[Geçmiş] Chouwa

Tarım ürünleriyle önem kazanmış kasaba.
Post Reply
User avatar
Chouwano Kagi
Kaçak
Kaçak
Posts: 260
Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
Künye:

[Geçmiş] Chouwa

Post by Chouwano Kagi » April 19th, 2025, 2:13 am

Off Topic
Kagi'nin beş yıl önceki ve bugünkü durumundan çok farklı halinin anlatıldığı bu konu içerisinde Kagi'nin kullandığı ve kullanacağı yetenek ve stiller yalnızca bu konuyla alakalı bir durumdur. RP-Out olarak yeniden bu teknikleri veya stilleri almazsa GM'li konularda kullanmayacaktır. Unutmuş olduğu veya biliyorsa bile kullanmayacağı, ismen dahi zikretmeyeceği varsayılmalıdır.
Bir rüya gibiydi. Beklediğinden daha fazla tepki veriyordu fakat sanki buna değiyordu. Zira Konoha'ya giderken içinde yalnızca Naruto-sama'yı belki görürüm umudu vardı ve yalnızca bunun gerçekleşmesi halinde ne kadar mutlu olabileceğini hayal ediyordu. Şimdi ise onun elini sıkmış ve tebrikini almış biriydi. Hayatın bu ufak dokunuşlarla ne kadar değişebileceği büyüleyiciydi. Oysa dünya açısından bugün, geçen haftanın bugününden pek de farklı değildi. Annesi yine inekleri sağıyor, babası yine bahçenin yabani otunu topluyordu.

Chuunin Sınavı görevinden döneli bir hafta olmuştu. Bir hafta boyunca hiçbir şey yapmamış ve o anı kafasında hep yeniden canlandırmıştı. Her bir yeniden düşünüşünde kendince bir farklı detay yaratıyor, bir farklı detayı silip atıyordu. Artık o an, alnının terli olmadığı bir ana dönüşmüştü; teşekkür etmeden önce yutkunmamış, Naruto onu diğer Kusalılardan daha çok övmüştü. Nitekim sonunda kendi özel gerçekliğinde, kendi anısını yaratmıştı.

Bu keyif verici sarhoşluğun bugün sekteye uğraması gerekiyordu. Zira bugün Kusachou Nise-sama'nın huzuruna çağrılmış ve kafa izni fiilen son bulmuştu. Öğlen vakti gerçekleşecek bu toplantı için aheste aheste hazırlanıyordu. Tantou’sunu sırtına yerleştirdi, çantasını sağ bacağına bağladı ve Kusa bandını sol omzuna iliştirdi. Odasını yalapşap topladıktan sonra küçük kulübeden çıktı.

Annesi bahçedeydi. O fark etmeden gizlice yanına usulca sokuldu ve bir anda üzerine atlayıp yanağından sulu sulu öptü. Annesinin başta ödü kopsa da Kagicik akademide «gizlilik esasları»'nı öğrendi öğreneli onun yanına hep böyle sokulur ve böyle sürprizler yapardı. Haliyle bir süre sonra bağışıklık denebilecek bir soğukkanlılık kazanmıştı. "İzin biter bu kızçe kaçar. Tavuklar, kazlar da artık ellerinden öper annecik" dedi. "Bir yere yollamazlarsa akşam evde olurum, siz yine de beni beklemeyin ama." Minori bunu duyunca gülümsemesi ister istemez hafifçe silindi. Biricik kızının bir shinobi oluşunu eninde sonunda kanıksamıştı ancak halen daha bu tarz kopukluklar durumunda endişe etmeden duramıyordu. "Eğer uzağa yollarlarsa eve uğra da azık hazırlayayım." Kagi iki baş parmağını kaldırarak "Babama onu sevdiğimi söyle." dedi ve annesinin hafifçe dolmuş gözlerinin ardında usulca çit kapısından çıkıp gitti.

