü hissediyorsun. Bu zamana kadar okuduklarından ve zihnine yerleşenlerden farklı bir tezahürde ortaya çıkan Kabuto’nun yüzündeki tebessüm ile, o zamanda hissettiklerini silmeye yetmiyor. Dördüncü Shinobi Savaşı’na dair kitaplarda okuduğun Kabuto’nun bu savaştaki rolü ve yaptıkları bir bir aklından geçerken, karşında tebessümle oturan kişi ile bu kişinin aynı olup olmadığını sorguladığını hissediyorsun ister istemez. Tenine yerleşen ürperti, vücudunun her bölümünü ele geçirmeye niyetlenmiş gibi dururken Kabuto “Nasıl yardımcı olabilirim?” diyerek seni bu kuyudan çıkarmaya çalışıyor. Kabuto’nun kelimeleriyle bir anda kendine geldiğinde, Kabuto’nun hissettiklerini sonuna kadar anladığını ve hatta kafanda geçenleri görebildiğini ve duyduğunu düşünmeden edemiyorsun. Kendini bugüne kadar gezdiğin topraklarda rastladığın kişilerinkinden çok daha farklı ve ezici bir auranın altında ve belki de ilk kez bu kadar çaresiz hissediyorsun. Buna rağmen, karşında gördüğün tek şey, bir adamın gülümsemesinden ibaret oluyor.
Bu hesaba atılan PM'ler kontrol edilmemektedir.
- Chouwano Kagi
- Kaçak
- Posts: 268
- Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
Re: [Chouwano Kagi] Ağlatırlar, güldürürler. (2. Bölüm)
Kagi'nin sözleri üzerine hemşire çocukların hassas ve savunmasızlığına değinmişti ve kendince haklı noktaları mutlaktır ki vardı lakin Kagi söylenenlerin hepsine katılmıyordu. "Kötü insanlar" ve "Kötülük" var olmasaydı böyle bir kavrama ihtiyaç duyulmazdı. Yani çocuklara kötü insanların varlığını öğretmemek, kötü olarak etiketlenecek insanları bir anda yok etmezdi. Hakeza söylendiği gibi kötünün içinde iyilik aranabiliyorsa, iyiliğin içindeki kötülük de aranmalıydı. Unutulmamalıydı ki, var olan her şey zıttı ile kaim idi.
Her şey salt iyi ya da salt kötü olarak algılayan insan, dünyayı bazı perdelerin arkasından izlemek zorunda kalırdı. Bu perdeleri kaldırmak ancak her şeyi <hem iyi hem kötü> ya da <ne iyi ne kötü> olarak algılamakla mümkündü. Hakeza çocuk aklı bu ayrımı hayvanî içgüdüler ile zaten yapardı. Zira bazı şeyler bazı şeylere, bazı kimseler bazı kimselere göre daha fazla anlam ifade ederdi. Bu hususta kendilerine yarenlik eden biricik hemşirelerini, kapıdan bir anda giren ne idüğü belirsiz birinin celb hatta cebr ile kendilerinden alıkoyan kişi her hususta kötüye işaret eden bir şüpheyi hak eden birisi konumuna yerleştirilirdi. Bu ayrımı kötüyü ya da iyiyi bildiklerinden yapmazlardı; <Ben> ve <Sen>'i bildikleri için bittabi ve fıtrat gereği yaparlardı.
Düşüncelerini kendi aklında toparladı fakat zikre dökmeye gerek duymadı. Bunu bir kibir veya hor görmeden mütevellit yapmadı zinhar. Yalnızca söylediklerinin duyulmasına ihtiyaç olunmadığına ve zamanının ve yerinin olmadığına kâni oldu. Konohalılar kudrete biat eden insanlardı ve doğrusu Kagi, pek de güçsüzdü. Ateş Ülkesi'nde Konohalılar hakkında tek bir tahlil yaptıysa, o da buydu.
Kagi kadının sözleri karşısında hiçbir şey demedi, hafifçe gülümsemekle yetindi ve "yürüyelim" manasında bir el hareketiyle hemşireyi öne doğru buyurdu ve söylendiği gibi Kabuto-san ile görüşmek üzere yola düştüler. Hemşire önde, genç kız arkadan ilerledi. Kısa süre sonra da merakla beklettikleri minik kalplerin yanına ulaştılar. Hepsinin yüzünde masum bir endişe hasıldı. Hemşire'nin ebsem ifadesi ile bu endişeler bir nebze de olsa yok oluyordu. Kagi de bu durumdan şikayetçi değildi tabii. Yüzlerindeki endişeler silinince o da masum bir gülümseme ile hepsine bakmaya çalıştı.