Genç kız usul adımlarla Kusa merkezine doğru ilerliyordu. Çiftlikleri köyden birkaç kilometre uzaktaydı. Bu yüzden yolu ne zaman köye düşse aynı kontrol noktasından geçiyordu. Bu sebeple devriyeci shinobilerin birçoğuyla bir ahbaplığı vardı. Onu kapıda gören Yasui isimli Chuunin ona takıldı: "Ooo biz artık bu kapılara uğramaz diyorduk. Anbu, Kusachou koruması falan oldu herhalde dedik." Kagi gülümsedi: "Sayılır, sayılır. Yeni makamıma geçmeden bir uğrayayım dedim. Daha da görüşemeyiz yoksa." Yasui'nin yüzü şaşkınlıkla karışık bir burukluğa evrildi. "Harbiden mi?" Kagi, Yasui'nin oltaya gelmesine pek sevindi. "Ne sandın ya? Oğlum ben artık Konoha'nın koskoca bekçisiyim. Ayak görevi yapar mıyım artık?"

-Ee nereye gidiyorsun peki?

-Gizli oğlum gizli. Artık biz de deriniz.

Dedikten sonra bir göz kırptı Kagi. Yasui her şeyi gerçek sanarak hafif dolu gözlerle ayağa kalkıp sarılmak istedi. Kagi ise histerikçe bir gülüş attı. "Şaka be şaka. Kim n'apsın beni. Benim gibi kaç tanesi vardı orada." Yasui rahatlamış bir ifadeyle gözlerini sildi. Sesindeki çatlamaları gizlemeye çalışıp ama pek de başarılı olamayarak "Ehehe, anlamıştım zaten ya. Rol yapıyodum." Kagi kaşlarını kaldırdı ve şapşalca güldü. Sağ elini hafifçe havaya kaldırarak selam verdi ve Kusachou binasına doğru olan yolculuğuna devam etti.

Bir süre sonra binaya vardı ve az önceki şakacı tavrı yok olup gitmişti. Gözleri bir kaplan gözü gibi sanki kırpmadan duruyor ve inanılmaz bir disiplin içinde hareket ediyordu. Kusachou'nun kapısına kadar geldi ve görevli shinobiye adını ve sicil numarasını bildirdi. Kimi zaman usulen bile olsa sorulduğu için alın bandını çıkarıp içini göstermeye hazırlandı fakat kapıdaki shinobi elini sallayarak "Gerek yok." dedi ve kapıyı tıklattı. "Zaten seni bekliyorlardı."

Kapı açılıp da bir adım ileriye attıktan sonra Kagi'nin bakışlarında bir şaşkınlık görüldü. Zira ismen tanımasa da Chouwano klanından, yani kendi klanından olduğunu bildiği üç kişi içeride, Nise-sama ile beraber duruyordu. Kagi bu kısa süreli bir afallamadan sonra usulünce selamını verdi ve "Buyurunuz Kusachou-sama." dedi.

Nise yavaşça ayağa kalkıp "Hoş geldin Kagi." dedi. "Tatilinin sonuna geliyoruz küçük hanım. Zira tatilini hiç de beklediğim gibi geçirmiyorsun." Kagi, başını önüne doğru bir suçlu afacan çocuk gibi eğdi. Nise'nin nasıl olur da kendisinin bir hafta boyunca gerçekten hiçbir şey yapmadan oturmasını bildiğini sorgulamadı. Nihayetinde ona boşuna "Gözcü" denmediğini biliyordu. "O yüzden en azından pasını ve sarhoşluğunu atacağın bir göreve gideceksin." Kagi hiçbir detayı sormadan başını salladı ve "Emredersiniz." dedi. Bu atıllığının yüzüne vurulması ile kulak ve yanakları kıpkırmızı olmuştu. Bu utançla "Konoha'yı fethet" dense en azından deneyip uğrunda can verecek kadar kanı kaynamıştı.

Nise yanında oturan orta yaşlı Chouwano kadınına hafifçe başını salladıktan sonra çıkabilirsiniz işareti yaptı. Ardından o da Kagi'nin yanında bulunan ikiliye doğru başını salladı ve ardından Kagi'nin gözlerine bakarak ona da başını salladı. Kagi nihayetinde bu kadını tanımıyordu ancak bakışlarında bir hiyerarşi hissetti ve ister istemez o da diğer ikiliyle beraber arkasını dönüp odadan çıktı. Odadan çıkınca kendini sudan çıkmış balık gibi hissetti. Zira diğer Chouwano insanları onu ve babasını ne zaman görse pek pas vermez ve iletişim kurmaktan kaçınırlardı. Kagi de bu durumu kanıksamış ve onlarla pek denk gelmemeye çalışmaya başlamıştı. Şimdi ise yanyana duruyorlardı.