Hemşire'nin çocuklara ufak bir açıklama yapmasının ardından yetimhane binasının kapısına kadar ilerlediler ve buradan da artık onun değil yeni birisinin refakati ile Kabuto-san'ın yanına ilerleyecekleri söylendi. Nanashi-san'ın gelmesi ile beraber hemşireye dönerek "Her şey için teşekkürler diyip." baş selamını verip binaya ilerleyecekti ki aklına çok önemli bir şey gelerek hızla geri döndü. "Pardon. Şu ana kadarki kabalığımı mazur görün. İsminiz neydi acaba?" Hemşirenin ismini öğrendikten sonra yeniden bir baş selamı verecek ve "Memnun oldum." diyerek Nanashi-san'ı takip etmeye başlayacaktı.
Nanashi'nin takdir ve temennisi üzerine "Teşekkür ederim. Umarım ulaşırız." diyerek yanıt verdi ve yetimhanenin sade -belki de donuk- mimarisi içinde ilerlemeye başladı. İçerideki boya farklılıkları ve ekleme yapıların kolayca seçiliyor olması onu biraz da olsa rahatsız etmişti. Zira bu durum bir nevi <üstünkörülüğün> işaretiydi ve inanıyordu ki yetim ve öksüzlere üstünkörü bakılmamalıydı.
Nihayetinde üst kata geldiler ve Nanashi onlarca kapının arasından birini tıklatarak açtı. Gerekli <iznin> alınmasının ardından kapı bir kez daha ve Kagi için açıldı. Kagi bir gülümseme ile Nanashi'nin takdimi üzere girdi. İçeri girince gördüğü yüz ile donuklaştı. Zikredilen Kabuto'nun bu "Kabuto" olacağını düşünmemişti. Nanashi çıkana kadar gülümsemesini bir süre daha muhafaza etse kapanan kapı ile beraber yüzündeki ifade oldukça yabancılaşmıştı.
Kapının ardında hiçbir şey demeden öylece Kabuto'ya doğru bakakalmıştı. Onun gülümsemesi ile kendini toparladı ve gülümsemesini yeniden yüzüne kondurdu. Odaya kabaca göz gezdirdikten sonra uzun zamandan beri ilk defa pek de emin olmayan adımlar ile Kabuto'ya doğru yaklaştı ve işaret edilen kanepeye oturdu. Kendini biraz daha güvende hissetmek ve ortama alışmak üzere yeniden odaya göz gezdirdi. Masa, sandalye ve bahçeyi gören cam dışında kayda değer bir şey bulmak pek de mümkün değildi.
Kabuto'ya yeniden döndü. "Merhabalar." Biraz duraksadı ve soluk ritmini tazeledi. "Hepimizin ödeyeceği bir kefareti var. Sizinki benimkinden de çetin geçiyor olmalı." Dudaklarından dökülen sözleri kendi iradesiyle söylememiş gibi hissetti. Zamanı gelince söylenecek bir söz gibiydi. Kabuto'yu görünce aklına saldıran o fikir öbeklerinde insanlığını kaybetmiş bir yüzün görülmesinde elbet etkisi vardı fakat asıl gördüğü şey kendisi gibiydi. Kabuto'nun yaptıkları yarında kendisinin yaptığı devede kulak dahi etmezdi lakin dedik ya: Bir öldüren de bin öldüren de birdir. İşte o da kendini gördü.
Kıyam ettikleri mevkiden de anlaşılıyordu ki Kabuto'nun kefaret ödemesine eman verilmişti. Uzumaki Naruto'nun bağışlayıcılığı konusunda zinhar şüphe yoktu fakat Kagi'yi kim bağışlayacaktı? Naruto onu bağışlasa, Kusa-chou onu bağışlasa dahi o, kendini bağışayabilir miydi? Hem Kusa-chou ya da Naruto onun neyini bağışlayacaktı ki? O ne kendi köylülerini ne de başka köylüleri öldürmemişti. Onun öldürdüğü herkes bizzat Kusa tarafından öldürülmesi istenen kimselerdi. Öyleyse Kusa'yı, Konoha'yı kim bağışlayacaktı?
"Biz." dedi içinden bir ses. "Biz." dedi özüne, kendisine. "Biz bağışlayacağız... Hepsini. Bağışlanacak kimse kalmayana kadar." Kabuto'yu neden gördüğünü, kalbindeki soğukluğu şimdi daha iyi anlıyordu. "Yaşamadan bilemezdik, yaşadık. Artık başka bir zamana." diye düşündü.