Tam adını söyleyecekti ki ilk olarak kendi yaşlarında, nispeten kendisine benzeyen kız konuştu. "Adım Surudai. Aynı klandan olduğumuzu bildiğiñi varsayıyorum." Kagi bu laf üzerine ister istemez bir eziklik hissetti. Evet aynı klandalardı fakat bu bir mana ifade etmiyordu. Bu sırada kendilerinden biraz büyük olduğunu düşündüğü adam söze girdi: "Beñ de Gunzei. Görevin detaylarını isterseñ yolda anlatalım." Kagi başını sallayarak onayladı ve ardından bir şeyi hatırlayarak söze girdi: "Eğer görev uzaklara gitmeyi gerektiriyorsa iki dakika eve uğrayabilir miyim?"

Bunu duyunca Surudai ile Gunzei birbirine baktı ve ardından Surudai "Tabii ki, zaten yolumuzuñ üstü." diyerek bunu kabul etti. Böylelikle üç kandaş Saisu'nun Çiftliği'ne doğru yola koyuldu. Birkaç dakika sonra vardılar ve kapının önünde durdular. Kagi kapıyı tıklatırken onlar çitlerin dışında bekliyorlar ve genç kızı izliyorlardı. Kapıyı Minori açtı ve kapının yanında hazır beklettiği azığı uzatmaya hazırlanırken çitin ötesinde bulunan iki Chouwano'yu fark etti. Fısıldayarak Kagi'ye "Bunlar ne arıyor burada, başın mı dertte? Bizden ne istiyorlar?" diye endişeyle sordu. Bu sözlerden sonra arkasına dönerek "Saisu!" diye sessizce seslendi.

Kagi "Onlar görevdeki yoldaşlarım anne. Ricam üzerine geldiler." dedi. "Aman ne güzel bir ricada bulunmuşsun." diyerek sessiz fakat tiz bir sesle Kagi'yi haşladı. Surudai ve Gunzei, Minori'nin endişesini görünce kapıya arkalarını dönüp Kusa yoluna doğru bakmaya başladılar. Bu sırada kapıya gelen Saisu çitteki misafirlere doğru baktı. "Yoksa o Surudai mı?" diye sessizce Kagi'ye sordu. Ardından el sallayıp selam vermeye hazırlanıyordu ki Minori elini tutup indirdi "Saçmalama be adam, saçmalama!" diye bir de onu haşladı. Kagi kapı önünde daha fazla münakaşa yaşanmaması için azık çantasını aldı ve kapıdan uzaklaşmaya başladı. Minori sessizce bazı uyarılar yapmaya çalışsa da Kagi pek anlamadı ve bir süre sonra sesini duyuramayacağını fark eden Minori de konuşmayı bırakıp öylece kızını izlemeye başladı. Bu sırada Saisu'nun yüzünde ise şapşal bir gülümseme vardı.

Kagi çit kapsını açtı ve ikiliye doğru "Artık hazırım, gidebiliriz." dedi. Surudai başını sallayarak ilk koşar adımı atan kişi oldu. Birkaç saniye sonra üç kandaş Çimen Ormanları'nda kaybolup gitti.

~~
Image
► Show Spoiler
User avatar
Chouwano Kagi
Kaçak
Kaçak
Posts: 260
Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
Künye:

Re: [Geçmiş] Chouwa

Post by Chouwano Kagi » April 26th, 2025, 11:49 pm

Saisu’nuñ Çiftliği’nden ayrılalı henüz bir dakika olmuştu ki, Gunzei söze girdi:

“Konoha’daki Chuunin Sınavı süresince devriyeleriñ üstünde fazlasıyla yük vardı. Birçok shinobiñ görevde olması, bazı haydut gruplarına fırsat doğurdu. Özellikle Yağmur Ülkesi ile olan sınırda kervan yağmaları, kundaklamalar ve saire yaşandı.
Bizim öncelikli amacımız, bu grupları tespit etmek. Sonrasında saldırmak mı, yoksa geri çekilip Kusachou’ya durumu bildirmek mi, birlikte karar veririz.”


Sonra hafifçe Kagi’ye dönerek ekledi:

“Buraya kadar sormak istediğiñ bir şey var mı?”

Kagi başını hafifçe salladı:

“Hayır, her şey makul görünüyor.”

Bu kez sözü Surudai aldı:

“Yolumuz uzun. Donshi’ye varmadan önce Funahashi’de konaklayacağız. Oradaki karakoldan da mevcut duruma dair bir brifing alırız sanıyorum.”

Kagi bu planla ilgili bir şey söylemedi ve baş sallamakla yetindi. Ancak ortamda bir tür uyumsuzluk sezmişti; bu, onu konuşmaktan alıkoyuyordu. Yine de bir süre sessiz ilerlediler.

Sessizliği yeniden Surudai bozdu:

“Klanımız hakkında ne biliyorsun?”

Kagi soruya hazırlıksız yakalanmıştı. Profesyonel bir görevin ortasında bir anda soy konuşmasına geçilmesi onu kısa süreliğine afallattı. Tereddütle cevap verdi:

“Sanırım genel olarak bizi sevmediğiñizi?”

Surudai anında karşılık verdi:

“Señi değil, babañı.”

Kagi yüzünü buruşturdu, öfkesini bastırmadan tısladı:

“Bu ne saçma bir diyalog ya böyle.”

Gerilim artmadan Gunzei araya girdi:

“İkiniñ de sessiz olmasıñı istiyorum. Kavga etmeniñ bize bir yararı yok. Surudai’ıñ amacı señi kızdırmak değildi, yalnızca yetenekleriñi ölçmek istiyordu. Biraz patavatsızdır, o kadar.
Kenjutsu yetenekleriñ, Katon kullanımıñ veya başarabildiyseñ Yoton konusunda ne durumda olduğuñu bilmek istedik.
Sonuçta bizden ayrı da olsañ bir Chouwano’suñ. Bazı şeyler ırsidir — sadece saçımız, gözümüz gibi değil… Gerçi oñlar da buna dahil ama esas olarak kastettiğim şey yetenekleriñ.”


Kagi bir nebze sakinleşti. Duraksadıktan sonra yanıtladı:

“Herhalde iyi bir tantou kullanıcısıyım. Katon’da da fena sayılmam ama Yoton’u hiç kullanmadım.”

Kagi bu cevabın ardından küçümseyici bir bakış beklemişti, ama öyle olmadı. Sanki bunu doğal karşılıyorlarmış gibiydi. Gunzei hafifçe gülümsedi:

“Klan dojomuza bir kez bile gelmeden başardıklarıñ etkileyici, Kagi-san. Umarım birlikte sorunsuz bir uyum yakalarız.
Zira bu bizim kanımızda var.”


Gunzei sustuktan sonra Surudai, ses tonunu yumuşatarak konuştu:

“Kabalık ettiğim için özür dilerim. Sadece saña karşı bir art niyetimiziñ olmadığını bilmeñi istedim.”

Kagi için bu yine sinir hoplatıcı bir sözdü. Zira «art niyet»'in kendisine veya babasına olması onun için pek de bir şey fark etmiyordu. Burnundan seslice soludu fakat bir şey demedi ve yollarına bir süre daha devam ettiler.

Kusa'dan ayrılalı yaklaşık 4 saat olunca bir düzlükte durdular. Bölge genel olarak güvenli olduğundan pek de tedbir almadılar. Kagi annesinin hazırladığı azıktan bir kutu çıkarıp kek yemeye başladı. Surudai ve Gunzei de benzer çörek ve önceden pişirilmiş yağıyla beraber konservede muhafaza edilmiş et yemeği çıkardı. Kagi onların ne yediğini pek umursamamıştı fakat bir anda önüne bir tabak uzandı. Surudai getirdikleri et ve çörekten birazını ona uzatıyordu. Kagi almakta tereddüt edince de önüne koydu. Sonra yarım bir ağızla da "Yalnızca hamur işi yeme. Bu çok sağlıksız." dedi. Kagi yalnızca başını sallayarak teşekkür etti ve o da kek kabını Gunzei ile Surudai’ın arasına koydu. Onlar da aynı şekilde teşekkür etti. Bu, Kagi için Surudai ile arasında olan buzların hafif de olsa eridiği ilk andı. Art niyetten ziyade patavatsız olduğuna biraz da olsa ikna olmuştu.

Bir süre sessizce yediler. Rüzgâr çimenleri nazikçe okşarken, ufukta akşamın ilk tonları belirmeye başlamıştı. Herkes az çok doymuş, yüzlerde yorgun ama daha rahat ifadeler yer etmişti.