Kafasının karıştığını belirten bir jest ve mimik ile "Özür dilerim, uzun yoldan geldim." Başını öne eğerek selam verdi. "Ben Kagi." Karşısındakinin kim olduğunun pekala farkındaydı. Zaten bir kuruntulanma olan evlatlık alma hülyası çoktan uçup gitmişti. "Chawan no Kagi." diye devam etti emin bir ifade ile. "Kabuto-san diye bahsedilince doğrusu bunun Yakushi Kabuto olduğunu hiç düşünmemiştim." Gülümsedi: "Fakat işte buradasınız, işte buradayım." Gülümsemesi yavaşça yok oldu. Devam etti: "Ne arıyordunuz, ne buldunuz?" Az önceki tavrının aksine muhatabın tam gözüne, sarımtırak ve mor çehreli o soğuk gözlerinin tam bebeklerine bakıyordu. Karşısında tam şu anda oturan kişi neden Yakushi Kabuto idi? Merak ediyordu.
Aradığı şey endişe ve korkuların durduramayacağı kadar hırçın ve kükrek bir sel gibiydi. Durduracak bir bent yoktu.
Muktedir edecek kudreti isteyenler ulu kimselerdi zira <<isteme>>'nin kendisi kutsaldı. Bunu bildiği halde güç ve kudreti istemeyenler <<kutsalın da üstünde>> olmalıydı.
Her şey salt iyi ya da salt kötü olarak algılayan insan, dünyayı bazı perdelerin arkasından izlemek zorunda kalırdı. Bu perdeleri kaldırmak ancak her şeyi <hem iyi hem kötü> ya da <ne iyi ne kötü> olarak algılamakla mümkündü. Hakeza çocuk aklı bu ayrımı hayvanî içgüdüler ile zaten yapardı. Zira bazı şeyler bazı şeylere, bazı kimseler bazı kimselere göre daha fazla anlam ifade ederdi. Bu hususta kendilerine yarenlik eden biricik hemşirelerini, kapıdan bir anda giren ne idüğü belirsiz birinin celb hatta cebr ile kendilerinden alıkoyan kişi her hususta kötüye işaret eden bir şüpheyi hak eden birisi konumuna yerleştirilirdi. Bu ayrımı kötüyü ya da iyiyi bildiklerinden yapmazlardı; <Ben> ve <Sen>'i bildikleri için bittabi ve fıtrat gereği yaparlardı.
Düşüncelerini kendi aklında toparladı fakat zikre dökmeye gerek duymadı. Bunu bir kibir veya hor görmeden mütevellit yapmadı zinhar. Yalnızca söylediklerinin duyulmasına ihtiyaç olunmadığına ve zamanının ve yerinin olmadığına kâni oldu. Konohalılar kudrete biat eden insanlardı ve doğrusu Kagi, pek de güçsüzdü. Ateş Ülkesi'nde Konohalılar hakkında tek bir tahlil yaptıysa, o da buydu.
Kagi kadının sözleri karşısında hiçbir şey demedi, hafifçe gülümsemekle yetindi ve "yürüyelim" manasında bir el hareketiyle hemşireyi öne doğru buyurdu ve söylendiği gibi Kabuto-san ile görüşmek üzere yola düştüler. Hemşire önde, genç kız arkadan ilerledi. Kısa süre sonra da merakla beklettikleri minik kalplerin yanına ulaştılar. Hepsinin yüzünde masum bir endişe hasıldı. Hemşire'nin ebsem ifadesi ile bu endişeler bir nebze de olsa yok oluyordu. Kagi de bu durumdan şikayetçi değildi tabii. Yüzlerindeki endişeler silinince o da masum bir gülümseme ile hepsine bakmaya çalıştı.
Hemşire'nin çocuklara ufak bir açıklama yapmasının ardından yetimhane binasının kapısına kadar ilerlediler ve buradan da artık onun değil yeni birisinin refakati ile Kabuto-san'ın yanına ilerleyecekleri söylendi. Nanashi-san'ın gelmesi ile beraber hemşireye dönerek "Her şey için teşekkürler diyip." baş selamını verip binaya ilerleyecekti ki aklına çok önemli bir şey gelerek hızla geri döndü. "Pardon. Şu ana kadarki kabalığımı mazur görün. İsminiz neydi acaba?" Hemşirenin ismini öğrendikten sonra yeniden bir baş selamı verecek ve "Memnun oldum." diyerek Nanashi-san'ı takip etmeye başlayacaktı.
Nanashi'nin takdir ve temennisi üzerine "Teşekkür ederim. Umarım ulaşırız." diyerek yanıt verdi ve yetimhanenin sade -belki de donuk- mimarisi içinde ilerlemeye başladı. İçerideki boya farklılıkları ve ekleme yapıların kolayca seçiliyor olması onu biraz da olsa rahatsız etmişti. Zira bu durum bir nevi <üstünkörülüğün> işaretiydi ve inanıyordu ki yetim ve öksüzlere üstünkörü bakılmamalıydı.