Gunzei, güneşin konumuna göz attıktan sonra ayağa kalktı:

“Biraz daha yol almamız iyi olur. Gün batmadan Funahashi’ye varmak lazım.”

Kagi, bu söz üzerine tabakları toparlamaya koyuldu. Surudai da ona yardım etti, bu defa sessizce. Ardından üçlü tekrar yola koyuldu; ama bu kez, sabahkinden daha hafif bir atmosfer eşliğinde. Bir sonraki durakları, gün kararmadan önce varmayı umdukları Funahashi idi. Oraya varana kadar da kimseden çıt çıkmadı.

Akşamın mor ve alacalı tonları göğü esir almaya başladığında üç yoldaş ufukta Funahashi'nin devasa surlarını görür oldu. Surları görünce bir ağacın üstünde durup bir süre surları izlemeye koyuldu. O durunca önce Gunzei sonra da Surudai onun yanında duraksadı. Kagi bu namını duyduğu fakat hiç gitmediği şehri göreceği için biraz da olsa heyecanlanmıştı ve yol yorgunluğunu bir nebze olsun unuttu. "Daha önce hiç Funahashi'ye gelmiş miydiniz?" diye sordu. Surudai ve Gunzei kısa bir süreliğine birbirine baktı ve bakışlarıyla kendi dinamiklerinde bir şeyleri sorup cevapladılar. Surudai "Evet" dedi. "Yazları geliriz." Gunzei sözü devraldı: "Çiçek festivali için." Kagi hafifçe güldü. Zira Chouwano'lar Kusa içinde pek görülmez, görüldüğünde de sinirli tavırlarıyla bilinen bir klandı. Onların toplanıp çiçek festivaline gitmesi komik gelmişti. Surudai bu gülüşün ardındaki aşağılamayı hissetti ve sinirlenerek Kagi'ye doğru yürümeye çalıştıysa da Gunzei araya girdi: "Belki bu yaz beraber gideriz ha Kagi-san?" Kagi bu teklif karşısında çok şaşırmış ve gülüşü hızla yok olmuştu. Biraz duraksayıp "Tabii, neden olmasın.." dedi.

Funahashi'ye vardıklarında surların ne kadar azametli olduğunu daha iyi görebiliyordu. Dibinden baktığında sanki surlar göğe yükseliyormuş da surun boyu bittiğinden değil de gözün görebileceği ufku aştığından dolayı göremiyormuş gibi bir hisse kapıldı. O göğe bakarken Funahashi'nin koruyucu shinobileri kendilerini kontrol etmeye başlamıştı bile. Gunzei alın bandını çıkardı ve kapıdaki görevlilere gösterdi. "Chouwano ekibiyiz. Sanıyorum ki bekleniyorduk ve yine sanıyorum ki karakolda bir randevumuz da bulunmakta." dedi. Güvenlik güçleri önce Gunzei'ye sonra da birbirlerinin kopyası gibi duran arkadaki ikiliye baktıktan sonra onların alın bantlarını görme gereksinimi görmedi. "Tabii." dedi. "Görüşmeniz yarın sabah gerçekleşecek." Ardından bir shinobiden ziyade resmi bir üniforma giyinmiş memuru göstererek "Sizi konaklayacağınız lojmana götürecek" dedi.

Lojmana geldiklerinde Gunzei bir başka odaya Surudai ile Kagi ise bir başka odaya götürülmüştü. Başta iki kız da ayrı odaları olacağına inansa da cinsiyet üzere bir ayrımla iki oda verilmesi bürokratik olarak kulağa çok da yanlış gelmiyordu. Nitekim iki kız da bu durumdan içten içe rahatsızdı. Zira aralarında hala bir uyumsuzluk vardı ve bu uyumsuzluğu dengeleyen Gunzei an itibariyle yanlarında da değildi. İkisi de birbirine bir şey söylemekten çekiniyor fakat bu durum ortamı daha da bunaltıyordu. Birbirlerine yokmuş gibi davranabilecekleri kadar büyük bir odada değillerdi.