Nihayetinde üst kata geldiler ve Nanashi onlarca kapının arasından birini tıklatarak açtı. Gerekli <iznin> alınmasının ardından kapı bir kez daha ve Kagi için açıldı. Kagi bir gülümseme ile Nanashi'nin takdimi üzere girdi. İçeri girince gördüğü yüz ile donuklaştı. Zikredilen Kabuto'nun bu "Kabuto" olacağını düşünmemişti. Nanashi çıkana kadar gülümsemesini bir süre daha muhafaza etse kapanan kapı ile beraber yüzündeki ifade oldukça yabancılaşmıştı.
Kapının ardında hiçbir şey demeden öylece Kabuto'ya doğru bakakalmıştı. Onun gülümsemesi ile kendini toparladı ve gülümsemesini yeniden yüzüne kondurdu. Odaya kabaca göz gezdirdikten sonra uzun zamandan beri ilk defa pek de emin olmayan adımlar ile Kabuto'ya doğru yaklaştı ve işaret edilen kanepeye oturdu. Kendini biraz daha güvende hissetmek ve ortama alışmak üzere yeniden odaya göz gezdirdi. Masa, sandalye ve bahçeyi gören cam dışında kayda değer bir şey bulmak pek de mümkün değildi.
Kabuto'ya yeniden döndü. "Merhabalar." Biraz duraksadı ve soluk ritmini tazeledi. "Hepimizin ödeyeceği bir kefareti var. Sizinki benimkinden de çetin geçiyor olmalı." Dudaklarından dökülen sözleri kendi iradesiyle söylememiş gibi hissetti. Zamanı gelince söylenecek bir söz gibiydi. Kabuto'yu görünce aklına saldıran o fikir öbeklerinde insanlığını kaybetmiş bir yüzün görülmesinde elbet etkisi vardı fakat asıl gördüğü şey kendisi gibiydi. Kabuto'nun yaptıkları yarında kendisinin yaptığı devede kulak dahi etmezdi lakin dedik ya: Bir öldüren de bin öldüren de birdir. İşte o da kendini gördü.
Kıyam ettikleri mevkiden de anlaşılıyordu ki Kabuto'nun kefaret ödemesine eman verilmişti. Uzumaki Naruto'nun bağışlayıcılığı konusunda zinhar şüphe yoktu fakat Kagi'yi kim bağışlayacaktı? Naruto onu bağışlasa, Kusa-chou onu bağışlasa dahi o, kendini bağışayabilir miydi? Hem Kusa-chou ya da Naruto onun neyini bağışlayacaktı ki? O ne kendi köylülerini ne de başka köylüleri öldürmemişti. Onun öldürdüğü herkes bizzat Kusa tarafından öldürülmesi istenen kimselerdi. Öyleyse Kusa'yı, Konoha'yı kim bağışlayacaktı?
"Biz." dedi içinden bir ses. "Biz." dedi özüne, kendisine. "Biz bağışlayacağız... Hepsini. Bağışlanacak kimse kalmayana kadar." Kabuto'yu neden gördüğünü, kalbindeki soğukluğu şimdi daha iyi anlıyordu. "Yaşamadan bilemezdik, yaşadık. Artık başka bir zamana." diye düşündü.
Kafasının karıştığını belirten bir jest ve mimik ile "Özür dilerim, uzun yoldan geldim." Başını öne eğerek selam verdi. "Ben Kagi." Karşısındakinin kim olduğunun pekala farkındaydı. Zaten bir kuruntulanma olan evlatlık alma hülyası çoktan uçup gitmişti. "Chawan no Kagi." diye devam etti emin bir ifade ile. "Kabuto-san diye bahsedilince doğrusu bunun Yakushi Kabuto olduğunu hiç düşünmemiştim." Gülümsedi: "Fakat işte buradasınız, işte buradayım." Gülümsemesi yavaşça yok oldu. Devam etti: "Ne arıyordunuz, ne buldunuz?" Az önceki tavrının aksine muhatabın tam gözüne, sarımtırak ve mor çehreli o soğuk gözlerinin tam bebeklerine bakıyordu. Karşısında tam şu anda oturan kişi neden Yakushi Kabuto idi? Merak ediyordu.
Aradığı şey endişe ve korkuların durduramayacağı kadar hırçın ve kükrek bir sel gibiydi. Durduracak bir bent yoktu.
Muktedir edecek kudreti isteyenler ulu kimselerdi zira <<isteme>>'nin kendisi kutsaldı. Bunu bildiği halde güç ve kudreti istemeyenler <<kutsalın da üstünde>> olmalıydı.