Kagi cam kenarındaki şilteye doğru yönelip dibine oturmuş ve çantasını açıp kurcalamaya başlamıştı. Surudai ise kapıya yakın şilteye geçmişti. Kagi herhangi bir şey yapmaktan çekinirken Surudai üstünü değiştirmeye başladı. Kagi ona doğru bakmanın uygunsuz olacağını düşünerek başını çevirse de Surudai'ın üstündeki onlarca yara izi ister istemez dikkatini çekmişti. Surudai, Kagi'nin kendisine baktığının farkında olarak umursamadan giyinmeye devam etti. Başından bluzunu geçirirken "Doya doya bak." dedi. Kagi bunu duyunca utanıp yüzünü cama doğru çevirdi. "B-ben yalnızca izlerine bakıyordum!" Surudai bluzunu giyip hafifçe sırıttı. "Ne varmış izlerimde? Señde yok mu yoksa." Surudai bu sözleri her ne kadar aşağılayıcı tonda kullanmadıysa da Kagi öyle anladı. "Hayır, ben işimi temiz yaparım."

-Beñim yapamadığımı nereden çıkardıñ?

-Çünkü bir sürü yara almışsın?

Surudai hafifçe güldü:

-Bunları baña düşmanlarım değil kandaşlarım hediye etti.

Kagi bu yanıt karşısında afallamıştı. Chouwa Dojo'sunda nasıl bir eğitim süreci yaşandığını düşünür oldu. Surudai'a bir cevap veremedi, Surudai da daha fazla bir şey demedi. Şiltesine uzandı ve üstüne de ince bir battaniye çekip uyumaya hazırlandı. Kagi de sessizce aynı adımları izleyerek yattı. Aklında Surudai'ın vücudundaki onca yara izi ve sabahki brifing vardı.

~~
Image
► Show Spoiler
User avatar
Chouwano Kagi
Kaçak
Kaçak
Posts: 260
Joined: June 4th, 2020, 6:05 pm
Künye:

Re: [Geçmiş] Chouwa

Post by Chouwano Kagi » May 8th, 2025, 8:21 pm

Güneşin ışıkları odaya vurmaya başladığında ilk uyanan Surudai olmuştu. Hafifçe doğrulup esnedi; şiltenin gıcırtısı, sabah sessizliğini delerek Kagi'nin de gözlerini aralamasına neden oldu. Henüz uykulu gözlerle etrafına bakan Kagi, Surudai’nin çoktan oturmuş olduğunu fark edince ona baktı. Surudai, kısa bir gülümsemeyle "Güñaydın." dedi.

Kagi de aynı sözcüğü, biraz daha yumuşak bir tonda tekrar ederek karşılık verdi. Konuşmaya ihtiyaç duymadan, her sabahki alışkanlıkla şiltelerini toplamaya başladılar. Kagi, düzgün katlanmış kenarları hizalarken Surudai çoktan kendi işini bitirmiş, pencerenin yanına geçmişti. O dışarıyı izlerken Kagi de bir köşeye geçip flak setini giyip Kusa bandını koluna iliştirdi.

Bir süre sessizlik hüküm sürdü. Dışarıdan gelen hafif rüzgâr sesiyle birlikte, içerideki huzur bozulmadan bir süre devam etti. İki kız birbirinin en azından varlıklarına alışmış, kabullenmişti. Bu uyum hali kapının üç kere tıklanmasıyla sekteye uğradı. Düşmancıl bir ortamda olmadıklarından büyük bir teyakkuz haline geçmediler belki ama yine de Kagi, Surudai'a doğru baktı ve kendilerince anlaştılar. Kagi kapıya yöneldi "Kim o?" dedi. Kapıdaki Gunzei idi. "Hazırsanız beş dakikaya dış kapının önünde olun."

İkili kapının önüne indiğinde Gunzei söylendiği gibi onları bekliyordu. Yüzünde nüktedan bir gülümsemeyle "Birbirinizi boğazlamadığınız içim öyle rahatladı ki." dedi. Kagi de Surudai da gülmedi, bir şey de demedi. Gunzei bu üstenci şakasının pek de karşılık bulmadığını görünce sessizce "Birdi iki oldu." dedi ve karakola doğru yürümeye başladı. İkili de onu takip etti.

Karakol şehir mimarisiyle uyumlu sıradan bir yapıydı. Yine de Kagi yaklaşık 50 kişilik bir kadroyu kapsayacak bir yere göre oldukça büyük olduğunu düşündü. İçeri girdiklerinde kapıdaki görevli onları görür görmez "Buyurun." diyerek önlerine geçti ve bir toplantı odasına götürüldüler. Görevli onları içeri bıraktıktan sonra odadan ayrıldı.

Toplantı odası, sade ama düzenliydi. Uzun bir masa, etrafında düzgünce dizilmiş sandalyeler ve karşı duvarda büyük bir harita—şehrin detaylı bir planı. Haritanın üstüne kırmızı, mavi ve yeşil renklerle işaretlenmiş bölgeler serpiştirilmişti. Odaya girer girmez bu harita dikkatlerini çekti. Surudai'nin gözleri hemen Doushi çevresine kaydı; orası, diğer bölgelere göre çok daha yoğun işaretlenmişti. Yeşil bölgeler genel olarak Funahashi'de bulunurken Doushi'ye yaklaştıkça maviler, Doushi'ye varıldığında ise kırmızılar yoğunlaşıyordu. Yine de Doushi çevresinde de yeşil yok değildi.

Kısa bir süre sonra beyaz saçlı, orta boylu ve yaklaşık 30'lu yaşlarında bir adam içeri girdi ve masanın üstüne bir dosya bıraktı. "Ben Shibai, Tokujo'yum. Görevde size eşlik edeceğim." dedi. Es vermeden devam etti. "Durum, Kusa'ya ilk bildirildiği kadar vahim değil fakat yine de geçerliliğini koruyor." Shibai az önce Surudai'ın incelediği haritaya doğru yöneldi. Eline bir uzun çubuk aldı ve devam etti: "Yeşil renkler nötralize edilen hücreleri ve eylemleri temsil ediyor. Mavi, ihbarlı veya tedbirli bölgeleri, kırmızı ise tehdit bölgelerini ifade ediyor. Doushi Kasabası içinde bir tehdit söz konusu değil fakat ahali o kadar korkmuş durumda ki sanki kuşatma altındaymış gibi davranıyor. Tabii bu da bizim zaten iç savaş sebebiyle dalgalanan Yağmur Ülkesi ve yolun ucundaki Taş Ülkesi'ne ticaretimizin iyiden iyiye durması demek. Haliyle sürece bırakılacak bir durum değil." Surudai bu arada yakaladığı bir boşlukta hemen söze girdi: "Haydutlar tahmini kaç kişi ve nasıl bir karşılık beklemeliyiz?" Shibai çubuğu masanın üstüne koyup yanıtladı: "Doğrusu, Funahashi ile Doushi arasında gerçekleşen çatışmalarda tek tük shinobilere rastladık fakat bunlar Genin bile zor denecek seviyedeydi fakat şu an ayının inine doğru ilerlediğimizi varsayarsak biraz daha zorlayıcı rakiplerle karşılaşmamız mümkün."

Gunzei söze girdi: "Görev tanımımız nedir peki? Tüm bölgeyi biz mi temizleyeceğiz?" dedi. Shibai yeniden sözü devraldı: "Bu hususta sizin ve benim görev tanımımızda farklılıklar var. Benim amacım bu saldırıların belirli bir yerden yönetilip yönetilmediğini tespit etmek. Bu hususta önemli olarak işaretlenen bazı bölgelerde haydutlardan esir almam veya tatmin edici belgeye ulaşmam gerekiyor. Sizin için ise basitçe bana yardım etmeniz ve 'kırmızıları yeşile' çevirmeniz kâfi." Gunzei "Yani hepsini." dedi net bir tavırla. Yapamayacağından değil de uzun sürebilecek olmasından hayıflanıyordu. Shibai "Doushi, kapılarını yeniden açana kadar diyelim." dedi. Sesinde biraz da otoritesini hissettiren bir tavır vardı. Üçü de bu lafın üzerine bir şey demedi.

Shibai son sözünü söyleyeceğini ima eden bir hareketle önündeki dosyayı kapattı. "Bir ticaret kervanı kılığında ilerlemeyi planlıyorum. Zira amaçları genel olarak lojistik ürünleri oluyor. Böylelikle sürpriz elementine sahip olabiliriz. Sonrasında da yol haritamızı netleştiririz. Başka bir sorunuz var mı?"

Hepsi başını "hayır" anlamında salladı ve Shibai ile beraber karakoldan ayrılmak üzere kapıdan çıktılar. Hedefleri artık Doushi idi.

~~
Image
► Show Spoiler
Post Reply

Return to “Doushi Kasabası”